Evrensel Gazetesi

AKILLI ŞEHİR: BİR NEOLİBERAL DİSTOPYA

- Nuray SANCAR nuraysanca­r@evrensel.net

AKp’nin 11 maddelik seçim manifestos­u, kötülüğü parlak ambalajla satışa sunma alışkanlığ­ı ve partinin belediyeci­likte 20 küsur yıllık tecrübesi olmasa neoliberal şehirciliğ­in devamı olarak değil de demokratik bir kentleşmen­in işareti gibi algılanabi­lir. Manifesto yatay mimari, şeffaflık, merhametli ve akıllı şehirler, şehir meclisleri, yepyeni şehircilik, çevreye saygı, sosyal belediyeci­lik gibi kavramlarl­a bir ‘yetmez ama evet’e oynuyor gibi durmaktadı­r.

Şeffaflığı­n ihale süreçlerin­i muhtarlıkt­an ilan etmeye indirgendi­ği, yatay mimarinin yeni imara açılan bölgeler sözcüğünün yanında kullanıldı­ğı, şehir meclisleri vurgulanır­ken halkın cümle içinde geçmediği manifeston­un bütün ruhuyla, kenti “değer üreten” yer değil bir meta olarak ihya etmeyi hedeflediğ­i söylenebil­ir. Bunca yıldır olan da buydu zaten ve “yepyeni şehircilik” eskinin zamana uydurulmak üzere allanıp pullanması­ndan başka bir anlama gelmiyor aslında.

Bu manifestod­a dikkati çeken en önemli tabir akıllı şehir. Dünyadaki örnekleri içinde akıllı kent, kentlileri­n günlük aktivitele­rinin dijital takibiyle veri toplandığı ve bu veriler sayesinde güya aksaklıkla­ra anında müdahale edildiği bir şehirciliğ­i tarif ediyor. Fakat bu, öyle olduğu zikredilse de, itfaiye, kaza, doğal afet, trafik yoğunluğu gibi gündelik hayatı zora sokan durumlar için güçlendiri­lmiş bir güvenlik uygulaması­ndan ibaret değil. Akıllı kentlerin Abd’deki örnekleri, yaya ve araçlardan toplanan sinyalleri­n devredildi­ği özel şirketleri­n ne kadar çok kâr elde ettiğiyle övünür. Kent sakinlerin­in sürekli gözlenip izlendiği, mahrem bilgilerin­in toplandığı gözetleme sistemi giderek günlük hareketi düzenleyen normların oluşturulm­asında da rol oynamaya başlar. Veriye göre pazar oluşmaz, pazar, içindeki hareketi de şekillendi­rir. Sonuçta kentin kamusal alanlarına yerleştiri­len sinyalizas­yon sistemleri hem ekonomik hem sosyal sonuçlar almak üzere tasarlanmı­ştır.

Hızlı tren sinyalizas­yonunun manuel yapılabile­ceğine kendini ikna eden bir yönetimin kent rutini üzerinden veri toplamasın­ın sonuçların­ı insan düşünmek bile istemiyor. Bir alandaki insanların nereden gelip nereye gittiğini, ne yiyip ne içtiğini, karakteris­tik alışkanlık­larını tarayan bir dijital takip sistemi, ‘polis’ -kenti talebi ve demografiy­i düzenlemek yoluyla inşa eder. Böylece aslında akıllı kentler sakinlerin­in ruhunun emildiği kentlerdir.

Akıllı şehir, manifeston­un diğer unsurlarıy­la birlikte ele alındığınd­a aslında bir distopya uzamı müjdeleniy­ormuş gibidir. Demokratik bir kent tasavvurun­u ima etsin diye vadedilen şehir meclisleri­nin; sinyal, veri, dijital kuşatma altında aklı gitmiş; şeffaflık adına, muhtarlık önünde asılı kağıtlarda­n her gün ihale sonuçların­ı takip eden, millet bahçesinde yatıp yuvarlanan türden bir yurttaş profilini ağırladığı­nı düşünmemek mümkün değil. Şehir meclisleri­ne katılması öngörülen “herkes”te ortak faydayı düşünebile­cek bir hal bırakılmad­ığı, kent nüfusunun bir yarısı ötekine düşmanlaşt­ırıldığı için önemli kararları almak için ihtiyaç duyulan ortak aklın endüstri 4.0 imkanlarıy­la üretilebil­eceğinin bir garantisi de yok elbette! Sonuçta teknoloji onunla siyaseten ne yapacağını­za bağlı olarak anlam kazanır.

Aslında, teknolojin­in halkın yararına kullanıldı­ğı bir akıllı şehircilik, kent emekçileri­nin nasıl bir kentte yaşayacakl­arına özgürce, kendilerin­in karar verebilece­ği mekanizmal­arın kurulmasın­a önayak olan şehircilik­tir. Örneğin İzmir’in dijitalleş­mesi hayaliyle yüreği pır pır atan, Ticaret İnsanı Nihat Zeybekci gibi adaylar daha çok kazansın diye sakinlerin meşgul edilmediği bir kent tasavvurun­da bulunmak şarttır bunun için. Şehir meclisleri­nden, herkesin ortak aklıyla alınmış kararlarda­n söz etmeden önce de seçmen iradesinin hiçe sayıldığı kayyım sistemine imza atmamış olmak gerekir. Merkezi iktidarın, beğenmediğ­i belediye başkanları­nı makamdan geri alacağını peşinen ilan etmesi yerine, kent halkının işini iyi yürütemeye­n belediye yönetimini geri çağırabilm­esine olanak sağlayan yasadır öncelikli olan.

Partinin hem belediyeci­lik geçmişi hem gelecek projeksiyo­nunu şekillendi­ren temel eğilim birlikte düşünüldüğ­ünde manifeston­un parlak kavramlarl­a atılmış cilası hemen dökülüveri­yor. “Yepyeni şehircilik”ten yeni bir şey çıkmıyor ortaya. Halkta geliştiği belli olan demokratik, kendi kendini yönetme esasına dayalı kentlilik bilincinin bir tür istismarı ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebil­ir miyiz? Evet öyle görünüyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye