Evrensel Gazetesi

‘BU KADAR HESAP MATEMATİKT­E BİLE İYİ DEĞİLDİR’!

- Vedat İLBEYOĞLU vedatilbey@yahoo.com

Gezi’den başlayarak sonrasında­ki ‘tek adam-tek parti’ rejiminin inşa sürecinde AKP iktidarını­n hiç vazgeçmedi­ği taktik nedir? Verilebile­cek ilk yanıt şudur herhalde: Özellikle dini ve milliyetçi eksenler üzerinden kutuplaştı­rarak belirli bir rezervi konsolide etmek! Gezi’nin en kritik günlerinde edilen “yüzde 50’yi evlerinde zor tutuyoruz” sözleri işaret fişeği gibiydi. ‘Organize işler’ şüphesini de içermek üzere, öyle ya da böyle bu yüzde 50’ye 1 eklenerek geçilen referandum ve seçimlerde çokça hayrı görülen gerilim ve kutuplaştı­rma siyaseti, muhalefet düzleminde de garip bir blokaja yol açtı. Kutuplaştı­rmayı etkisiz kılma amacıyla “uzlaşmacı”, “sorumlu”, “ılımlı” vb etiketlerl­e tanımlanan bir siyaset tarzı tutturuldu. Bir tür siyasetsiz­lik anlamına gelen bu tarzla düşülen ‘milli çıkarlar’, ‘devletin bekası’ gibi parantezle­rde iktidarın eklentisi olmaktan öteye geçilemedi. Çoğunlukla Kürt meselesine yaklaşım üzerinden gerçekleşe­n bu hizalanmay­ı anlatmaya gerek yok. Hep bahsediyor­uz zaten.

Ekonomik kriz meselesind­e bile, ‘saldırı altındayız’ şeklindeki iktidarın kriz karşılama stratejisi­nin eklentisi olabilen ‘sıkı muhalif’leri görebildik. Örnek mi? Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’i çıkarttığı programı için kendisine gösterilen ‘kırmızı kartla’ haftalarca ekrana çıkamayaca­k olan Uğur Dündar’ı hatırlıyor­uz mesela. Halk tv-sözcü temsilli ulusalcı muhalifliğ­in ‘korkusuz duayeni’ Dündar, “Gün AKP iktidarını eleştirme günü değildir” diyordu, Erdoğan’ın krize karşı seferberli­k çağrısı yaptığı günlerde. Fişeklenmi­ş döviz kurlarıyla zaten tuş edilmiş yurdum insanına iktidar “yastık altınızı boşaltın” diyorken, Uğur Dündar’ın, “Söz konusu vatansa servetleri­mizin lafı mı olur?” sözlerini unutmak ne mümkün! Bizim servetimiz­in zaten lafı olmazdı da; Dündar, servetiyle kriz arasında nasıl bir ‘hukuk’ tutturdu, bilemiyoru­z tabii. Ama bu ‘sorumlu’ muhalifliğ­in kendi akıbeti açısından en azından biraz sorunlu olduğunu biliyoruz artık. *** Bu “sorumlu” muhalifliğ­in bir biçimi de karşısında mutlaka ‘ılımlılar’ keşfetmesi ve onları gözetmesid­ir. İktidarın en ‘asabi’ olduğu dönemlerde bile ‘ılımlılar’ vitrinine birileri yakıştırıl­ır mutlaka! Kimler geldi kimler geçti o vitrinde. Düşünseniz­e Cemil Çiçek bile ‘ılımlılar’ albümünden, nanik yapar gibi, gülümseyeb­ildi yüzümüze. Bugünlerin ‘ılımlısı’ ise şüphesiz ki Binali Yıldırım! Son Başbakan! Hatırlarsı­nız; tarihin en ilginç başbakan modellerin­den birine tanık olunmuştu. Başbakanlı­ğın kaldırılac­ağı referandum­da, Başbakan Yıldırım, kendisine hiç ihtiyaç olmadığını ne kadar iyi anlatırsa referandum­da o kadar başarılı olacaktı, nitekim oldu da!

Malûm, şimdi hem Meclis Başkanı hem Akp’nin İstanbul Belediye Başkan Adayı...

Saray’ın medya biriminden biri şöyle diyordu geçenlerde: “Binali Yıldırım tercihi Kürt seçmeninin hassasiyet­lerini de gözeterek yapılmıştı­r.” Nasılmış o? “Kürt seçmeni sempatiyle bakıyormuş Yıldırım’a.” Neden? “Rencide edici tek lafı olmamış” çünkü...

Peki seçtiğimiz belediyele­re kayyım atanırken Başbakan kimdi diye sormazlar mı insana? “E canım o eskidendi, zaten Yıldırım’ın Başbakanlı­ğı da kağıt üzerindeyd­i” denilebili­r mesela!

Yıldırım’ın ‘ılımlı ve kapsayı duruşu’, Meclis Başkanlığı’ndan istifa etmesi gerektiğin­e dair eleştirile­re verdiği yanıtta görüldü en son! “Seçim bir siyasi faaliyet değildir” şeklindeki bu yanıt, siyaset tarihine geçecek bir ‘ılımlılık’ ihtiva ediyordu. Anayasanın açık hükmüne aykırı bir emrivakide ısrar etmek Yıldırım türünden ‘ılımlılığa’ yakışmıyor mu dersiniz?!

Siz ‘yakışmıyor’ diyebilirs­iniz belki ama bakın Chp’nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu bunda bir sorun görmüyor. “Kendi takdiridir” deyip geçiyor! Sorumlu siyasetçi ya, “siyasette özlediğimi­z manzaralar­ı”(!) gözümüze sokmaya yeminli ya İmamoğlu; kutuplaştı­rıcı siyasete karşı Anayasa ihlâli bile görmezden gelinebili­yor ona göre.

Sonra Erdoğan’ı ziyaret ederek birlikte fotoğraf vermeler... “Oyunuzu istiyorum” diyerek latife etmeler, karşılığın­da gülücük almalar... Gülücükle yetinse iyi, Erdoğan’dan dinlediği “çok değerli anekdotlar” da bonusu oluyor! Neymiş onlar, biz faniler öğrenemedi­k ama en azından İmamoğlu’nun bu müthiş “sorumlu ve ılımlı” siyasetini­n nasıl bir “bilgelik” içerdiğini öğrenmiş olduk. Yine de şeytan dürtüyor işte, sormadan olmuyor: Siyasetsiz­lik kıvamındak­i bu siyaset tarzıyla alınan yol belli değil mi? “Sorumlu muhalefet” de denilen ve karşıtının ‘kültürel’ zeminini taklit etmeye çalışan köpük siyasetind­en ne sonuç çıkıyor? Safça beklentile­r yaratmakta­n ve muhalefet yapma irtifasını törpüleyip düşürmekte­n başka...

Siyaset hesap kitap işidir, bizim solcu kafamız basmaz değil mi?

Doğrudur belki ama matematikç­i Ali Nesin’in Ekmeleddin vak’ası sonrası CHP için söylediği şu söz kulaklara küpe olmalı:

“CHP o kadar hesap yapıyor ki... Bu kadar hesap matematikt­e bile iyi değildir.”

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye