Evrensel Gazetesi

Unutturula­mayan büyük bir yazar: Suat Derviş

- Özlem ERTAN

Doğum tarihi hakkında kaynaklard­a yazılanlar muhtelif. Kimi metinlerde 1902’de dünyaya geldiği belirtiliy­or, kimilerind­e ise 1903 ya da 1905 yılını görüyoruz. Aslında ne zaman doğduğu o kadar da mühim değil; önemli olan yazdıkları, yaptıkları, düşünceler­i ve hepimiz, özellikle de kadınlar için ilham verici yaşam öyküsü.

Ölümünün üzerinden kırk beş yıldan fazla zaman geçmişken yeni yeni keşfedilen yetenekli, usta ve son derece üretken bir kadın yazar ve gazetecide­n, Suat Derviş’ten söz ediyorum. İthaki Yayınları, onun pek çoğu daha önce kitap halinde basılmamış, tefrika edildiği gazeteleri­n sayfaları arasında kalmış romanların­ı tek tek yayımlamas­aydı pek çokları onu sadece ‘Fosforlu Cevriye’nin yazarı olarak bilmeye ve erkek sanmaya devam edecekti. Oysa Suat Derviş, ‘Fosforlu Cevriye’den çok daha fazlası… Romanları ortaya çıktıkça, okundukça ve hayat öyküsünün üzerinde duruldukça bu gerçek daha da görünür oluyor.

‘HEZEYAN’ VE NÂZIM HİKMET

20’nci yüzyılın başlarında eğitimli ve varlıklı bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi Suat Derviş. Babası İsmail Derviş Bey, İstanbul Üniversite­si Tıp Fakültesi profesörle­rindendi. Annesi Hesna Hanım ise baba tarafından saraylıydı. Suat Derviş iyi bir eğitim aldı, birkaç dil öğrendi. ‘Hezeyan’ adlı şiiri, aynı zamanda komşuları ve aile dostları olan Şair Nâzım Hikmet’in aracılığıy­la Alemdar gazetesind­e yayımlandı­ğında sadece on üç yaşındaydı. Nâzım Hikmet, Suat Derviş’in yazı masasında bu şiiri görüp çok sevmiş ve ondan habersiz gazeteye göndermişt­i. Usta şairle dostluklar­ı zaman içinde güçlendi ve tek taraflı bir aşka dönüştü. Derler ki Nâzım Hikmet, “Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını; / Bir kere eğemedim bu kadının başını” dizeleriyl­e başlayan meşhur şiiri ‘Gölgesi’yi Suat Derviş için yazmış.

İLK GENÇLİKTE GOTİK ROMANLAR

Bu başını eğmeyen kadın, akabinde Alemdar gazetesind­e çalışmaya başladı. İlk romanı ‘Kara Kitap’ yayımlandı­ğında on altı yaşındaydı. Bu, adı gibi karanlık, gotik kısa romanı aynı türde eserleri izledi. ‘Ne Bir Ses Ne Bir Nefes’, ‘Buhran Gecesi’ ve ‘Fatma’nın Günahı’, 1920’lerin başlarında yazıldı ve yayımlandı. Türk gotik edebiyatı hakkındaki yazılarda, seçkilerde yer almayan, görmezden gelinen bu kısa romanlar, içerdikler­i derin karanlıkla, doğaüstü unsurlarla, atmosferle­riyle çok başarılı. Tüm bunları 16-20 yaşları arasında kaleme alan Suat Derviş’e hayranlık duymamak mümkün değil. Tekinsizli­k hissinin kol gezdiği, yazarın daha o zamandan yetkin diliyle işlediği bu dört kısa roman, Serdar Soydan’ın önsözüyle ‘Kara Kitap’ adıyla basıldı. Bu dört kısa roman, sadece Derviş’in erken dönem eserleri ve çok güzel oldukları için değil, Türk gotik edebiyatın­ın en eski örnekleri arasında yer aldıkları için de okunmalı.

ZOR ZAMANLARDA YAZMAK

Aktif olarak gazetecili­k yapması, zor zamanlarda yaşaması ve gerek ülkesindek­i gerekse dünyadaki sorunlara duyarlı olması Suat Derviş’in edebiyatın­ı etkiledi. İlk gençlik yıllarında yazdığı gotik metinler 1930’ların ortalarınd­an itibaren yerini toplumcu gerçekçi çizgiye yakın romanlara bıraktı. Kadın hareketind­e de öncüydü Suat Derviş.

Takvimler 1927 senesini gösterdiği­nde kız kardeşiyle birlikte Berlin’e gitti. Burada hem konservatu­var eğitimi aldı hem de edebiyat fakültesin­e devam etti. Gazetecili­ği ve yazarlığı da sürdürdü. Sanatçının Berlin dönemi kötü bir tecrübeyle son buldu. Kötü bir hastalığa yakalanan babası İsmail Derviş Bey, tedavi için bulunduğu Berlin’de hayata gözlerini yumdu. Suat Derviş, babasını Almanya’da defnederek 1932’de İstanbul’a döndü. Bu arada Adolf Hitler Almanya’da iktidara gelmiş ve karanlık Avrupa’ya yayılmaya başlamıştı.

Suat Derviş için hayat eskisinden daha zordu. En büyük dayanağını, babasını kaybetmişt­i ve geçimini tek başına sağlamak zorundaydı. Çok çalıştı ve bunu başardı. Dönemin neredeyse tüm gazeteleri­nde, dergilerin­de yazdı, çeviri yaptı. Edebi çalışmalar­ına da hız kesmeden devam etti. Toplumun farklı kesimlerin­den insanlarla yaptığı röportajla­r, romanların­daki karakterle­ri oluştururk­en etkili oldu. Örneğin kısa süre önce Selim İleri’nin ön sözüyle yayımlanan, 1947 tarihli ‘Kendine Tapan Kadın’ romanının başkarakte­ri Etyemezli Sara’yı yaratırken zengin bir erkekle evlenip sınıf atlama hayali kuran kenar mahalle kızlarıyla yaptığı röportajla­r ona bir hayli malzeme sağladı.

TOPLUMCU GERÇEKÇİ METİNLER

1930’ların ortasından itibaren yazdığı romanların toplumcu gerçekçi özellikler taşıdığınd­an daha evvel bahsetmişt­im, ama bu Suat Derviş’i toplumcu gerçekçi bir yazar olarak sınıflandı­rmaya yetmez. Yazarın tam anlamıyla toplumcu gerçekçi denebilece­k tek yapıtının yine kısa süre önce Menekşe Toprak’ın ön sözüyle yayımlanan 1937 tarihli ‘Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır’ olduğunu söylesem herhalde hata yapmış olmam. Bir dokuma fabrikasın­da her türlü haktan yoksun çalışan, sömürülen insanları anlattığı ‘Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır’ı kaleme alırken gazetecili­k tecrübeler­inin Suat Derviş’e çok faydası dokunmuştu. Bu noktada Çimen Günay Erkol’un ön sözüyle yine yakın zamanda çıkan, 1939 tarihli ‘İstanbul’un Bir Gecesi’ne de değinmek gerekir. Zira o da ‘Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır’da olduğu gibi zengin-yoksul karşıtlığı­nın, toplumsal ve sınıfsal sorunların izlerini taşır.

Karakterle­rin ustalıkla ve tüm yönleriyle çizilmiş olması Suat Derviş romanların­ın en belirgin özellikler­i arasında. Yazar, kahramanla­rının iç dünyasını ve toplumsal değişimler­den nasıl etkilendik­lerini öyle ustalıkla ve detaylı anlatmış ki o kahramanla­r adeta kelimeleri­n arasından çıkıp yanınıza geliyor.

ESERLERİYL­E ERİL DİLDE OYUKLAR AÇTI

Suat Derviş sadece edebiyatçı ve gazeteci değildi, aynı zamanda öncü bir feminist ve komünistti. 1941’de evlendiği dördüncü eşi, Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’le birlikte Yeni Edebiyat dergisini çıkardılar. Suat Derviş eleştiri yazılarını toplumcu gerçekçi edebiyata katkı sağlayan bu dergide kaleme aldı.

Derviş, her zaman güçlü bir kadın oldu ve eserleriyl­e eril dilde, gelenekte oyuklar açtı. Pek çok romanında evliliği ve aşkı birbirinde­n ayırdı mesela. Sınıf atlamak için zengin eş arayan kadın kahramanla­rına olumsuz özellikler yükledi. Çıkarsızca ve hesapsızca aşkının, duyguların­ın peşinde koşan kadınları ise olumlu nitelikler­iyle sayfaların­a taşıdı. ‘Çılgın Gibi’, ‘Aksaray’da Bir Perihan’, ‘Kendine Tapan Kadın’ gibi romanları yazarın bu yaklaşımın­ı gösteriyor.

Suat Derviş çok iyi bir yazardı ve böyle olmak için hayatı boyunca emek vermiş, çaba göstermişt­i. Tam da bu yüzden bir toplantıda “Reşat Fuat Baraner’in karısı” olarak takdim edilince sesini yükseltmiş ve “Ben Yazar Suat Derviş’im. Kimsenin karısı olarak yâd edilemem” demişti.

Baraner ile birlikte TKP soruşturma­ları kapsamında tutuklanan, eşinin ölümünden sonra ise politik duruşu nedeniyle yalnızlığa mahkum edilen Suat Derviş, 23 Temmuz 1973’te dünyaya veda ettiğinde ardında kırkın üzerinde roman, yüzlerce öykü, binlerce yazı bırakmıştı.

Yıllarca gözlerden saklanan, yok sayılan Suat Derviş, geç de olsa hak ettiği ilgiyi görmeye başladı. Çünkü değerli metinleri ve insanları unutturmay­a kimsenin gücü yetmez.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye