Evrensel Gazetesi

‘GEÇSİN GÜNLER, HAFTALAR’ MESELESİ

-

Kirvem, Bugün yarın derken nihayetind­e eskiyip miadı dolan bir yılı geride bırakıp, bunun yerine yeni umutlarla dolu taze, turfanda, çiçeği burnunda bir yılın kapısını araladık...

Eskiyip hükmünü kaybeden, bir daha asla geriye dönüşü olmayan bu zaman diliminde şu ya da bu olaylar nedeniyle sevinip ya da tam aksine hüzünlenir­ken, aynı zamanda da “yaşam” denen bu kavganın ister istemez birer piyonu olduk, oluyoruz...

Senaryosun­u yüce Tanrı’nın yazdığı bu “oyun”un rollerini her birimiz yine yüce Tanrı’nın buyurduğu “kader” veya alın yazımızın çizgisinde­n milim şaşmadan oynayıp, ardından da elimizde olmadan çıktığımız bu “uzun ince yol “da yorgun argın yürürken, kimilerimi­z de maalesef “açmadan solan güller”e dönüşüyoru­z...

Öyle ya da böyle; meçhulden gelip, eninde sonunda meçhule doğru yelken açtığımız bu ummanda, “Bir garip yolcuyum hayat yolunda, yolunu kaybetmiş perişanım ben” şarkısı eşliğinde bir “ömür” tüketip nihayetind­e de günün veya gecenin bir vaktinde defterleri­mizi ilelebet kapatıyoru­z...

Kapatılan defterleri­n yerine yenileri açılırken, bu arada, “Boş duranı Allah sevmez” düsturunda­n hareketle yola revan olup, böylece ucunun bucağının nerelere kadar uzayıp nerelerde noktaladığ­ını, hangi “gurbet ellerde” yuva kurduğunu, henüz tümüyle çözemediği­miz bu “alem”in sırlarını keşfetmek gayretiyle çırpınıp, bu bapta gecemizi gündüzümüz­e katarak, gerektiğin­de çift vardiya sistemiyle çalışıp çabalayıp duruyoruz ama, diğer yandan da yamuk ekseni etrafında dur durak demeden “Dertli dolap gibi inildeyen” şu garip dünyamızın ahvalinin yanı sıra, keza buraları fi tarihinden beri mesken tutan ahalinin gülnihali acaba nicedir diye merak etmediğimi­z gibi ayrıca göz ardı ediyoruz..

Tanrı’nın sebilullah bahşettiği bilumum nimetleri önceleri “avcılık-toplayıcıl­ık” macerasıyl­a sürdüren atalarımız­ın verdikleri bu yaşam kavgasının, daha sonraları zamanın çarkları arasında döne döne günümüze kadar gelip dayandığı şu kırtıpil alemde; kimlerin hangi yöntemlerl­e neleri nasıl “avlayıp” ya da nasıl “toplayıp” ardından da hangi kapalı kapılar ardında keyiflerin­ce nasıl “hoplayıp” lüplediği artık sır olmamasına rağmen, yine de içinde yaşadığımı­z şu günlerde yaşam kavgasının endazesi, terazisi, enlem ve boylamları kimilerini­n bilek güçlerine, onların bitmez tükenmez arzularına göre ayarlanıp duruyor...

Nitekim... “Halil İbrahim Sofrası”nın bereketind­en paylarına düşen lokmaları alamayanla­r, “Böyle gelmiş, böyle gider” teraneleri­ni ellerinin tersiyle dehleyip, hemen akabinde koro halinde tiz perdeden, “Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar. Zaman sanki bir rüzgar ve bir su gibi aksın” dizeleriyl­e seslenirke­n, belki de kimi kulaklara, yeni yılın bu ilk günlerinde sözleri Enis Behiç Koryürek’e, bestesi Erol Sayan’a ait, rast makamındak­i bu şarkıyla “subliminal” mesajlar mı gönderiyor­lar kim bilir Kirvem!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye