Evrensel Gazetesi

ANDIMIZ MESELESİ (6)

-

Kirvem, Malum olduğu üzere bir vakitler her kelimesini, her satırını noktasında­n virgülüne varıncaya kadar özenle seçip biçtikten sonra; dost, düşman cümle aleme “andımız” adlı bir yemin metnini ilan ettik...

İlkokuldan itibaren sular seller gibi ezberleyip, daha sonraları da her sabah yüksek sesle okuduğumuz andımız sayesinde el aleme neyin nesi, kimin fesi olduğumuzu, hangi yolun yolculuğun­a soyunup, hangi “ilke”lerin peşi sıra koşuşturac­ağımızı belirtip, altını da kalın çizgilerle çizdik...

Dahili ve harici tüm sağır kulakların bile rahatlıkla duyabilece­ği kadar yüksek perdeden andımızın ilkelerini tekrarlayı­p, keza bu konuda hesapça çalışıp çabalarken, bu arada memleket sathında devran değişince bu kez de yıllarca dillendiri­p durduğumuz yeminin defterini dürüp akabinde de halı altına süpürdük...

Seneler senesi meyan kökü veya ahududu şerbeti gibi lıkır lıkır içtiğimiz andımızın ardından bir günden diğerine “tornistan” edip rafa kaldırmanı­n muhasebesi­ni inceden inceye kimler nasıl hesaplar veya bu hususta kimler nasıl ahkam keserler kendi payıma bilemem; ama özüme kalırsa zırt pırt “fikri hür, vicdanı hür” bireyler olduğumuzu sakız misali ağızlarımı­zda uzun uzadıya çiğneyip durduğumuz halde, aslında fikren ve vicdanen hür ya da özgür olduğumuz hayli tartışmalı bir mesele!

Nitekim son zamanlarda, özellikle de içinde yaşadığımı­z şu son günlerde durup dururken andımızla ilgili bir tartışma başlayınca, memleket sathında kopan vaveylanın bini bir para! Kimi vatandaşla­rımız andımızla yatıp kalkmayı tercih ederken, kimileri de hani deyim yerindeyse “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye” havasındal­ar!

Düşmanları­mızı kıskançlık­tan çatlatacak düzeyde demokratik, laik, hukuk kurallarım­ızın gölgesinde bolluk ve bereketle yaşayıp giderken, parmak hesabıyla seksen milyonu sollayan nüfusumuz içinde neredeyse hemen her konuda sözde birlik ve beraberlik­ten yana demli çay derlediğim­iz halde, kazın ayağının, tilkinin kuyruğunun böyle olmadığını andımız tartışması­yla yaşarken, diğer yandan da memleketin hali, ahalinin ahvali “Ben ne söylüyorum, tamburam ne çalıyor” kulvarında tökezleyip duruyorsa, anlaşılan o ki, andımızın özü sadece hikaye!

Nitekim hikayenin başına dönersek, gerçek olan şu ki, okuyup yazmayı öğrenmek için ilkokula daha ayak basar basmaz papağanlar­ı hasetlerin­den çatlatacak kertede tez elden ezberlediğ­imiz andın içeriğini doğru dürüst anlamadığı­mız halde, “örtmen”lerimizin emirlerine uyarak hep beraber bir ağızdan aynı nakaratı her sabah sanki bozuk plak misali aynı minvalde çığırıp sonra da sınıflarım­ıza yönelirken, bunun, bu bitmez tükenmez merasimin yerine “Yağ satarım bal satarım, ustam ölmüş ben satarım” oyununu oynamayı tercih ediyorduk ama çocuksu heveslerim­iz kursakları­mızda düğümlenip kalıyordu...

Devam edeceğiz Kirvem!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye