Yoksulluk, cezasızlık ve sınırsızlık şiddeti sıradanlaştırıyor
olursak, ciddi bir sınır sorunuyla karşılaşıyoruz. Yani hiçbir şekilde sınır tanımadan her şeyi kendinde hak gören bireyler görüyoruz toplumda. Gündelik yaşamda, sokakta her şeyi kendine hak gören ve kadına, hayvana, öteki olan her şeye karşı kendinin üstün olduğunu düşünüp, ona zarar vermeyi hak gören bireylerle karşı karşıyayız.
Akademisyen Ceren Damar cinayeti, sınırsızlık, kutuplaştırıcı, hedef gösterici dil, şiddeti hak görme, hızlı sosyal, kültürel değişim gibi faktörler açısından epeyce bir done sunuyor, ne dersiniz?
Evet, şu günlerde izlediğimiz kültürel hegemonya tartışmasında olduğu gibi yeni değerleri yerleştireceğim derken toplumu ciddi bir kutuplaşmaya sürüklemek söz konusu. Etik anlayışta, sosyal normlarda, ahlakta bozulma, hemen her kesime kullanılan nefret dili... İktidarın bu dilinin ülkede yaşayan herkesin yaşam koşullarını kötüleştirme potansiyeli var. Yani “yeni Türkiye’yi inşa edeceğiz” derken, eğitimin niteliğinin bu kadar azaltılması, cahilliğin prim yapması, şiddetin nedenlerinden bir tanesi.
Otoriter rejimlerin baskıcı yöntemleri sosyal kontrol için kullandıklarını biliyoruz. Sosyal kontrol söz konusu olduğunda da bütün toplum bundan etkileniyor. Yani iktidarın söylemini onaylayan bundan azade kalmıyor.
‘Yeni Türkiye’nin kurulmasında onunla birlikte akmayan her türlü figür tehdit olarak görülüyor ve yok edilmeye çalışıyor. Son örnek Deniz Çakır, sonrasında Rutkay Aziz hedef gösterilenler arasına dahil edildi. Burada sadece kişinin kimliği değil, onun ait olduğu, o figürle özdeşimi olan herkes hedef alınıyor.
Söyleşinin tamamını evrensel.net’ten okuyabilirsiniz