TÜRKİYE GENELİ İÇİN LÜKS TÜKETİM
Bir yanda başka işlerle meşgul olsak dahi sırf evde ses olsun diye açtığımız, sevdiğimiz bir filme denk gelince başından ayrılmakta zorluk çektiğimiz, takip ettiğimiz dizinin saatini iple çektiğimiz; kimine göre “aptal kutusu” kimine göre ise yüzyılın icadı televizyon... Öte yanda istediğimiz zaman, istediğimiz yerde, istediğimiz içeriğe bizi ulaştıran Netflix, BLUTV, puhutv gibi dijital platformlar.
Hayatımıza birden giriveren bu abonelikli isteğe bağlı video servisleri, acaba her evin baş köşesinde duran televizyonun tahtını yıkıyor mu? Geleneksel televizyon yayıncılığı miladını doldurdu mu? Peki ya sansür bu mecraları nasıl etkileyecek?
2006 yılından bu yana film endüstrileri üzerine araştırmalar yürüten Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Ece Vitrinel ile bu sorulara yanıt aradık.
Bu platformlar, televizyon yayımcılığının bir alternatifi diyemeyiz o zaman öyle değil mi?
Türkiye gibi televizyona, karasal yayımcılığa bağımlılığının çok yoğun olduğu, internet altyapısının yeterince gelişkin olmadığı bir yerde herkes için bir alternatif olduğunu söyleyemeyiz. Türkiye geneli için lüks tüketime giriyor. Dolayısıyla alım gücü yüksek olanlar için bu bir kaçış alternatifi ama genel için bunu söyleyemeyiz. Örneğin, Netflix Amerika gibi ülkelerde ana akım medya haline geldi. Ama Avrupa’da bile tıpkı Türkiye’de olduğu gibi üst sınıfa hitap ediyorlar.
Bu platformları yeni nesil televizyon anlayışı olarak adlandırabilir miyiz? Siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Bu platformlar için hem televizyon hem internet hem de film teknolojilerini bir araya getiren melez bir yapı diyebiliriz. Evlerimizde televizyon, cep telefonu ve tablet aracılığıyla izlediğimiz için biraz televizyonun devamı gibi görünüyor. En azından izleyici için böyle kabul görüyor. Dolayısıyla aslında çok daha farklı teknolojileri bir araya getiren böyle melez bir yapıya basitçe televizyon demeye devam ediyoruz.
Tabii ki belli açılardan devamlılık belli açıdan değişim içeriyor ama buna bir internet televizyonculuğu, dijital platform da deniyor. Aslında teknik olarak yapılması gereken bir ayrım var. Bunlardan biri IP TV denilen, internet ağı üzerinden dağıtım yapan belli özel bir alt yapıya ihtiyaç duyan bir şey. Örneğin Türkiye’de Tivibu böyle. Ama Netflix, BLUTV vb. platformlar; bunlar isteğe bağlı video dediğimiz, üyelikle ve kamuya açık olan internet ağını kullanarak bize yayın ulaştıran platformlar.
TÜRKİYE, AMERİKA VE AVRUPANIN ÇOK GERİSİNDE
İstediğimiz içeriğe istediğimiz an ulaşabilme durumunu izleyici açısından olumlu bir şey olarak değerlendirebilir miyiz?
Elbette öyle. Türkiye son yıllara kadar uydu ve karasal yayıncılığın baskın olduğu bir televizyon kültürüyle geldi. Çünkü bu platformlara iyi kalitede ulaşabilmek için iyi fiber altyapılar olmalı ve bu burada çok geç gelişiyor. Hatta sadece büyük şehirlerde ulaşılabilen bir durum. IP TV de 2010’dan sonra Türkiye’de yayına girdi. Bir yandan da gelir modeline göre sınıflandırma yapılabilir isteğe bağlı videoda. Siz aylık bir ücret karşılığı ulaşıyorsunuz içeriğe. Ama bunun dışında reklam bazlı yayın yapan servisler de var, örneğin puhutv. Ücret ödemiyorsunuz ama size reklam gösteriliyor. Bazen de parça başı kiralama ya da satın alma yapabildiğiniz itunes gibi örnekler devreye giriyor. Hatta Youtube ya da Vimeo da bu şekilde parça başı kiralama ve film satışı yapıyor. Önümüzde çok fazla seçenek var.
SANSÜR, BÜYÜK BİR KİTLEYİ TELEVİZYONDAN UZAKLAŞTIRDI
Bu platformlar gündemimize nasıl girdi ve bundan sonraki süreçte nasıl bir yer edinecek?
Netflix, Ocak 2016’da Türkiye’ye giriş yaptı. O zaman büyük bir heyecan da yarattı. Tabii bu heyecanı çok kısıtlı çevremizde görüyoruz, Tükiye’nin geneline yayılan bir heyecan söz konusu değil. Netflix şu an 190 ülkede yayın yapıyor ve yayın yapmadığı sadece 4 ülke var: Suriye, Kuzey Kore, Kırım ve Çin. Yani bütün dünyada yayın yapan bir oluşumdan söz ediyoruz.
2012’de izleyici paneli değişti aslında.
Sansür problemiyle birlikte televizyon dizilerinin de içerikleri çok değişti. Dolayısıyla televizyonda aradığı içeriğe ulaşamayan, televizyondan uzaklaşan bir kitle söz konusu. BLUTV ve puhutv bunu çok güzel kullandı. Yabancı dizi izlemeye alışkın bir kitleyi; kısa süreli, daha derli toplu senaryolarla doğru bir içerik politikası geliştirerek kazandı.
Netflix ise pazarlama malzemelerini yerelleştirmeye çalıştı. Örneğin, Narcos dizisi yayındayken “Kolombiya’dan sevgiler” pankartı taşıyan bir tanker geçti boğazdan. Sadece reklam için yapılmış ilginç bir fikirdi. Ama çok kısıtlı bir kitlede etki yarattı. Zaten aboneliğin pahalı olduğu servislerden ve iyi bir internet altyapısına sahip olamamaktan bahsediyoruz.
Geniş bir kitlenin sansür nedeniyle bu dijital platformlara yöneldiğinden bahsettiniz. Bunu biraz açabilir miyiz?
RTÜK’ÜN yetkilerini genişletecek ve internet yayıncılığını kontrol etme, denetleme yetkisi verecek yasa tasarısı mart 2018’de Mecliste kabul edildi. Uygulamaya ilişkin yönetmelik henüz çıkmadı. Dolayısıyla sonuçlarını henüz görmedik. Sansürden bir kaçış olduğu için BLUTV farklı tip içerikler üretebildi, Netflix bu şekilde yayınına devam ediyor. Pratikte de internet yayıncılığını denetlemeye ilişkin sorunlar var. Bu kadar çeşitli sayıda içeriği nasıl kayıt altına alıp denetleyebilir ki bir kurum? Burada da ne olacağını biliyoruz aslında; şikayet üzerinden işleyecek süreç. Tehlikeli bir noktadayız bu yüzden.
röportajın tamamı evrensel.net’te
Yarın: Dijital platformlar ve sinema: Filmi evde izleme çağı mı?