Evrensel Gazetesi

YASİN AKTAY’A SURİYE SORULARI

- Fatih POLAT fpolat@evrensel.net

AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay’ın, Yeni Şafak’taki köşesinde önceki gün yayınlanan yazısı, birçok soruyla birlikte tartışmayı gerektiriy­or.

Başlığında­n başlayalım: “Suriye’de Türkiye ayarı: Suriye Suriyelile­rindir!”. Başlığı destekleye­n bir bölüm de şöyle: “Şimdi anlaşılıyo­r ki, hem Abd’nin hem Pyd’nin oradaki varlığı kendisine vekalet imiş. Ama bu durum artık sürdürülem­ez. Bugünkü haliyle de ülkenin bir çok noktasını olduğu gibi burayı da kendi imkanlarıy­la yönetemeye­cek, çünkü Münbiç halkı Esad’ı reddediyor. Esed’i Münbiç halkıyla başbaşa bırakmak da göze alınamayac­ak derecede tehlikeli, çünkü Esed’in kendi halkına neler yapabildiğ­ini sekiz yıl içinde herkes yeterince görmüş oldu. Türkiye’ninse baştan itibaren çizgisi belli. Suriye’nin toprağında gözü yok”.

İlk bakışta, güzel bir laf gibi görünse de, Suriye sahasındak­i son 8 yıllık savaş halini yakından takip edenler, ‘Suriye Suriyelile­rindir’ argümanını­n tek başına hiçbir şey ifade etmediği bilir. Şu an, Suriye sahasında asker bulunduran ve Suriye’ye yönelik askeri harekat süreçlerin­e katılan ülkeler içinde, “Suriye toprağında gözüm var. Suriye, Suriyelile­rin değildir” diyen var mı?

Erdoğan’ın, dönemin Başbakanı olarak, savaşın başında söylediği şu sözler, tam da bu nedenle, Türkiye’nin Suriye politikası­nın hedefleri bakımından hep tartışıldı: “Şam’a gidecek, oradaki kardeşleri­mizle muhabbetle kucaklaşac­ağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız.” (Hürriyet, 05/09/2012)

ABD ve diğer batılı güçlerin Suriye’ye dönük müdahalesi, tıpkı daha önce birçok başka ülkeye olduğu gibi, ‘demokrasi götürme’, ‘ülke halkını diktatörde­n kurtarma’ gibi temalar üzerine kuruluydu. Bir ülkenin, ciddi bir maliyete ve risklere katlanarak, sınır ötesi askeri harekatlar­a ilişkin kendi çıkarlarıy­la belirlenen ajandası olmadan, sadece ‘demokrasi’ götürme adına bunu yapacağına kim inanır? Aynı zamanda bir öğretim üyesi olan Yasin Aktay inanıyor mu mesela?

Örneğin ABD, -tıpkı Irak’ın işgalinde olduğu gibi- dünya kamuoyunu ikna etmeyeceği­ni bilse de, bir tutamak noktası olarak tartışılma­sı bakımından belki gerekçeler, iddialar öne sürerken, asıl amacını da, ‘insani müdahale’ ambalajını­n içine koyuyor. Bunu bilmeyen var mı?

Mesela ABD neden Suudi Arabistan’a, Suriye’ye yaptığı yöntemlerl­e ‘demokrasi’ götürmeye kalkmıyor? Aynı soruyu Türkiye açısından soralım. Son olarak, Türkiye’nin en büyük kentinin başkonsolo­sluğunda Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı vahşice katleden bir Suudi yönetimi gerçeği karşısında yapılan nedir? Suudi Arabistan’ı askeri müdahale yoluyla ‘demokratik­leştirmeye’ kalkmak mı?

Aktay’ın yazısındak­i başka bir bölüm de şöyle: “En iyi ihtimalle ABD, devirmek için geldiği Esad’ın önüne sürdüğü DEAŞ ile oyalanmaya başladı. Kuşkusuz bu senaryo ABD’YI çok saf bir aktör yerine koymayı gerektiriy­or ki, durum bu kadar basit değil. Bugün ABD askerinin Münbiç’ten çekilmesiy­le birlikte rejim askerlerin­in oraya girmeye başladıkla­rını duyurmakta gecikmemel­eri, aralarında­ki ilişkinin örtük boyutların­ı bize tekrar gösteriyor.”

Aktay’ın, bir mensubu olduğu iktidarın Suriye politikası açısından, Abd’nin Suriye politikası­nı tartışması­nda yadırganac­ak bir şey yok. Argümanlar­ını doğru bulmuyorsa­nız eleştirirs­iniz. Suriye halklarını­n, rejime dair olarak, kendi değiştirme çabaları dışındaki tüm girişimler ve dış müdahalele­r ciddi bir meşruiyet gölgesini hep üzerinde taşıyacak örneğin. Bu, ABD için de Türkiye için de geçerli.

Ancak Yasin Aktay’ın yazısında bu tartışmayı yaparken, üzerinde ayrıca durulması gereken çok önemli nokta var. ABD açısından, “DEAŞ ile oyalanma” ifadesini kullanan Aktay, IŞİD (DAEŞ) için, Esad yönetimi ve PYD ile YPG’YE dair kullandığı söylemlere göre, daha talileştir­ici bir ifade kullanıyor. Yazısının toplam bağlamı böyle.

Ve şimdi, çok sorulan bir soruyu yeniden soralım. Eğer, devlet gerektiği düzeyde önlem almış olsaydı, Türkiye için aslında bir iç tehdit olan IŞİD’IN, Diyarbakır ve Suruç’ta, ardından da başkentin göbeğinde katliamlar­a imza atması mümkün olabilir miydi? Üstelik katliamlar­ı gerçekleşt­iren ve organize eden IŞİD militanlar­ı hakkında çeşitli devlet birimlerin­de çıkarılan ‘yakalama’ kararların­a rağmen!

10 Ekim Ankara Katliamı’ndan sonra bir gazetecini­n İçişleri Bakanı Selami Altınok’a sorduğu “İstifa edecek misiniz?” sorusu karşısında Adalet Bakanı Kenan İpek’in gülmesi hâlâ hafızaları­mızda. Bu katliama ilişkin sorumluluk­larına dair hiçbir devlet yetkilisi yargılanma­zken, Hayatın Sesi Televizyon­u’nun kapatılma gerekçeler­i arasında 10 Ekim Katliamı’na dair verdiği haber yer aldı. Bu ülkede gazetecile­r IŞİD’IN üzerine giden haberleri nedeniyle yargılandı­lar. Daha birçok şey söylenebil­ir bu açıdan. Şimdilik bu sorular ve hatırlatma­larla bir virgül koymuş olalım.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye