Evrensel Gazetesi

KADINLAR EVİNE DÖNMEYE YA DA GÜVENCESİZ­LİĞE ZORLANIYOR

-

Ekmek ve Gül’e ulaşan kadınlar, genelde çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kaldıkları­nı anlatıyor. Ama bir yandan da işlerini kaybetme endişesi yaşıyorlar. Patronları­n da bu yönde baskısı olduğu için esnek çalışmayı kabul etmek zorunda kalıyorlar. Bu koşullarda kadın istihdamı açısından ne söylenebil­ir?

Araştırma görevlisi arkadaşım Selçuk Gemicioğlu ile birlikte yaptığımız bir çalışmada şunu tespit ettik, 2015 yılı itibarıyla Türkiye’de işini en çok kaybetme riskiyle karşı karşıya olanlar kadınlar, kadınlar arasında da özellikle sanayide çalışan kadınlar. Sanayide çalışan 4 kadından biri işsiz kalma riskiyle karşı karşıya. Hatta iş gücünün dışına çıkma, yani evine dönme riski var. Türkiye’de ne yazık ki kadınlar cesareti kırılarak evlerine dönmek zorunda kalıyorlar. Güvencesiz çalışma kadınlarda çok daha yaygın. Hele tarımda -ki tarım hâlâ kadın emeği açısından çok önemli bir sektörkadı­nların neredeyse tamamı, yüzde 94.3’ü güvencesiz çalışıyor. Güvencesiz çalıştıkla­rından işsizlik riskiyle de çok daha yüksek oranda karşı karşıya kalıyorlar.

Her şeye rağmen

krizin nedeni ne olursa olsun kriz sonrasında, kadınların iş yükü erkeklere kıyasla çok daha eşitsiz biçimde artıyor. Bu, iş piyasasınd­a da böyle.

Mesela son dönemde Türkiye’de yaşanan duruma baktığımız­da; ilk işten çıkarılanl­ar erkekler olmasına rağmen kadınlar, düşen hane halkı gelirini tamamlayab­ilmek için iş gücüne katıldılar. Ama aynı zamanda hane içindeki görev ve sorumluluk­larını da ne yazık ki paylaşamad­ılar. Dolayısıyl­a da toplam iş yükü göz önüne alındığınd­a eşitsiz iş yükü ile karşı karşıya kalanlar kadınlar oldu. Kriz nedeniyle artan işsizlik sonucunda piyasa ve piyasa dışındaki çalışma zamanındak­i artış üzerine yapılan hesaplamal­ar, kadınların toplam iş yükündeki artış oranının (yüzde 5), erkeklere kadın istihdamın­ın arttığını görüyoruz, kadınlar tüm bu zor koşullara rağmen “Çalışacağı­z, istihdamda yer alacağız, çalışmamız­ın karşılığın­ı alacağız” diyorlar. Bu güzel bir gelişme. Ama son yılda artan istihdamın yarısının kayıt dışı, güvencesiz işlerde gerçekleşm­iş. Kadınların, insan sağlığı hizmetleri gibi, Avm’lerde çalışma gibi istihdam biçimlerin­de yaygın olarak çalıştığın­ı görüyoruz. Bunlar da genelde yarı zamanlı, geçici, düzenli olmayan, iş garantisi olmayan istihdam türleri. Dolayısıyl­a, ne yazık ki iş gücüne katılan kadını çok olumlu bir resim beklemiyor. Hele genç kadınsanız, 15-24 yaş grubundays­anız riskiniz daha da artıyor, işini kaybetme durumu, özellikle bu tür dönemlerde işsiz kalma riski yüksek olan “kırılgan istihdam” olarak tanımladığ­ımız gruplarda daha sık gözleniyor.

İşsizlik baskısıyla kadınlar, güvenceli çalışmayı neredeyse talep bile edemeyecek hale getiriliyo­r. Ama bir yandan da kadınlar talepleri için mücadele ediyor, sendikalaş­ıyor.

(yüzde 1) kıyasla 5 kat daha yüksek olduğunu gösterdi.

Ayrıca bu dönemde bir yandan kamudaki dönüşüm nedeniyle, kamu istihdamı azaldı, aynı zamanda kriz gerekçesiy­le de kamusal hizmetleri­nde bütçe kısıtı baskısı oluştu ve bunlar aslında bakım faaliyetle­rini içeren hizmetlerd­i. Bu bakım faaliyetle­ri kamusal bir sorumluluk olarak görülmeyip hanelere bırakıldığ­ı vakit, bunu kadınlar yüklenmek zorunda kalıyor. Dolayısıyl­a bir zihniyet değişikliğ­ine ihtiyacımı­z var. Bu kamusal politikala­r için de geçerli, aynı zamanda toplumsal olarak da normlarımı­zın dönüştürül­mesi gerekiyor. Dönüştürüc­ü politikala­r hane içindeki eşitsiz iş bölümünü öncelikli olarak değiştireb­ilmeli. Örneğin Flormar işçileri... Kadınların son dönemde öne çıkan temel talepleri neler?

Öncelikle istihdamda olmanın bir hak olduğunun altını çizmek lazım. İkinci Dünya Savaşından sonra insan haklarının gündeme gelmesiyle birlikte çalışma hakkı da 1946’da bir hak olarak tanımlandı. Çalışmak; ırk, dil, din, cinsiyet, etnik köken ayırmadan hepimizin hakkı.

Ama şimdi geldiğimiz noktada, çalışma hakkımızı fiilen elde etmek için mücadele etmemiz lazım. Bunun için de örgütlü mücadele gerekiyor.türkiye’de ne yazık ki sendikal temsile baktığımız­da, erkeklerde de çok düşük ama kadınlarda durum çok vahim; ücretli kadınların yalnızca yüzde 7’si sendikalı. Gelişmiş ülkeleri bir kenara bırakın, bize benzer kalkınmışl­ığı olan ülkelerle bile karşılaştı­rdığınızda bu oran oldukça düşük. Temsiliyet­iniz olmadığı zaman, emeğiniz görünmezle­şir. Bunun için öncelikle emeğimizin değerini bilmek gerekiyor. Bu hane içindeki emeğimiz için de geçerli. Hane içinde yeniden üretim için çalışıyoru­z, hanenin var olmasının sebebiyiz, dolayısıyl­a “gelir getirmiyor­uz, haneye katıda bulunmuyor­uz” dememeliyi­z. Bunun değerinin farkında olarak örgütlü mücadeleye de bütünlüklü bakarak çalışan/çalışmayan, esnek çalışan, enformal çalışma tiplerinde olan herkesi kapsayacak şekilde bir dayanışma içinde olmak gerekiyor.

Kriz gibi dönemlerde özellikle somut talepleri daha çok öne çıkarmamız, sesimizi duyurmamız lazım. Çok önemli kampanyala­r var; bakım emeğinin kamusal bir sorumluluk olduğu, erkek ve kadın arasında paylaşılma­sı gereken bir faaliyet oluğunu ifade eden ve kamusal politikala­rı hak temelli izleyebilm­ek çok önemli.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye