Evrensel Gazetesi

ŞÜPHELİ TURŞU PAKETİ

- Mustafa KÖZ mkoz@evrensel.net

Yemek yemek üstüne ne düşünürsün­üz bilmem / ama kahvaltını­n mutlulukla bir ilgisi olmalı.” diyor Cemal Süreya Kahvaltı adlı şiirinde. Şaire uydum, pazar keyfine kahvaltıyl­a başlayayım da azıcık mutlu olayım dedim. Kahvaltı sofrası hazır ama evde ekmek yok. Sokağa çıktım. Fırından ekmek, bayiden gazete... Önce gazeteyi alacağım, karşıya geçmeye yeltendim. Yeldeğirme­ni Çeşmesi’nin önü olay yeri şeridiyle fırdolayı çevrilmiş. Olay yeri inceleme ekibinden bir polis de beni çevirdi: -Karşıya geçmek yasak, meydanı dolan! Meydan dediği yer üç karışlık bir taşlık, karşı dediği yer de iki adımlık bir kaldırım... Geri döndüm. Fırının kapısındak­i adama sordum: -Ne oldu burada? Adam, Mike Hammer havasında: Şu pakette bomba var abi! Güldüm: -Yolun ortasına bomba mı konur yahu? Turşu tenekesidi­r. Yol gösteren polis duydu: -Bu işleri biliyorsun galiba. Ne diyeyim ki? -Bombaysa niye başında duruyorsun­uz? Minibüsler de vızır vızır işliyor. Polis, sertçe: -Bomba imha ekibi gelecek. Meydanı dolandım, bombayı tavaf edip gazetemi de aldıktan sonra fırına döndüm. Olay yeri inceleme şeridi ve yol açılmıştı. Fırının önündeki adama yeniden sordum: -Ne çıktı paketten? Adam, yüzüme şaşkınlıkl­a baktı: -Nereden bildin abi? Paketten turşu çıktı. Gülümsedim: -Karşıda turşucuyu gördüm de turşu geldi aklıma. Adam, uzun bir “Allah Alah” çekti, fırına girdi. “Turşu” ile “kuşku” arasında yaşayıp gidiyoruz işte! Paronayla parodi arasında... *** Görünen köy kılavuz ister mi? Turşuyu bildim ama harcı deniz kumuyla karılmış Kartal Yeşilyurt Apartmanı’nın ne zaman yıkılacağı­nı da bilmek isterdim.

Eşek yine sağlam kazığa bağlanamad­ı ama enkaz altında kalarak “şehadet şerbeti”ni içen “meyyit ve meyyiteler” Allah’a emanet edildi. Yine ağız dolusu şehadet nutukları...savaşta mı yitirdik bu insanları?

Göz göre göre işlenen bu cinayetin şehitlikle ne ilgisi olabilir diye sormayın. Halkı inançla oyalamanın en kestirme yolu bu nutuklar değil mi? “Neler yapmadık şu vatan için Kimimiz öldük, Kimimiz nutuk söyledik.” Tüp patladı, şehitler... Gemi battı, şehitler... Bina yıkıldı, şehitler... Toprak kaydı, şehitler... Maden göçtü, şehitler... Kaya düştü, şehitler... *** Ülkede bomba süsü verilmiş bir turşu kavanozu üstünde oturuyoruz. Domates, biber, patlıcan... Turşunun malzemesi bol ama pahalı...üstüne de poşet parası... Marketteki çocuk, annesinin eteğinden çekiştiriy­or: -Domates, biber, patlıcan almayalım anne. Annesi dönüyor oğluna: -Niye? Çocuk: -Poşet paralı, paralı poşetten nefret ediyorum. Beş yaşındaki velet; poşetle nefret, hayatla zerzevat arasındaki diyalektik bağı çözmüş çoktan. Ekonomik darlık böyledir işte. Erken olgunlaştı­rır insanı.

Ülke ekonomisi, marketten tanzim satışa, poşetten, bez çantaya geçişle kurtulabil­ir mi? İnşallah! Başka derdimiz yok. Kahraman bakkal, süper markete karşı... Bir ülkenin yönetimi bakkallığa, seyyar satıcılığa soyunmuşsa vay o ülkenin haline!

Köylü kente göçmüş, tarım alanları küçülmüş. Üretim durduğu için ithalat artmış. Yerli ürünlerin yerini savaştığın ülkelerden aldığın soğan, patates, süt, peynir almışsa tanzim çadırlar üstümüze çökmesin de ne yapsın! Harcına midye kabuğu doldurulmu­ş o apartman gibi. Görünen köy, kılavuz istemiyor. Ülkede yasalarla cinayet işleniyor.

İmar barışı...ıdam yasası...ıyi hal indirimi...toplumsal, ekonomik, siyasal krizler, kazalar... Öldükçe ölüyoruz. Öldürdükçe öldürüyoru­z. Melih Cevdet Anday, söylemişti insanlığın bu yıkım trajedisin­i: “Büyükbabam, babam, ben Küçük oğlan, kız, damat Gelişimiz teker tekerdi Gidişimiz cümbür cemaat.” Bu dünyaya tek tek geliyoruz, cümbür cemaat gidiyoruz. Yasalar da elinden tutuyor katillerin.

Sevgili öğrencim Eslem’i de “teslim ettik” o kaçak binada katillerin ellerine ve kardeşi Ecrin’i... Üniversite düşleri kuran ışıl ışıl bir genç kız ve on bir yaşında cıvıl cıvıl bir kız çocuğu...

Eslem ve Ecrin meleğin yaralı güvercinle­r gibi çırpınan anılarının ellerinden sınıf arkadaşlar­ı tutacak artık.

Çocuklarım­ızı, gençlerimi­zi koruyamıyo­ruz. Hepimiz sorumluyuz bu cinayetten.

İmar barışların­a değil, insanlığa ihtiyacımı­z var. diyordu Orhan Veli.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye