SURİYE; TÜRKİYE İLE AMERİKA ARASINDA
SUUDİ Kralı Selman bin Abdülaziz, Şura Konseyi’nde yaptığı bir konuşmada Suriye’de siyasi bir çözüme ulaşma, mültecilerin dönüşü ve terör örgütlerinin ayrılışı ihtiyacından söz etti. Ancak aynı zamanda dikkat çeken şey Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in Suudilerin pozisyonunu örtülü bir şekilde hoş karşılanması.
Suriye ile Suudi Arabistan arasında ne gibi gelişmeler olacağını teyit etmek mümkün değil. Ancak son iki yıldır Halep’in kurtuluşundan bu yana Suriye’deki olayların seyri krizin bir dönemeçte olduğu veya meydandaki gelişmelerin sonuna gelindiği yönünde. Bu durum öncelikle Suriyeliler tarafından üzerinde anlaşılan bir çözüme katkıda bulunacak.
Ama denklemin değişmiş olmasına ve yeniden bir yedi senenin başlatılmasının mümkün olmamasına rağmen, iki taraf hala tarihin tekerleğini geri döndürmek için mücadele ediyor.
Bunlardan ilki, Arap dünyasında genişlemiş Osmanlı projesi bir bütün olarak çöken Türkiye’dir. Türkiye, kendisine bağlı örgütler vasıtasıyla Mısır, Tunus, Libya, Suriye ve Irak’ta egemen olmada başarısız olmasının ardından Suriye ve Iraklı komşularına geri döndü.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bölgeyi imtiyazlı terörist bir bölge olarak görüyor. Eğer Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu bölge Türkiye’nin elinde kalsaydı “terör bölgesine” dönüşmeyecekti. Bu bahaneyle Erdoğan, tüm bölgeyi işgal etmek ya da yerel araçlarla İskenderun’dan, İdlib’e, Afrin’e ve Cerablus’a Türk nüfuzu yaratmak oradan da kuzey Irak’a ulaşmak istiyor.
İkinci taraf ise; Fırat’ın kuzey doğusunda askeri olarak mevcut olan ABD ile beraber nispeten onunla birlikte olan Fransa, İngiltere, Hollanda ve Ypg’dir. Washington, modern Suriye tarihinde herhangi bir etkiye sahip olmadığından Suriye krizinin Fırat’ın kuzey doğusunda ve Suriye’de bir etki alanı yaratması fırsatından istifade ediyor.
Kürtler ve Şam arasındaki müzakereleri kolaylaştırmak yerine Onları engellemek için çalıştı. Hatta Kürtleri, Pkk’nin önde gelen üç liderine üç milyon dolarlık para ödülü koyarak tehdit etti. Suriye’ye istikrara kavuşma planları yapmaktan ziyade Washington, Kürt silahlı grupların Suriye’ye geçmemesi gerekçesiyle Türkiye sınırında kontrol noktaları kurarak Fırat’ın kuzey doğusunda ve Menbic’te silahlı varlığını arttırıyor.
Açıkça gösteriyor ki Suriye’deki Türk politikaları Amerikan politikalarının diğer yüzüdür. Her ikisi de ülkeyi doğrudan ya da dolaylı olarak hakimiyet altında tutmak istiyorlar. Açgözlülükleri ve politikaları sadece fitne ve bölünmeye hizmet ediyor.
Tek talep edilen yabancı güçlerin çekilmesi ve Suriyelilerin kabul edeceği mümkün olan en kısa sürede bir siyasi çözümü formüle etmektir. Koşullar normale dönmeli ve Suriye dosyası, tüm tarafların bir şantaj ve sömürü aracı olarak kullanılmasından çıkmalıdır.
Astana muhalefet delegasyonunun Başkanı Ahmedtohma, görüşmelerin bu turundaki müzakerelerin Anayasa Komitesinin ilerleyişi ile sonuçlandığını ve çatışmalar için siyasi bir çözüme doğru ilerlemenin temelini oluşturabileceğini söyledi. Tohma, yaptığı basın toplantısında Fırat’ın doğusunda ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun ve onun müttefiki Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) eylemleriyle ilgili kaygılarını dile getirildi. Suriye topraklarının birliğini koruma ihtiyacının herkes tarafından üzerinde anlaşılan bir nokta olduğunu vurguladı.
SURİYE HEYETİ: ANKARA’NIN YAPTIĞI ŞEY ‘SALDIRGANLIK’
Suriye delegasyonu başkanı Beşar Caferi toplantının;“ıdlib’deki mevcut duruma ve Türk tarafının Soçi Anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirememesine” odaklandığını söyledi. Caferi, “Türk tarafının Soçi Anlaşması’na uymaması, İdlib’deki terör örgütlerinin Halep, Hama ve Lazkiye’yi füzelerle hedeflemesine ve sivilleri hedef almaya devam etmesine neden oldu” dedi. Caferi Suriye topraklarına yasadışı yollardan giren Türk rejiminin Suriye’nin kuzeybatı bölgesinde yayıldığı alanların parametrelerini değiştirdiğine işaret etti.