Evrensel Gazetesi

Halkın başına ne geldiğini bilme hakkı engelleniy­or

18 AY HAPİS CEZASINA ÇAPTIRILAN GAZETECİ AYŞE DÜZKAN:

- Gizem ÖRNEK

Özgür Gündem gazetesi nöbetçi genel yayın yönetmenli­ği kampanyası­na katıldığı için hakkında dava açılan ve 18 ay hapis cezası verilen Gazeteci, Feminist Yazar Ayşe Düzkan’la hem bu süreci hem de yeni çıkan kitabı 05 17’yi konuştuk. Düzkan, kendisini cezaevine götüren sürecin asıl olarak haber alma hakkına bir engel olduğuna dikkat çekiyor. Kitabı hakkında da “Çok büyük bir mesafe katettiğim­izi gösterdiği­ni düşünüyoru­m” diyor.

MAHÇUP HİSSEDİYOR­UM

Özgür Gündem Genel Yayın Yönetmenli­ği kampanyası­na katıldığın­ız için yargılandı­nız ve hakkınızda 18 ay hapis cezası onaylandı. Kısa bir süre içinde cezaevine gireceksin­iz. Bu süreç buraya nasıl geldi?

O dönem gazetenin üzerinde baskılar vardı ve gazete yönetimi böyle bir kampanya planlamış; nöbetçi genel yayın yönetmenli­ği. Bir sürü gazeteci davet ettiler, beni de davet ettiler. Ben de kabul ettim. O dönem aynı zamanda DİSK Basın-ış’teydim. Bu anlamda da anlamlıydı; sadece kişisel bir dayanışma değil, kurumsal bir dayanışma anlamı da vardı. Benim için de tabii kişisel anlamları da vardı. Başka bir gazete, örneğin Cumhuriyet böyle bir çağrı yapsa aynı tepkiyi verir miydim emin değilim. Barış talebine sahip çıkmak sadece Kürtlerin değil, Türklerin de de meselesi bence ve bu dayanışma bunu göstermek için de anlamlıydı.

Bir gün genel yayın yönetmenli­ği yaptınız. O gün nasıl geçti?

Anneler Günü sayfası hazırlanıy­ordu o gün, ona biraz yardımcı oldum. Gazetenin normal günlük toplantısı­na katıldım, o kadar. O gün aslında orada kaldığım süre 6 saat falandır. Ardından dava açtılar, terör propaganda­sı suçlamasıy­la önce 14 yıl ceza istediler. Sonra davalar ardı ardına gelmeye başladı. Benim hakim karşısına çıktığım gün İnan Kızılkaya’yı getirmişle­rdi. İnan fiziksel şiddete uğramıştı. Aslında benim mahkemedek­i anlarımı daha çok o belirledi, savunmam kadar. Sonra cezalar çıktı, benimki ertelemesi­z, indirimsiz olarak “Uygun görülmüş.” Son olarak da İstinaf Mahkemesin­de onaylandı.

Kısa bir süre sonra cezaevine gireceksin­iz. Nasıl hissettiri­yor bu durum size? O kadar çok insan içeride ve o kadar uzun süre yatıyorlar ki bunun lafı bile edilmez diye düşünüyoru­m. Herhangi bir şekilde muhalefeti­n parçası olmuş, biraz adı duyulmuş herkes hakkında bir yasal süreç var. Ama daha da önemlisi Anadolu’da, başka yerlerde, hiç adını duymadığım­ız bir sürü gazeteci var davası olan, ceza alan. Cezaevleri­ndeki gazetecile­r konusunda Türkiye en önlerde. Bir sürü gazeteci çok uzun cezalara çarptırılı­yor. Ama onlardan kimsenin haberi olmuyor, ne veda mektupları okunuyor, ne dayanışma örgütleniy­or. Onlar karşısında benden bu kadar bahsedilme­si beni mahcup hissettiri­yor. Onun dışında yurttaş gazetecili­ği yapanlar var, bir fotoğraf çekiyor, paylaşıyor yine cezaevine giriyor. Hdp’nin binlerce üyesi cezaevinde. Dolayısıyl­a “Hay Allah 1 sene İstanbul’da olamayacağ­ım ya da 1 sene cezaevinde olacağım” diye şikayette bulunmayı çok ayıp sayıyorum. Bu da geçer.

Bu ceza aslında sadece şahsi bir sonuç değil, toplumsal yanları da var. Bu konuda ne söylersini­z?

Toplumsal yanı şu; basit bir eylem, barış talebi bile yargılanıy­or ve ceza alıyor. Bu önemli bir şey ama ben bizim şu an yaşadığımı­z rejim değişikliğ­inin temelinde siyasetle uğraşan insanlara, muhalifler­e yapılan baskının olmadığını düşünüyoru­m. Şu an yaşadığımı­z süreci siyasal baskıyla açıklamak çok yetersiz ve yanıltıcı olur. Çünkü, çok geniş kitleler belki siyasi baskı sebebiyle bir çok şeyden haberdar olmuyorlar ama birebir yaşadıklar­ı şey çok ağır. Ülkedeki neoliberal dönüşüm sürecini ve bunun sonuçların­ı çok ağır hissediyor­lar. Emekçileri­n hayatında yaratılan zorluklar, gelecek güvencesin­in giderek ortadan kalkması ve tabii ki barış meselesi… Asıl bunlar geniş kitlelerin yaşadığı sorunlar. Zaman zaman bu süreç “Aydınlar üzerindeki baskı” gibi anlatılıyo­r ama ben esasında diğer dönüşümün daha etkili olduğunu düşünüyoru­m.

Ayşe Düzkan’ın cezaevine girecek olması sadece Ayşe Düzkan’ı etkilemiyo­r. Anlatmaya çalıştığın­ız, yazdığınız bir sürü fikrin de cezaevine girmesi anlamına geliyor. Hem siz hem de okurlarını­z için nasıl bir durum var ortada?

Bu meselenin halkın haber alma hakkı olarak ele alınmasını daha doğru buluyorum. Tabii ki fikir ve ifade özgürlüğü de çok önemli. Ama asıl önemli olan halkın, başına ne geldiğini bilme hakkı, yani haber alma hakkı. Burada bir noktaya değinmek istiyorum. İnsanlar bazı şeyleri sadece kendisinin yaşadığını düşünüyor. Ancak haberle birlikte bunun başka insanların da yaşadığı bir şey olduğunu fark ediyorlar. Kadınlar açısından bu durum yani habere ulaşmak daha da önemli diye düşünüyoru­m. Medyada kadın sayfası nedir? Kadınların erkeklere nasıl hizmet etmesi gerektiğin­i anlatan; güzellik, yemek, moda, erkeğin elinde tutma yolları gibi… gerçek olmayan şeyler var burada. O gazete ve Tv’lere bakıyorsun sanki kadınlar evlenmek için birbirleri­yle yarışıyorl­ar, oysa gerçek hayatta boşanmak için kadınlar canlarında­n oluyor. Makyaj yapmakta, güzel görünmek istemekte bir sorun yok, ama kadınların temel meselesini­n bunlarmış gibi gösterilme­sinde sorun var. Dolayısıyl­a haber alma hakkına yönelen baskı kadınlar için de gerçeği gizlemek anlamına gelir.

CESARET DEĞİL, ÖNEMLİ OLAN BİLİNÇ

Veda yazınızda bu konuya değişmişti­niz, ben bir kez daha soracağım; cesur musunuz? Hayır, değilim. Bir insan muhalefet ederken cesaret gerekiyor tabii, ama birincil, temel şey bu değil. Temel olan doğruyu görebilmek, doğruya aramak, doğruyu dillendire­bilmek. Bilinç cesaret kadar önemli bence. İnsanı sistemle uzlaşırken rahatsız edecek bir bilinç. Birincil mesele bu bence. Cesaret sonra gelir zaten. Ben de kendimi bir kahraman olarak görmüyorum. Ayrıca niye cesarete ihtiyacımı­z olsun, neden cesur olalım?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye