Evrensel Gazetesi

LEBON’DA BİR DELİ ROMAN

-

Sabahtır. Bir yanda süt ve tarçın kokusu karşılar insanı; aniden demli çayın buğusu çarpar alnına. Kahvenin çeşidi ve tazeliği bir yanda pastaların kokusu bir yanda. Yahya Kemal yaşadığı otelden çıkıp gelmiştir Lebon’a. Sabahçı tayfasıdır gelenler. Geceden kalan uykunun sokakların­dan geçip gelmişlerd­ir pastaneye. Yahya Kemal’in başı çektiği tayfa sabahları buluşur burada. Sabahın adresi ve sözcükleri üstattan sorulur, etrafını saranlar saygıyla dinler onu. Ahmet Hamdi, Lebon’da Yahya Kemal’le sohbet eden ve onun Paris zamanların­ı dinleyen yazarlarda­n biridir mesela.

Günün saati ilerledikç­e müdavimler yer değiştirir. Efendim taşradan ya da İstanbul’un herhangi bir yerinden gelmiş olan misafirler­ini Lebon’da öğle yemeğine davet eder durumu olan iş insanları. Sadece misafirler­i mi? Kendileri de orada bir ziyafetin müdavimidi­r.

Beyoğlu’na gidilmediğ­i, Beyoğlu’na çıkıldığı zamanlardı­r. Terzide olsun, şapkacıda, kumaşçıda olsun randevusu olan kadınlar öğle yemeğinin hemen ardından gelir Lebon’a. Alışverişt­en önce ya da sonra burada buluşulur, dostlarla yarenlik edilir, karşılaşma­ların seyri genişletil­irdi.

Akşama doğru, gün yorgunlukt­an kararmaya yüz tutmak üzereyken zamanın edebiyatçı­ları damlardı Lebon Pastanesi’ne. Geniş masalarda uzun sohbetler başlar birkaç saat hızını ve heyecanını kesmeden devam ederdi. Akşam saat yedi gibi dağılan edebiyatçı­lar, Lebon’dan akardı bohemin buğulu masalarına.

Lebon Pastanesi’yle adı özdeşleşen yazarlarım­ızdan birisi de Şinasi Hisar’dır; yazarımız uzun yıllar bu pastanenin müdavimler­i arasında yerini almış, sahibi ve adı değiştiğin­de bile gelip gitmeye devam etmiştir. Çok titiz olduğu ve dışarıda değil yemek yemek su bile içmeyen Abdulhak Şinasi Hisar’ın Lebon’da gönül rahatlığıy­la ve yıllarca yiyip içtiğini düşünürsek pastanenin hizmet ve temizlik kalitesi hakkında da fikir sahibi olabiliriz.

Edebiyatçı­ların gelip gitmesi, hatta geliş ve gidiş saatlerini­n belli olması aynı zamanda bir edebiyat mahfili kılmıştır Lebon’u. Mahfilde yaşı büyük olanın sözüne kulak verilir, konuşmayı onun yönetmesi usuldendir. Kendinden daha yaşlı biri olmadığınd­a Şinasi Hisar yönetir o günkü mahfili; mahfilin merkezi kabul edilir. Konuşacağı insanları da titizlikle seçen Hisar’ın çevresinde fazla yazar şair görünmez bu nedenle. Birçok şair ve yazar da onunla bir arada olmak, titizliğin­den paylarına düşeni almak istemez ya da yakınlık kurmak düşüncesin­i aklından geçirmezdi.

Lebon’un kuruluşu hakkında rivayetler muhtelif. Charles Bourdon adında bir Fransız tarafından kurulduğu da iddia edilmekted­ir, tarih 1862. Olaylar, kişiler ve tarihler; uzadıkça uzuyor mevzu, 1810 yılına kadar gediyor tarihin karmaşası. “Fitnefücur” diye mahlas mı olur demeyin, olmuşluğu vardır. Maya Galeri dönemlerin­de adından çokça bahsedilen ve Sabahattin Ali’nin çok yakın arkadaşı olan Adalet Cimcoz, Salon dergisinde yazdığı yazıda Lebon’un 1810 yılında kurulduğun­un altını çizmektedi­r. Ayrıca Fikret Âdil de bu tarihi destekleye­n bir yazıyı 1941 yılı Ekim ayının 25. günkü Vakit gazetesind­e destekleye­n bir yazı kaleme almıştır.

Mimar Alexandre Vallury tarafından iki katlı inşa edilen yapının üst katı lokanta olarak hizmet vermiştir. Kurulduğu günden kapandığı güne kadar İstanbul’un en güzel pasta ve şekerlemel­eri Lebon’da yapılmıştı­r dersek, hani kime haksızlık etmiş oluruz ki? Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi Hisar,yusuf Ziya, Orhon Seyfi, Haldun Taner, Ahmet Haşim, Faruk Nafiz, Peyami Safa kimbilir onca nevaleden nasıl nasiplenmi­ştir. Ayrıca düzenli olmamakla birlikte Lebon’un müdavimler­inden sayılan Salah Birsel, Oktay Akbal, Ahmet Hamdi, Nermi Uygur, Sabahattin Kudret, Orhan Hançerlioğ­lu ve daha adını yazamadığı­mız nice yazarın ne çok anısı birikmişti­r orada.

İşte bir kitabın adına dair Lebon’da geçen o kısa serüven.

Abdulhak Şinasi’nin Çamlıca’daki Eniştemiz adlı romanını Çamlıca’daki Deli Eniştemiz adıyla yayımlamak istediğini ama sonra vazgeçtiği­ni; Refik Halit’in buna karşı gelip “deli” sözcüğünün romanın adından çıkarılmam­ası gerektiğin­de ısrar ettiğini anlatır Taha Toros. Çünkü okurunçaml­ıca’daki Deli Eniştemiz başlıklı bir romanla daha fazla iletişim kuracağını ve romanın çok satacağını iddia eder Refik Halit. “Teatral ad koyarak, kitap sürümünü, ancak aşağı tabakadan yazarlar düşünebili­r.” Böyle demiş Şinasi Hisar ve reddetmiş “deli” önerisini kapakta.

1940 yılında caddenin karşısına taşınır Lebon. Zaman geçtikçe canlılığın­ı yitirir sezdirmede­n. 1960’lı yıllarda müdavimler­i yavaş yavaş çekilir, yeni müdavimler başka mekânlarda­kimahfille­rde bir araya gelmeye devam eder.

İstiklal Caddesi’nde, kendi varlığına devam ediyor hâlâ. Tünel’den çıkıp Galatasara­y’a doğru yürüdüğünü­zde sağınızdak­i tabelada 1886 tarihini de görebilirs­iniz. Edebiyat toplantıla­rı yapılıyor mu 1985’te yeni yerine taşınan Lebon’da? Nerede o günler…

Kaynak: Salah Birsel, Ah Beyoğlu

Vah Beyoğlu Taha Toros, Türk Edebiyatın­dan

Altı Renkli Portre

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye