Yerel yönetimler güvenli ve sağlıklı kentler yaratmak zorunda
Yerel seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte yerellerde yaşanan sorunlara ve çözümlerine ilişkin tartışmalar artıyor. Kadın, erkek, çocuk tüm vatandaşların ihtiyaçlarının ilk elden muhatabı olan yerel yönetimler, özellikle kadın ve çocukların kamu hizmetlerine ulaşımında önemli bir noktada duruyor. Sağlık da bu hizmetlerin en önemlilerinden biri.
Koruyucu ve önleyici politikalarla halkın genel sağlık sorunlarını çözmek yerine, özel sektörün daha çok ve daha büyük hastaneler inşa etmesini teşvik eden ve hasta sayısını artıran sonuçlar yaratacak uygulamalar sağlık hizmetini hak olmaktan çıkarıp “lüks” haline getiriyor. Sağlığın piyasalaştığı ve çevresel şartların giderek kötüleştiği günümüz koşullarında, yoksul emekçi kadınların sağlık hizmetlerine ulaşımı da daha zor bir hal alıyor.
Peki, yerel yönetimlerin sağlık hakkı konusunda nasıl bir fonksiyonu olabilir? Yerel yönetimlerin üzerine ne tür görevler düşüyor? Yerellerde sağlık ve bakım hizmetleri nasıl olmalı? Kadınlar yerel yönetimlerden neler talep edebilir?
Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu Başkanı Prof. Dr. Nilay Etiler ile konuştuk. Yerel yönetimlerin toplumsal cinsiyet eşitliğini tesis etmek için önemli müdahale araçlarından biri olduğunu vurgulayan Etiler, yerel yönetimlerin sağlıklı yaşamın temel koşullarını sağlamasının çok önemli olduğunu, sağlık sisteminde yetersiz olan koruyucu sağlık hizmetlerinin sunumunu üstlenebileceğini söyledi.
Sağlık hakkının kullanımının, sağlık hizmetine ulaşımın kolay ulaşılabilir olması neden önemli? Bu konuda özellikle kadınlar ve çocuklar açısından ne gibi özgül durumlar var?
Kadınlar ve çocuklar, sağlık hizmetlerinde “öncelikli” gruplar olarak tanımlanır. Bunun nedeni, kadın ve çocuk olmaktan ötürü toplumun geri kalan kısımlarına göre farklı risklere sahip olmalarıdır. Örneğin kadınlar, özellikle doğurganlık çağında üreme sağlığı ile ilgili riskler taşırlar. Bunun yanında toplumsal cinsiyet olarak kadınların ikincil konumları, onların sağlık hizmetine erişiminde sorunlar ortaya çıkarır. Bunun sonucunda Türkiye’de TÜİK’IN istatistiklerine göre kadınların “İhtiyaç hissettiği halde doktora başvurmama” sıklığı erkelerden 1.4 kat daha fazladır. Bunun nedenleri, erkeklere göre daha fazla ödeme güçlüğü yaşamaları, bakmakla yükümlü oldukları kişiler olduğu için zaman bulamama, yalnız başına sağlık kuruluşuna gidememe gibi nedenlerdir. Çocuklar açısından ise çocukların büyüme ve gelişme çağında olmaları, özellikle enfeksiyon hastalıkları için daha savunmasız olmaları gibi nedenler söz konusudur. Beslenme sorunları gerek yetersiz beslenme gerekse dengesiz beslenme olsun, çocuklarda daha yıkıcı sorunlar ortaya çıkarır ve yaşamının geri kalan kısmındaki sağlık durumlarını etkiler. O nedenle, beslenme durumlarının takibi gerekir.
KADINLAR İÇİN GÜVENLİ KENTLER
Kadınların yaşamı açısından yerel yönetimlerin üzerine düşen görevler neler?
Yerleşim yerleri, kentler, kasabalar, köyler insanların yaşam alanlarıdır. Bu yaşam alanlarının özellikleri orada yaşayanların gündelik yaşamlarını ve buradan doğru da sağlıklarını etkiler. Günümüz Türkiyesi’nde nüfusun çoğu kentlerde yaşıyor. Kentler de tıpkı diğer pek çok kurum ve mekan gibi ataerkil normlarla şekilleniyor. Böylece kadınlar kentlerde görünmez, dikkate alınmaz bir unsur oluyor. Ne demek istediğimi örneklerle anlatayım: Çocuğu olan bir kadının çocuk arabasıyla kentin sokaklarında gezebilmesi, toplu taşıma araçlarına kolaylıkla binebilmesi /araçlardan inebilmesi eğer kaldırımların rampaları yoksa ne kadar mümkün olabilir? Ya da düşünelim, kadınların parkta yürüyüş yapmasının önünde nasıl engeller vardır? Her şeyden önce “İşi gücü olmadan” bir kadının “dışarıda” olması hoş karşılanmaz. Dışarıda sözcüğünün özellikle altını çizmek istiyorum çünkü “dışarısı” kamusal alandır, oysa ataerkil normlarda kamusal alanlar erkeklere ayrılmıştır ve kadınlar kendi “özel alan”ları olan yerlerde bulunmalıdır. Bu zihniyet, ne yazık ki o ya da bu düzeyde toplumun geneline hakimdir. Birisi kadının dışarda işi olmadan bulunmasını en hafifiyle hoş görmeyip ayıplarken, daha eylemci olan bir diğeri parkta yürüyüş yapan kadını döver, tıpkı geçtiğimiz yıllarda basından örneklerini gördüğümüz gibi. Parkta spor yapan kadının hakarete uğraması, dövülmesi kadına had bildirmektir, “Senin burada yerin yok, evine git” demektir. İşte bu noktada yerel yönetimlere de görevler düşüyor.
Yerel yönetimler, kadınlar için güvenli kentler yaratmak zorunda. Hele de bugün toplumumuzda giderek dozu artan erilliğin ortaya çıkardığı kadın-erkek eşitsizliğinin giderilmesinde bu daha da önemli. Kent planları toplumsal cinsiyet eşitliğini tesis etmek için gözden geçirilmeli, yerel yönetimlerin projeleri bu bakışı her daim korumalı, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bütçeler hazırlanmalı. Gerçekten de bir ülkede toplumsal cinsiyet eşitliği ne kadar artarsa kentlerin sokaklarında özgürce ve güvenle var olan kadın sayısını o denli fazla görürsünüz.