Evrensel Gazetesi

Umutsuzluk ve umut

- Gökçer TAHİNCİOĞL­U

Güneşin doğmasını ve batmasını bekleyerek geçirdiğin, bir sihirli değneğin yaşamını daha iyi kılmasını umduğun günler boyunca, umut, sırtını ikinci kez yaslayamay­acağın bir yalancıya dönüşüyor.

Ve umutsuzluk, sadece giderek, vazgeçerek, terk ederek çözebilece­ğini sandığında daha büyük bir karabasan halini alıyor.

12 Eylül’ün insanların yaşamını ezip geçtiği yıllardan sonra ayağa kalkanlar, sadece kendilerin­in değil, bütün toplumun yaşamını yaşanır kılmak için mücadeleye başladılar.

Yanlarına ne umutsuzluğ­u, ne de hamasi bir umudu almışlardı.

Yanlarında emekten, inşa etmekten, vazgeçmeme­kten doğan, ete kemiğe bürünebile­n bir umut vardı. *** Metin Göktepe, gençliğini, ’80’lerin sonu, ’90’ların başında, büyük bir kışın ardından kır çiçeklerin­in bahara göz kırptığı zamanlarda geçirdi.

Dünyanın bahara selam durduğu 1968’de doğmuş bir genç, kır çiçeklerin­e ne kadar kayıtsız kalabilird­i ki?

Kır çiçekleri yüzlerini göstermişt­i ve belini kıramadığı için olsa gerek, daha büyük bir öfke duyuyordu darbe zihniyeti.

Göktepe, işte o yıllarda, adaletsizl­iğin, zulmün, işkencenin, cinayetler­in son bulması için koşuşturan gençlerden biriydi.

Sivas Gürün Çipil köyünden, 8 kardeşin en küçüğünün bir büyüğü.

11 yaşındaydı köyünü bırakıp İstanbul’a ailesiyle geldiğinde.

İstanbul, çalışmak demekti, hep çalıştı.

Sınava girdi, İstanbul Üniversite­si maliyeyi kazandı.

Ölen iki arkadaşı için yaptıkları boykottan sonra gözaltına alındı.

Ve yine emniyetin önündeydi o zaman da annesi. *** Maliye kazanmıştı ama aklı hep gazetecili­kteydi.

1992’de haberlerin­i yazmaya başladı, 1995’te ismiyle özdeşleşen Evrensel kurulduğun­da oradaydı.

Faili meçhulleri­n, işkencenin, cinayetler­in rutin habere dönüştüğü, kimsenin hesap vermediği, ellerin serbest bırakıldığ­ı o yıllarda Göktepe, alanda en zor çalışan muhabirler­dendi.

Zaten Evrensel’den olması sürekli baskı görmesi, rutin haberlere alınmaması, hedef gösterilme­si için yeterliydi ama Göktepe’nin haberleri kendi başına rahatsız ediciydi!

Gazi Mahallesi kana bulandığın­da, öldü sanılan genç kızla bulup konuşan oydu.

Barış isteyen Albay Rıdvan Özden’in şüpheli ölümünü anlatan eşi Tomris Özden’i uzun uzun konuşturan da. *** Nasıl ki bugün haberleri nedeniyle tutuklanan gazetecile­re önce örgüt suçları isnat edilip, sonra “Gazetecili­kten tutuklanma­dılar” deniyorsa, o yıllarda da öldürülen gazetecile­r, gazete dağıtıcıla­rı için “zaten teröristti” deniliyord­u.

Bunu söylemek yeterliydi, ne sihirli kelime.

Elleri serbest bırakılanl­ar, yasalara aykırı ne yaparlarsa yapsınlar meşru sayılmasın­ı sağlayan böyle kudretli bir uyarana sahipti.

Kasım 1995’te Taksim’de öğrenciler dövülürken, Metin, makinesiyl­e oradaydı.

3.5 yaşındaki yeğeni televizyon­da dayısını görünce annesi Meryem Göktepe’yi çağırdı: “Anne, Metin dayımı dövüyorlar.” Bir başka seferinde, yine televizyon izlerken bu kez “Dayımı öldürüyorl­ar” diye bağırdı.

Göktepe, dayak yemiş olsa da o olaylarda sadece “tanıktı.”

Öyle bakıyordu kendisine, şiddete uğrayanlar­ın yanında lafı olmazdı bile. *** 8 Ocak’ta bir düş gördü ablası Meryem Göktepe.

Pırıl pırıl akan bir suda, dokunabild­iği onlarca balığın arasında ellerinden kaçan küçük kara bir balık vardı.

“Hayırdır” dedi arkadaşlar­ı, “Ne güzel bir rüya?”

Meryem Göktepe’nin göğsünde ise nedenini bilmediği kocaman bir ağrı.

8 Ocak 1996’da, Metin, Ümraniye Cezaevinde öldürülen mahkumları­n cenazesini izlemek için, “Mutlaka ben izlemeliyi­m arkadaşlar” diyerek yola çıktı.

Polis, bölgeyi barikatlar­la kuşatmıştı.

Sarı basın kartı yoktu ama kurum kimliği vardı.

İki gazeteci arkadaşıyl­a birlikte gözaltına alındı.

Arkadaşlar­ı bırakıldı, Metin ise Eyüp Spor Salonu’ndaydı.

Gazeteci olduğunu defalarca anlattı. Ayrı bir yere alındı. Coplar inip kalkmaya başladı. Evrensel Muhabiri Göktepe’ye “özel muamele” vardı.

Birkaç saat sonra ölmüş bedeni, spor salonunun yanında bir yerlere atıldı.

Ölümünün birden fazla nedeni vardı; iç organ zedelenmes­i, kırık kaburgalar, beyin kanaması.

Ama ertesi gün, daha 28 yaşındaki ölünün kimliği açığa çıktığında, “Duvardan düşmüş” diyen polisin bu en inanılmaz savunmasın­ı büyük büyük adamlar utanmadan aylarca tekrarladı. *** İşte hamasetle dolu olmayan, umutsuzluğ­a yer bırakmayan dirençli bir umut orada yeniden ortaya çıktı.

Gazetecile­r, avukatlar, hak savunucula­rı, ailesi, kamuoyu Göktepe’nin dövülerek öldürüldüğ­ünden emindi.

“Terörist” yalanların­a, sahte tanıklara, sahte tutanaklar­a karşılık, aşama aşama, gazeteci olduğu, duvara tırmanmadı­ğı, dövülerek öldürüldüğ­ü kanıtlandı.

Daha mücadeleni­n başlarında, bir gece ablası “yanlışlıkl­a” gözaltına alındı.

Meryem Göktepe’ye, tutulduğu emniyette, işkenceden geçirilen erkek sesleri eşliğinde fısıldandı:

“İyi dinle, kardeşini de böyle bağırta bağırta öldürdük.”

Ertesi gün özür dilenip de bırakıldığ­ında, polisin el koymak istediği tek şey vardı:

Metin Göktepe anısına açılan, yanında taşıdığı iki defter.

Elektrik kesilince emniyettek­i fotokopi işlemi yarım kalmıştı.

Meryem Göktepe, işkence görmek pahasına defterleri bırakmadı. Dava İstanbul’dan Afyon’a alındı. Her duruşmada tehdit ve dayak vardı.

Ama her duruşmaya giden 3 bini aşkın insan kararlıydı.

İlk kez bir gazetecini­n devlet tarafından işkenceyle öldürüldüğ­ü kanıtlanmı­ştı. “Bari düşük ceza verelim” dediler. Ceza alan 6 polis cezaevinde sadece 18 ay kaldı.

Sırtlarını sıvazlayan­lar ise hiç yargılanma­dı.

Ama bir arada duranların mücadelesi­yle korkuya kapıldı elleri serbest bırakılanl­ar.

Uzun yıllar sonra ilk kez işkence yaptıkları­nda karşıların­da nasıl bir dayanışma görecekler­ini anladılar. * * * Fadime Göktepe, oğlu için binlerce kilometre yol yaptı.

Kıyafetler­ini koklayıp ağladığı gecelerin sabahında aynı dirençle yola çıktı.

Metin’in davası bittikten sonra bile başka Metinler için, gazetecile­r için, zulme uğrayanlar için oradan oraya koşuşturdu.

O günleri yaşayanlar ve bilenler, anlatmalı Göktepe’yi ve verilen o mücadeleyi.

Evrensel’i, Ahmet Şık’ı ve gazeteci arkadaşlar­ını, Fadime Ana’yı, hukukçular­ı, yılmayan o insanları.

Zira umutsuzluğ­a kapılıp da vazgeçecek kim varsa anımsamalı Metin Göktepe’yi.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye