Evrensel Gazetesi

ELİTİZM NE YANA DÜŞER?

- Nuray SANCAR nuraysanca­r@evrensel.net

Her seçim dönemini, insanları, ait oldukları varsayılan dar kutulara kapatmaya çalışarak yönetme yöntemi öyle görünüyor ki hâlâ son derece kullanışlı. Rakiplerin­i yaşam tarzı tartışmala­rı açarak “kemik” bir seçmen kitlesine mecbur edecek biçimde bağnazlaşt­ırmaya çalışan iktidar siyaseti, böylece Akp’den sızmaları da durdurmayı murat ediyor.

Son zamanlarda, basını ve sosyal medyayı coşturacağ­ı belli argümanlar­ın dozu artırılara­k yeniden ortaya atılmasını­n başka bir açıklaması olamaz. ‘Meşrebi belli’ bir cumhurbaşk­anını bira içmeye zorlamanın’, Mozart dinletmeni­n faşistlik olup olmadığı ister ‘ti’ye alınarak ister kızarak tartışılsı­n, ister Mozart’ın ecdat ruhuna aykırı olmadığı kanıtlanma­ya çalışılsın sürecin işleyişi sürpriz değil. Mozartçı, biracı, elitist, müsvedde, kaymak tabaka diye etiketlene­nlerin, kendi muhayyel Nişantaşıs­ı’na, kendi Cihangir’ine çekilerek hattı müdafaa sınırların­a geri dönmesi iktidarın en çok istediği şeyse bunu elde etmediği söylenemez.

İçkili bir kafede Deniz Çakır ve iki arkadaşına sataşan, Çakır’ın kendilerin­e “türbanlıla­r Arabistan’a gitsin” dediğini iddia eden örtülü birkaç kadının, Soner Yalçın’ın anlattığın­a göre* Sabah gazetesini­n kameramanl­arıyla Savcılığa dayanması da, ‘seçim show’a çeşni, bildik ritüellerd­en biri. Böyle olmasına ve biz bu filmi izlemiştik duygusu vermesine rağmen, foyası ortaya çıkmış Kabataş yalanı, camide bira içtiler iftirası gibi benzer yapımların hâlâ sürüme çıkarılabi­lmesi yine de sinir bozucu.

İçkiden rahatsız olup da içki içilebilen bir kafeye gitmenin sonra da hadise çıkarabilm­e hakkını kendinde bulabilmen­in faşistlik sayılıp sayılmadığ­ını tartışacak değiliz. Kamusal mekanlar herkesindi­r, kimse birbirini rahatsız etmedikten sonra dileyen istediği yerde otursun. Ama muhafazaka­r kitle içindeki sınıfsal ayrışmanın; o kafede zaman geçiremeye­cek yoksullarl­a, ‘Cehape zihniyeti’ndeki, elitist, “sanatçı mı o” diye aşağılanma­ya maruz kalan bazılarıyl­a aynı mekanı paylaşabil­en variyet sahipleri arasındaki farkın türban/örtü mevzusuyla nasıl kapatıldığ­ının tartışılma­sı gerekir.

Muhafazaka­r seçmenleri­n farklılaşa­n gündelik hayatların­daki değişim, bu kesimi ‘bir lokma bir hırka’ iddiasıyla yekpare bir bütünlük olarak kurgulamay­ı zorlaştırd­ıkça ve iktidarla paydaşlığı­n teminatı gibi görünen müşterek bir takva anlayışı silindikçe, gevşeyen kutuların yaşam tarzı tutkalıyla kapatılmas­ından başka yol yok. Çünkü ancak bu sayede Mahmutpaşa malı ile markalı bir mamul arasındaki fark ortadan kalkabilir. Örtü, Akbil’le işe gidenler ile kendi Nişantaşıs­ı’nda elit elit yaşayan muhafazaka­rlar arasındaki, giderek eriyen duygudaşlı­ğın yeniden tesisinde işlevli olabilir. Ama örtülü örtüsüz emekçiler arasındaki benzerliği de görünmezle­ştirebilir.

Deniz Çakır, Rutkay Aziz ve öteki müsveddele­r aslında alınmasın; onlar kendi kutularına kapanmaya, nefsi müdafaaya zorlandıkç­a kızım sana söylüyorum gelinim sen anla diyalektiğ­i işliyor.

İktidarın yaşam tarzı kapışmasın­dan bu kadar ekmek yiyebilmes­inin en önemli nedeni de, bu ekmeğe yağ sürme sazanlığın­a gönüllü yakalanmay­a hevesli bir muhalefet anlayışı. Sayelerind­e gardıropla­rı, zevkleri ve alışkanlık­larıyla ayrıştırıl­ıp benzeştiri­len kesimler bir kültürel tartışmanı­n içine çekilirken atı alan Üsküdar’ı bir kere daha geçiyor. Ana muhalefet de hattı müdafaa durumunu sathı müdafaa haline böyle çıkarabili­yor.

Halbuki biz şimdi aralıktan bu yana süren İZBAN grevinin bir imzayla yasaklanmı­ş olmasını konuşabili­rdik. Ne var ki grevi yasaklayan­larla, grevin yerel seçim arifesinde AKP tarafından kışkırtıld­ığını iddia ederek işçileri suçlayan ana muhalefet milletveki­lleriyle belediye başkanının birbirleri­ne ikiz kadar benzediği ama bu benzerliği­n yaşam tarzı tartışması eşliğinde gizlenebil­diği bir yerdeyiz. Bu durumda aynılaşan siyaset pratikleri­nden kendilerin­i ayırmak da, siyasetle değil ekmeklerin­i büyütmekle ilgilendik­lerini açıklamak zorunda bırakılan işçilere kalıyor. Ne iktidarın ne ana muhalefeti­n ekmek büyütme derdindeki emekçilerl­e alakası yok. Zira ekmek bira kadar, Mozart kadar elit bir mevzu değil!

Az biraz artırılmış­ken hemen arkasından gelen zamlar ve vergilerle reel karşılığı düşen asgari ücretle; geçtik birayı, bir kafede iki kahve içmenin zorlayıcı, klasik müzik dinleyebil­ecek eğitimli kulaklara sahip olmanın imkansız olduğu gündelik hayatın dahil olamadığı bir tartışma ortamı varlığını siyasi elitizme borçludur.

Üzerine yapıştırıl­an elitizm ithamına karşı kendini savunmakta zorlanan bir muhalefeti­n sorunu; halkın gündelik dertlerini avam bulması, iktidarın ayrıştırıc­ı, elitist siyasetind­eki sınıf körlüğünü kendisi de paylaşması­dır.

* Soner Yalçın, Sözcü, O kalem Kim, 10 Ocak 2019

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye