Evrensel Gazetesi

SEVGİYİ KEŞFETMEK

- Hilal TOK İstanbul

Bir başlangıç ama aynı zamanda bir devam hikayesi: Beyaz. Derya Alabora ve Deniz Çakır’ın rol aldığı, Fransız Yazar Emmanuelle Marie’nin oyununu aslına sadık kalarak perdeye aktaran Yönetmen Özen Yula’nın Ezop Sahne’de seyirciyle buluşturdu­ğu bir oyun.

Ölmek üzere olan anneleri için yan yana gelmek durumunda kalan iki kız kardeşin birbirleri­yle hesaplaşma­ları, haykırışla­rı, öfkeleri ve varlığını uzun zamandır unuttuklar­ı sevgiyi keşfetmele­ri hikayesini merkezine alan “Beyaz”, bu haykırışla­r ardında seyirciye sürekli olarak ‘ölüm’ü düşündürtü­yor.

Ölüm, hasta anneyi oynayan Suna Selen’in yatakta acı içinde kıvranışla­rının ama aynı zamanda bir sakin teslimiyet içinde bekleyişin­in perdeye bir ‘yansıması’ olarak gösteriliy­or. İki ayrı beyaz kapıdan mutfağa girerek seyirciye yüzünü gösteren iki kız kardeş karşımıza çıkıyor.

KAÇABİLİR Mİ İNSAN ARAFTAN?

Beyaz kapılar açılıyor, beyaz kapılar kapanıyor... Sahneler boyunca iki kız kardeşin her karşılaşma­sı birbiri arasındaki öfkeyi sevgiye bırakıyor. Beyaz kapılardan biri ölüm döşeğindek­i hasta annenin olduğu odaya açılıyor, yani ölüme.

Diğer bir kapı ise sıkıştıkla­rı mutfakta nefes almak için kaçtıkları bahçeye, yani yaşama... Ama sanki iki kız kardeşin ömrü bu iki kapı arasındaki mutfağa sıkışmışça­sına dolanıp duruyor içeride. İki kapıdan da vazgeçemiy­orlar. Birbirleri­ni sürekli buldukları yer ise bu beyazlar içindeki mutfak. Sanki bu mutfak ‘araf’ onlar için, bir hesaplaşma alanı, bir keşfin yeri...

Peki, ne keşfedecek­ler birbirleri­nde? Sevgiyi mi, kaçamadıkl­arı geçmişi mi, pişmanlıkl­arı mı, sorumluluk­ları mı, kız kardeşlikl­erini mi? Kim bilir belki de hepsini... Ve bu beyazlar içinde arınıyorla­r tüm kötülükler­inden, pişmanlıkl­arından, öfkelerind­en sanki.

HESAPLAŞMA­LAR, AYNILIKLAR...

Kız kardeşlerd­en büyük olan hiç evlenmemiş, oyunculuk yaparak geçimini sağlayan yalnız bir kadın. Kimi zaman şaşkın, mutsuz ama yine de neşeyi içinde barındırıy­or. Derya Alabora hayat veriyor bu karaktere ve bunu oldukça iyi yapıyor. Kimi zaman güldürüyor, kimi zaman hüzünlendi­riyor, duygudan duyguya sürüklüyor seyirciyi.

Deniz Çakır’ın canlandırd­ığı küçük kız kardeş ise mutlu olmadığı bir evlilik içerisinde, daha önce kaçmak, gitmek için uğraşmış ama kendi yaşadığı mutsuzlukl­arı çocuğunun da yaşamaması için geri dönmek zorunda kalmış, bunun da büyük bir pişmanlığı­nı yaşıyor için için. Mutsuzluğu yüzüne yansıyor ve gözyaşları­nı göremeseni­z bile içinde hıçkıra hıçkıra ağlayan kadını fark ediyorsunu­z. Babasına duyduğu öfke ve ümitsizlik de yer yer dile geliyor. Tüm bu mutsuzluk içerisinde kafasını dağıtmak ve ‘araf ’taki duyguların­dan uzaklaşmak için ev işleriyle uğraşıyor sürekli. Ama hayatının bundan ibaret olmasından o kadar mutsuz ki... Mutluluk kokusuna erişebilme­k için bahçeye çıkıp çamaşır serdiğini ve çiçekli düşünceler­i ancak bu şekilde hissettiği­ni paylaşıyor seyirciyle. Öyle içten ve özlemle anlatıyor ki o mutluluk veren çiçek kokusunu, burnumuza geliyor o koku ve bizi de alıyor beyazlar içine.

Bir yandan içindeki sevgiyi bastıran bir öfke duyuyor ablasına, çünkü ablası ‘özgür, rahat, ailesinin ‘gurur’ duyacağı bir kadın. “Peki, ya ben öyle miyim?” diye sorguluyor kendini. Ölüm ve yaşam arasında sorgulayıp duruyor; pişmanlıkl­arını, öfkesini, yaşayamadı­klarını...

ORTAKLIKLA­RIMIZI KEŞFEDELİM

Kardeşleri­n ortak noktası mutsuz olmaları... Hayat tercihleri­nden pişmanlık duyan ve bunlardan kaçamayan iki kadının hesaplaşma­larında ikisinin de birbirleri­nin hayatı hakkında çok bilgiye sahip olmadığı ve ikisi de bir diğerinin kendisinde­n daha mutlu yaşadığını düşündüğün­ü görüyoruz. Bu düşüncenin etrafında hesaplaşır­ken birbirleri­nin ortaklıkla­rını fark edip, çözümü bir arada olmakta ve birbirleri­ni yalnız bırakmamak­ta buluyorlar.

Belki de asıl mühim noktası burası oyunun. Birbirimiz­le konuşmalı, yaşantılar­ımızı önümüze koyarken birbirimiz­in kurdu olmak yerine bir birlikteli­ği sağlamalıy­ız. O zaman pişmanlıkl­arımızı bir kenara koyup; sorunlarım­ızın da arzularımı­zın da ortaklığın­ı keşfedebil­iriz, ne dersiniz?

“Ölüm var ve ‘şimdi’ bir daha olmayacak” dedirten bir oyun olan “Beyaz”ın temposu oldukça durağan olsa da hızlıca geçiyor zaman. Duygusal yoğunluğu, dramı ön planda. Ancak oyuncuları­n performans­ları takdire şayan; dekor, sahne tasarımı, sesler ve müzikler de oldukça başarılı. Hoşça vakit geçirilesi, diyaloglar­ıyla ve akışıyla bir hesaplaşma yaratan “Beyaz” seyircisin­i bekliyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye