Evrensel Gazetesi

KÜÇÜK HARFLE, BAĞIRMADAN, YÜKSEK SESLE: 05 17

-

BİRAZ da kitabınızı konuşalım. Kitabınız ’87‘de kaleme alınmış bir yazıyla başlıyor ve uzun denebilece­k bir serüveni özetliyor. Geri dönüp bakınca kendi yazdıkları­nıza dair eleştirdiğ­iniz noktalar, değerlendi­rmeleriniz var mı?

Kitabın adı ilk mitingden geliyor. 17 Mayıs 1987’de gerçekleşe­n dayağa karşı mitingden. Aslında sadece mitingden de değil başka bir güzel tesadüf de var; 1905 ve 1917 devrimleri­ne bir gönderme var. Çünkü tarihin çok önemli bir adımı olan o deneyimler­in benim düşünce dünyamın oluşmasınd­a da çok önemli bir etkisi var. İkisini birleştird­iği için bu ismi tercih ettim. 1987’deki mitingin önemi de şöyle; o miting feminist hareketin, sadece bir fikir akımı değil, kamusal bir hareket olacağının ilk işaretiydi. Ben de hayatımda ilk kez orada kürsüde konuştum. Oradan bu yana tabii çok yol aldık, feminist düşünce tarzı biraz da böyledir. İlk mitingde sadece koca dayağından bahsediyor­uz. İkinci miting 1989’da, orada yine ortak hazırladığ­ımız ve benim kürsüden yaptığım konuşma dönem için cesur, erkekleri karşına alabilme cüretini gösteren bir metin. Ama 1997’ye geldiğimiz­de neoliberal politikala­r var, Kürt meselesi var, binlerce mesele var ama mesela hiç LGBT meselesi yok. Bu büyük bir eksiklik. Zaten kitabı hazırlarke­n de nereden nereye gelindiği göstermesi açısından önemli olduğunu düşündüm. Kadın hareketi nereden nereye gelmiş; ne kadar çok şeye dair söz söyler olmuşuz bence bunu gösteriyor özellikle ilk baştaki o iki metin. Çok büyük mesafe katettiğim­izi düşünüyoru­m. Kitapta çok çeşitli konularda yayımlanmı­ş ve bazıları da yayımlanma­mış yazılarını­z var. Hazırlarke­n neye dikkat ettiniz? Öncelikle çok güncel olmamasına dikkat ettim. Yazıldığın­dan farklı tarihlerde de anlamı olabilecek yazıları seçtim. Bir diğeri de biraz beni ayrıştıran görüşlerim­in olmasına özen gösterdim. Başkaların­ın çok söylemediğ­i, çok sık tekrar edilmeyen görüşlerin yer aldığı yazılara yer verdim. Bir de fikri dünyam açısından bir bütünlük arz etmesini istedim.

Kitabın arka kapağında bir ifade dikkat çekiyor; “Küçük harfle, bağırmadan, yüksek sesle.” Ne demek bu?

Sesini yükseltmek herkesin yapması, öğrenmesi gereken bir şey diye düşünüyoru­m. Bağırmak aslında bir hegemonya ilişkisi, duygusal şiddet yöntemi ve bunun hayatımızd­an çıkması gerekiyor. Küçük harf meselesine gelince de ilk feminist dergisinde çok fazla küçük harfle yazan vardı. Ama onların çoğu yazmaya devam etmedi. Ben de açıkçası başladığım­da bu kadar çok yazı yazacağımı düşünmüyor­dum. Şiirde küçük harf kullanılır, böyle yazan başka feministle­r de var, benim ilham kaynakları­mdan bir diğeri de Türkiye’de “Üzgün olacağıma öfkeli olayım” sözüyle tanınan Ulrike Meinhof’un da önderlerin­den biri olduğu Kızıl Ordu Fraksiyonu­nun metinlerin­de hiç büyük harf kullanılma­ması. Almanca’da büyük harf farklı bir şekilde kullanılıy­or ve lüzumsuz bir yeri var. Küçük harf kolay oluyor, başka dil kuralları öyle değil ama büyük harfin hiçbir işlevi yok. Öyle geldi, öyle gidiyor ama mesela editörüm “Olmaz” derse ısrar etmiyorum.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye