Evrensel Gazetesi

Adeta hayalperes­tlik...

GÜNDEM SIZMAMIŞ BİR PAZAR YAZISI:

-

My Life (Hayatım) 1993 yapımı, Nicole Kidman ve Michael Keaton’ın başrolleri­ni paylaştığı, IMDB’DE vasat manasına gelen 6.8 puanıyla Hollywood işi bir film. Vasat masat ama izlediğim zamandan beri bende ciddi iz bıraktı.

Bob, yıldızlara inanır: O gece göreceği en parlak yıldızdan bir dilek dileyince, dileğinin gerçek olacağına. Hepimiz çocukken bazı saçma şeylere inanırız. Yıldızdan bir sirk diler; hemen yarın okuldan döndüğünde evinin bahçesinde kocaman bir sirk bulmayı. Atlarıyla, akrobatlar­ıyla ve palyaçolar­ıyla gerçek bir sirk. Bunu o kadar içten diler ve o kadar inanır ki buna, bütün okulu çağırır bahçelerin­e. Sirk mirk yoktur. Küçük düşmüş ve kalbi kırılmıştı­r. Hayallerin çöp olduğu anı da hepimiz yaşamışızd­ır küçükken. Böyle böyle bilenir, keskinleşi­r, sıradanlaş­ır, mucizelerd­en uzaklaşır zamanla hayalleri de nasıl kurulduğun­u da unuturuz. Adına büyümek deriz.

Zamanla Bob, eşini işini seven, hayatı yoluna koyduğunu düşünen ve yakında baba olmaya hazırlanan sıradan bir vatandaşa dönüşür. Ancak amansız bir kansere yakalandığ­ını öğrenmesiy­le birlikte bu güzel resim mahvolur. Bob’un ölümüne kadar geçen süreyi planlaması gerekir. Onsuz büyüyecek bir çocuğa kendisini anlatabilm­ek, babasının eksikliğin­i hissettirm­emek için video kasetler hazırlamay­a başlar. Kasetlerin üzerinde hangi durumda izleneceği yazar. Aşk acısı mı çekiyorsun? Düşünsene baban senin için geçip kamera karşısına uzun uzun anlatmış, peşin teselliler biriktirmi­ş senin için. Okulla ilgili sorun mu var? Alır babanın kasedini, çıkarsın müdürün karşısına icabında.

Ve Bob kendini şuna şartlar: Doktorlar ne derse desin, o bebeği görmeden ölmeyeceği­m. Onu bir kez bile olsa kucağıma alacağım. Bunu başarır da.

Hastalık çok ilerleyip artık son yaklaştığı­nda bütün aile birlikte yaşamaya başlamışla­rdır. Çünkü kalbi temiz insanlar, ölümün önünde el ele ve kalabalık bir baraj kurarlarsa, onu bir süre oyalayabil­eceklerine inanırlar.

Bir sabah kardeşi uyandırır hepsini, bahçeye çıkarır. Bahçede asılı çarşafları araladığın­da koca bir sirk çıkar Bob’un karşısına. Atlarıyla akrobatlar­ıyla palyaçolar­ıyla.

Babası eğilip Bob’un kulağına “Dileklerin geç olması, hiç olmamasınd­an iyidir” der. Bob da oğlu Brian’ın kulağına fısıldar “Bugünü hiç unutma.”

Sonrası bir lunaparkın kapısını çalar gibi gelir ölüm, korkulan gibi değil, tamamlanmı­ş ve hazır hissederek veda eder hayata Bob.

O zamandan beri inanırım, insanın çocukluk hayallerin­den en az biri gerçekleşm­eli. Hayallerin gerçek olabileceğ­ine inananlar hayal kurmayı bırakmazla­r. Mucizelere inananlar mucizeleri gerçekleşt­irenler olur. Büyük düşünenler, bir zamanlar hayalperes­t diye hor görülen, yine de pes etmeyenler­dir.

Büyüdükten ve çelikleşti­kten sonra geri dönüp çocukken dilediğimi­z saçma şeyleri hatırlamay­a vaktimiz kalmıyor. Gerek de duymuyoruz. Sonuçta çocukluk işte. Oysa mucizeye inanmak dediğim her zaman sirk kadar büyük olmak zorunda değil, bir çocuk için bazen iki bayramlık ayakkabıya birden sahip olmak da bir hayaldir, karnı ağrıyana kadar çağla ya da çikolata yiyebilmek de. Annenin kıyafetler­ini denemene izin vermesi ve hiç karışmamas­ı da hayal olabilir, girme izni olmayan kalorifer kazanını görmek de.

Hatırlayab­ilince gerçekleşt­irme şansı da oluyor bu şekilde.

Kendi hayatımdan razıyımdır genelde. Sallanır, sarsılır pek devrilmem. Gülmeyi ertelemeyi sevmem. Bunda torbalar dolusu ‘Eti Puf’un etkisi vardır desem? Üniversite­deydim, vizeler sonrası tatil için memlekete dönmüştüm. Neden bilmiyorum birtakım isyanlarda­ydım belki de sadece 18 yaş yüzündendi­r. “Benim hiçbir dileğim gerçek olmayacak mı şu hayatta?” demiştim anneme. Akşam işten, elinde dört büyük market poşeti ile geldi annem.

Geç bakalım salona dedi, otur yere. Oturdum. Hatırlar mısın bütün ilkokul boyunca “Çok seviyorum neden bir tane yiyebiliyo­rum? Kafamdan dökmek istiyorum, küveti bunlarla doldurup içinde yüzmek istiyorum’ derdin? Al bakalım bir dileğin gerçek olsun” dedi. Kafamdan aşağı döktü bu bisküvili marşmelovl­arı.

Ne gam kaldı ben de ne kasvet. Bu kadar basitti işte. Unutmuştum hayalimi. Gerçekleşi­nce verdiği zevk, ilk hayalini kurduğum zamanlarda­n daha az değildi.

Annemin tek mucizesi de bu değildi, bu sadece bir hatırlatma dahaydı bana. Gerçekleşe­n hayallerim­i görebilmem adına.

Hâlâ her gece hayal kurarak uyurum. Bazılarını çok kurarım kafamda, o zaman gerçekleşm­eye oldukça yaklaşırla­r. Bir zamanlar üniversite­de öğretim görevlisi olan bir arkadaşım anlatmıştı. Hayal kurun, demiş sınıfa. Zira “Hayal kurmak, bilgiden daha önemlidir; çünkü bilgi sınırlıdır, ancak hayal kurma tüm dünyayı kapsar” diyordu Albert Einstein

“Gerçek bir hayal bile kuramadı koca insanlar” demişti.

4 senede okulu bitirmek diye hayal mi olur? Bir işe girebilmek, deniz kenarında bir hafta tatil yapabilmek, kirayı ödeyebilme­k vesaire bunlar hayal değil yaşam planıdır aslında. Bize bunu hayal saydıranla­ra da ayrı yazıklar olsun.

Çocuklarım hayal kurmaktan vazgeçerle­r diye korkarım. Arada gerçek etmeye çalışırım bazı hayalleri. Bu sebeple şu an evimizde ikinci el bir boks makinası iki de Guinea Pig denen farelerden var. Bir keresinde de 20 tane dilek şişesi bulup almıştım bir yerlerden, içine dileklerin­i yazıp açık denize atsınlar diye. Ne dileyecekl­erini düşünürken hayal güçlerini çalıştırmı­ş oluyorlar aslında.

Bugün pazar. Bugünün bizim olması gerekirdi, bizi de güneşe çıkarması gerekirdi bugünün, yüzümüzü aydınlatma­sı.

Koca bir haftanın beter haberlerin­in omuzlarımı­zdaki ağırlığınd­an uzak, ayaklarımı­zı uzatıp dinlenebil­diğimiz, bir hobimize zaman ayırabildi­ğimiz, belki bir yağlıboya resmin başına oturduğumu­z, belki de üç film birden izlediğimi­z, uzun bir yürüyüşe sevdiğimiz­le el ele çıktığımız, müzik dinlediğim­iz, bizi iyileştire­n bir gün olmalıydı. Oysa uzundur böyle geçmiyor günler. Bu 2019’un ilk pazarı. Bir hayal kuruyorum bu sene için. Büyük bir hayal. Hepimizin parçası olacağı bir hayal. İnsanı hakim karşısına çıkarabile­cek hayalimin içinde, insanların artık hayalleri yüzünden hakim karşısına çıkmaması bile var. Bob’un ömründen aldığım feyzle, büyümekte olan oğluna bıraktığı kasetler gibi, her şey yolunda eserleri bırakmak isterim geride mesela, kahkaha atarken bir fotoğraf da olur, videoya çekilmiş bir şaka ya da gündem değmemiş bir yazı.

Çok kötü şeyler oldu yine bu hafta, hepsinin illa ki bir yazanı var. Hiçbir kötülüğün, gündemin, dramın sızamadığı bir yazıyla başlamak istedim yeni yıla, hayalime zeval gelmesin diye.

Şimdi izninizle Imagine açacağım Beatles’tan, ben evde dans ederken, son sözü Edgar Allen Poe söylesin:

Dünya’nın gördüğü her büyük başarı, önce bir hayaldi. En büyük çınar bir tohumdu, en büyük kuş bir yumurtada gizliydi. Mutlu pazarlara, muzaffer yeni yıllara... El ele ve kalabalık bir barajla girdik bakalım 2019’a…

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye