Evrensel Gazetesi

Riyakar tepkinizi iade ederim

- Ayşen ŞAHİN AKSAKAL

Hep birlikte gittik karakola. Gençten bir amir var. “Sen misin lan tacizci?” dedi adama. “Amirim yapma etme vallaha bir şey yapmadım” diyor hâlâ. “Geç nezarete hazırlan, ben bizzat anlatacağı­m sana tacizi” dedi amir. Adamın dizlerinin bağı çözüldü orada. Ağlamaya başladı. Götürdüler.

Amir “Senin bu şikayetinl­e dava açılacak, kamu davasına dönecek. Uzun da sürecek. Ancak bilmeni isterim ki üç otuz para cezası dışında bir yaptırım olmayacak. Ama içini şöyle rahatlatab­ilirim. Adamın yanına gitmeyeceğ­im, deminki cümlemin korkusu ile bütün bir geceyi burada geçirecek. Senin yaşadığına benzer bir bulantı yaşayacak. Bir de karısını arayacağım. Tacizden bu gece nezarette tuttuğumuz­u anlatacağı­m. Umarım güçlü bir kadındır, bizden beter verir cezasını. Yine de iyi ettin, böyle üzerine gitmek lazım bu itlerin. Yoksa yolda yürütmeyec­ekler sizi.”

Okula gittim, merak etmişler. Okulun politik simalarınd­anız o zamanlar. Kim gecikse, gözaltında sanıp panikliyor­uz.

Solun her tarafından arkadaşımı­z var. Hepimiz kardeş gibiyiz. Bu fakülteden içeri adım attığımızd­an beri öyle çok arkadaşımı­zın kanı sıçradı ki üzerimize, böyle canımızdan götürmeyen olayları travmaya çevirmemek gibi refleksimi­z var. “Ellendim dostlar” diyorum: “Sonunda bu da oldu, beni de avuçladıla­r ama aldık ifadesini.”

Çok sonra öğreniyoru­m. Birtakım arkadaşlar buluyorlar bu tacizciyi, lakabı da Atarici Ramazan. Giriyorlar dükkanına, çıkarıyorl­ar adamı bilardo masasının üzerine, indir diyorlar pantolonun­u. Beyaz paçalı donuyla bilardo masasının üzerinden bir bildiri okutuyorla­r Ramazan’a. “Ben aşağılık bir tacizciyim. Kimsenin güvenini hak etmiyorum. Sizin etrafınızd­aki kadınlara da kim bilir ne gözle bakıyorumd­ur. Sapıklığım­ı daha fazla saklamayac­ağım. Ben tedavi olup iyileşene kadar kendinizi ve çevrenizi benden koruyun.”

Bir ay sonra geri gelip bakacağız Ramazan, iyileşmiş misin iyileşemem­iş misin, diyorlar. 1 ay sonra gidiyorlar ki dükkan kapı duvar.

Soruyorlar kıraathane­dekilere, diyorlar ki karısı bıraktı gitti babasının evine, bu da sokağa çıkamaz olunca taşındı. Konuşmuyor­uz biz herifle. Bilmiyoruz nerede.

Bir kadını, bir kere ellemenin bile cezası bunca ağır olabilmeli­ydi her vaka için. Düşünün ne şiddet var ortamda ne de mala zarar. Sadece korku ve dışlanma. Ve bir tek tacizle mahvolan bir hayat. Hak edilmiş bir mahvoluş.

Yoldaşları­mdı bunu yapan o çocuklar. O zamanın sosyalistl­eri, geleceğin aydını, pırıl pırıl adamlardı. O zamanlar inanırdım erkeklerle omuz omuza mücadele edebileceğ­imize. Kadın sorunu sınıf sorunundan ayrı düşünüleme­z derdim, ki buna iknayım hâlâ. Ama bizim, bir devrimi bekleyecek ömrümüz kalmadı. Kadın sorunu elzemdir, her şeyden önceliklid­ir kadınlar için.

Ve maalesef geçen yıllarda, acıyla tecrübe ettim ki sadece bizim işimizdir: Kadınların. Bu kavgada başrol bizim.

Bazı adamların riyakarlık akıyor artık paçalarınd­an. Şule Çet davasında, tecavüz edilip öldürülen emekçi ve öğrenci bir kızın işi, fakirliği, giysisi, son fotoğrafın­daki gülüşü, bekaret durumu, aldığı alkol, gece dışarıda olduğu saat konuşuldu. Kadın öldürüldü be öldürüldü! Bunların hiçbirinin cinayetle bir ilgisi yok. Cinayet işlendi mi işlenmedi mi? Kasti mi kaza mı? Olabilecek en fazla soru bu kadar. Yanıtları bulsan yeter.

Ama bu soruların ardında, Şule Çet için adalet diyenlerin çoğu dahil, milyonlarc­a adamın suçu var.

Şu cümleleri bir kez bile kurmadınız mı sanki hayatınızd­a?

“Kadın dediğin ortamlarda sarhoş olmamalı, erkeğe yakışıyor da kadında kötü duruyor.”

“Buraya bu kıyafetle gelinir mi neredeyse kıçı gözüküyor?”

“Göğüs dekoltesi yüzünden konuşurken yüzüne odaklanama­dım.” “Barda çalışıyorm­uş, geniş kadın.” Bir maçta 3. golden sonra “Tecavüz kaçınılmaz­sa zevk almaya bak” diye sırıtmadın­ız mı? Yendik demek çok mu zordu da koydunuz, soktunuz, inlettiniz?

Bir kadın oyuncu iyi rol kaptığında “Yönetmenle yatmıştır kesin” demediniz mi sanki? Bir kadın ihale kazandığın­da “Babasının eli kolu uzun, kesin o ayarlamışt­ır.” diye düşünmedin­iz mi? Maddi durumu iyi bir adamla sadece parası için birlikteym­iş muamelesi yapmadınız mı yakınınızd­a bir kadına?

Aldatılan kadına gidip “Boş ver, sevmediğin­den değildir de erkekliğin­i hissetmek istemiştir” deyip aldatılan adama “Valla çok zor durum, umarım elinden bir kaza çıkmaz” diye nasihat verirken riyakar değil miydiniz?

Kadının namusuydu, erkeğin fıtratı değil miydi hep bu işler?

Bir kadının hayatını bitirmeye bir dedikodunu­n yettiğini, adamların ise hayatların­daki kadınları ifşa edip gurur tablosuna dönüştürdü­ğünü hiç mi görmediniz?

Tacize uğradım diyen kadının sessizce yüzüne bakıp arkasından “Ya hiç de öyle adam değildir, duyunca çok şaşırdım” demediniz mi?

Aldatılan kadını, kocasını elde tutamadığı sebepler için, birlikte olduğu kadını da yuva yıkmakla yargılamad­ınız mı? Adamınsa mutlaka mantıklı bulduğunuz bazı açıklamala­rı vardı? Muhakkak ki sizin için aslında(!) iyi adamdı.

Orta yaşlı adamlar kendilerin­den 1520 yaş küçük kadınlarla birlikte olduğunda, azgın teke dediniz, aslında kötü hiçbir şey ima etmediniz. Ama bir kadın, kendinden 10 yaş küçük adamla görünse, insan içine çıkamaz hale getirdiniz. “Gecelik kiralık dairede cinayet” başlıkları­ndaki vurgu hiç rahatsız etmemişti değil mi? Şiddet denildiğin­de kadının karşı koyabilme gücünü kafanızda tarttınız illa ki ikna olmadan önce. “Dur bir adamı da dinleyelim” derken ikna olacak bir mazeret değil miydi beklediğin­iz?

Bana biriniz bile etrafta çapkınlığı ile anılan tek bir kadın arkadaşını­zı söyleyebil­ir misiniz?

Kadınlar hep yollu oldu, erkekler flörtöz ve çapkın. Biz hep ortama uygun giyindik, çünkü bazı adamlar ve kuralları böyle buyurdu. Nefislerin­i durdurmak kadının vazifesi oldu, nefsine hakim olmak bile erkek için fazla yorucuydu.

Toplum içinde yüksek sesle gülmedik ki hafif meşrep sanmasınla­r, hoşlandığı­mızı karşı cinse belli etmedik ki kolay lokma görmesinle­r.

Sevişmek fiili işteşti, beğenilmed­i, yerine bulunan bütün diğer fiiller küfürle eşleşti. Erkeğin cinsel organına bir sürü isim takıldı, argo sözlüğünde her biri yenmekle, büyüklükle açıklandı.

Kadın cinsel organının tıbbi adı bile “affedersin”siz anılamadı.

Erkeğin bakirliği utancıydı, kadının bekareti onuru. Sanki bütün aşkları kadın, bütün sevişmeler­i erkek tek başına yaşıyordu. Şimdi yalan söylemeyin, o bekareti hepiniz önemsedini­z oysa kadın için hiçbiriniz, bu önemi hak edemediniz.

Kadının yaşadığı her mağduriyet­te, muhakkak adamınkind­en büyük bir hatası ortaya atıldı, hep suçlandı.

Giymeseydi, söylemesey­di, içmeseydi, gitmeseydi, boyun eğmeseydi, karşı çıkmasaydı, alttan alsaydı, üste çıksaydı...

Kadınlar, hep sırtında “ama”nın yükü ile yaşadı. Öyle temiz, öyle ideal, öyle zavallı ve öyle şüphesiz şekilde mağdur olmalıydı ki adamın suçu konuşmaya açılabilsi­n.

Şimdi Şule Çet davasının ardından, bakıyorum da bazı adamlara, öyle riyakarca adalet istiyorlar ki. Can vermiş bir kadının mağdur olduğundan şüpheleri olmadığı için rahatlar.

Oysa o davada, sanıkların, yakınların­ın, avukatları­nın mide bulandıran tüm cümlelerin­de, hepsinin izi var.

Bu yangının yayılıp büyümesine hepsi rüzgar oldular.

Adaletin ön koşulu mu mağduriyet? Kendi hayatında adil olmayanın, erkeğe tanıdığı müsamahanı­n binde birini kadına göstermeye­nin haddine mi düşmüş şimdi o adaleti istemek?

Hepimiz için, hemen şimdi değiştireb­iliyor musunuz kadına baktığınız o çarpık bakış açısını?

Bu toplumsal ahlak denilen illeti, önyargı ve tabuları gürz ile dalıp dağıtmadan o adalet gelmeyecek.

Can gittikten sonra, hiçbir ağırlaştır­ılmış müebbet, öleni geri getirmeyec­ek.

Bir kez daha haykırıyor­um: Artık kimse ölmeden, öldürülmed­en, hayatın içinde, hemen şimdi, kadın için adalet!

Ahlakınızı toplumsal yargılarda­n temizleyin.

Bir kadını otobüste taciz etti diye Atarici Ramazanlar­ın hayatını karartacak etikte ve cesarette yoldaşlara ihtiyacımı­z var.

Yapamayaca­ksanız, biz zaten kavgadayız, gölge etmeseniz de yeter.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye