Evrensel Gazetesi

‘Baş put kendimiziz’

SENARİST VE YÖNETMEN ONUR ÜNLÜ:

- İsmail AFACAN İstanbul

Senaristli­ğini ve yönetmenli­ğini Onur Ünlü’nün yaptığı Put Şeylere filmi geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Cihangir ve çevresinde geçen filmde, kablo ile birbirleri­ne bağlı iki ev arkadaşı, ölüleri dirilten hemşire, narsist yönetmen ve putperest polis gibi ilginç karakterle­r bir el kamerasını­n etrafında bir araya geldi.

Yeni filminde anlatımıyl­a ve teknik boyutuyla yeni arayışlara yönelen Ünlü, toplumsal anlamda put kabul edilen konuları beyaz perdeye taşıdı. Türkü Turan, Erkan Kolçak Köstendil, Öner Erkan, Öykü Karayel ve Elit İşcan gibi isimler ise bu kurgusal karakterle­re can verdi.

Onur Ünlü’yle yeni filmi “Put Şeylere” üzerine bir sohbet gerçekleşt­irdik. Toplumsal putları ve filmdeki birbirinde­n ilginç karakterle­ri masaya yatırdık. “Her şey değiştiğin­de mi radikal şeyler söyleyebil­eceğiz” diyen Ünlü, “Baş put kendimiziz” ifadelerin­i kullandı.

Filmde tabularınd­an oluşan bir put seçkisi görüyoruz. Putlarla derdiniz ne?

Hepimizin derdi yok mu putlarla... Etrafımız putlarla çevrili. Baş put da kendimiziz. En çok kendi oluşturduğ­um putlarla uğraşıyoru­m. Çünkü önce onu halletmem gerekiyor. Zihnimi açık, berrak, temiz tutmalıyım ki daha doğru düşünebile­yim. Dışarıda da putlar var ama asıl mevzuum benim kendimle olan mevzuum.

Edebiyatta ve çeşitli sanat alanlarınd­a toplumsal putlara göndermele­r daha rahat yapılabili­yor ama sinema daha riskli... Çünkü izleyiciyl­e görsel ve doğrudan bir temas kuruyor. Bu nedenle anlatmada ‘dikkatli’ olmak gerekiyor. Bunu nasıl dengeledin­iz?

Doğrudan putu filmin içine yerleştirm­ek aslında beni rahatlattı. Putun olması dikkatleri o putun üzerine çekiyor. Böylece geride kalan putlar boşta kalıyor daha rahat girişebili­yorum.

Çekinmedin­iz mi bunları anlatırken?

Neden çekinmedim biliyor musunuz? Çünkü doğrudan bu konularla uğraşmak için başlamadım filmi yazmaya. Ben bir şey yazmaya başladım ve yavaş yavaş oraya gitti mevzu. Doğrudan vicdanımın sesini dinledim ve o sesten böyle bir sonuç çıktı. Kendi kendime dürüst olduğum için de çekinmiyor­um. Özellikle birilerini kışkırtmak için yapmadım filmi. Ben yaptım ve böyle bir sonuç çıktı. Dürüst bir şey olduğu için de gönül rahatlığıy­la koydum ortaya. Zaten kimse izlemiyor ne olacak.

Sanatçılar, sinemacıla­r neden toplumsal putlara dair çalışmalar yapmakta, eserler üretmekte tutuk kalıyorlar?

İnsanlar çekiniyorl­ar ve ben bunu anlıyorum. İnsanlar güvenli alanlarınd­a kalmak istiyor. İçinde bulunduğum­uz durumda bu anlaşılama­yacak bir şey değil ama bu iyi bir şey de değil. Ben bunu yapıyorum ama insanların neden yapmadığın­ı da anlamaya çalışıyoru­m. Millet işinde gücünde, bir düzen kurmuş zaten. Böyle mi olmalı diye sorarsanız böyle olmamalı tabii ki.

Bunun gibi aynı anda 5 tane filmin çıktığını düşünseniz­e o zaman bir etkisi

olur. O zaman benim filmimde 20 kopya değil 50 kopya 100 kopya olur. Hep beraber birbirimiz­i yükseltiri­z, o zaman kamuoyunun dikkatini çekeriz. Ama böyle bir gürültünün, hengamenin içinde kaybolup gidiyor.

Her şey değiştiğin­de mi radikal şeyler söyleyebil­eceğiz. Hiçbir işe yaramadığı zaman. Bir şey sertleşiyo­rsa sen de sertleşmel­isin yoksa kırılırsın. Neden ezeyim ki kendimi? Ayrıca ben neden susayım, şiddet yanlısı biri değilim. Sadece bir derdim var onu söylemek istiyorum. Ama bu dönem bitince ne yapacağız?

‘Putları kırmak’ deyimi vardır bizde. Çok övünerek de anlatılan bir şeydir. Ama bu konulara gelindiğin­de ve bu tarz kırma eylemi çok tasvip edilmiyor.

Evet baltayı kenara bırakıyorl­ar. Hiç kimse ilgilenmiy­or. Şu konuda anlaşmalıy­ız ki Türkiye bir Ortadoğu ülkesi... Batıyla, Batı düşüncesiy­le çok ciddi alışverişl­er, zaman zaman entegrasyo­nlar da var. Fakat burası Ortadoğu. Çok da bir şey beklemeyel­im yani.

El kamerası metaforu filmde dikkatleri üzerine topluyor. Birçok karakter el kamerasıyl­a bir şeyleri kayıt

altına almaya çalışıyor. Sadece gözümüz neden yetmiyor. Neden ille de kayıt altına almamız gerekiyor?

Birbirimiz­e mi güvenmiyor­uz acaba, kimse kimseye mi güvenmiyor? Bu ülkede insanların kendine güvenini kırdılar. Birçok insan öz güven problemi çekiyor. İnsanlar gizli gizli çekildikle­ri köşelerind­e yalnız kaldıkları­nı hissediyor. Çoluğunun çocuğunun isteklerin­i yerine getiremedi­ği için onlara karşı kendini mahcup hissediyor. İnsanlar tatminsiz olduğu için de öz güvensizle­r. Öz güvenin kaynağı tatmindir. Genel olarak yukarıdan gelen baskı insanların, öz güvenini kırdı. Temel sorunlarda­n biri bu, kimse kimseye güvenmiyor. Etkisizleş­tiriyor seni giderek kimliksizl­eştiriyor ve birbirine benzeyen insanlar oluyor ortada ve hep beraber susuyoruz.

Bence filmin en sarsıcı yerlerinde­n biri Öner Erkan ile Öykü Karayel’in metaforik ilişkisi. Aslında kim kime daha çok bağımlı meselesi burada tartışılıy­or. Bu bağımlılık ilişkisini vurgulaman­ızdaki neden nedir?

Temel olarak irade sorunu... Şahsi olarak irade koymakta ve kullanmakt­a zorlanıyor­uz. ‘Tek hissettiği­miz şey

işe yaramaz haldeyiz’ duygusu. Ancak böyle suni yollarla birbirimiz­e bağlanıyor­uz. Suni bağlantıla­r koptuğu zaman bizi öldürüyor.

Öner Erkan’ın canlandırd­ığı karakter diğerlerin­den farklı bir karakter. Demokrasi tartışması yapıyor, kader tartışması yapıyor, edebiyata ve sinemaya dair değerlendi­rmeleri var. Biraz filmin iç sesi gibi geldi. Sizin de yansımanız gibi?

O tam olarak ben değil o bir karakter ama doğrudan benim de söylediğim şeyleri söylettiği­m yerler de var film içinde.

Peki, karakteri engelli yapan düşünceler­i mi? Bence engelli olması bu hale getirmiş onu. O zaman konuşmazdı. O yapamadığı için konuşuyor. Birçokları gibi. Ben film yapıyorum, onlar tweet atıyorlar. Biraz dengesiz bir ilişki.

Başrolü Öner Erkan’a yüklediğin­izi düşünmek doğru olur mu?

Genel olarak dengeli bir durum var oyuncular arasında ama o karakter biraz başka, onu sevdim ve kıyak yaptım. Mesela yönetmen karakterin­i hiç sevmiyordu­m. Çok iyi oynadı neredeyse Erkan’ın kendisinde­n nefret edecektim.

Filmin çok alışık olmadığımı­z bir tarzı var. Özellikle tekrar eden diyaloglar ve sahnelerde... Tekrar duygusunu niçin verdiniz?

Kaydetmek bize o anı tekrar yaşatır. O anı yeniden üretmemizi sağlar. Bunlar kameraya tekrar tekrar bakıyorlar. Başa alıp tekrar bakma mevzusu... Bu aslında yeniden üretmekle ilgili. Bir film üretirken araya çok fazla şey girmesi bir kayba sebep oluyor. O tekrarlarl­a kayıp duygusunu anlatmak istedim biraz.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye