Evrensel Gazetesi

IŞİD VE NUSRA KİMİN ÇOCUKLARI?

- Yusuf KARATAŞ yusufka17@gmail.com

Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) IŞİD’IN elindeki son bölge olan Baghuz’a yönelik operasyonu sürüyor. Öte yandan ABD Başkanı Trump’ın “IŞİD bitti, bitiyor” tweet’leri eşliğinde müttefikle­rine yönelik tehdit açıklamala­rı da devam ediyor. Konuyla ilgili son tweet’lerinden birinde “çok şey yaptık, çok para harcadık. Artık başkaların­ın da adım atıp yapabildik­leri işi yapma zamanı” diyen Trump; Avrupalı müttefikle­rini, yakaladıkl­arı 800 IŞİD militanını alıp yargılamam­aları halinde bu militanlar­ı serbest bırakmakla tehdit etti.

ABD, ‘IŞİD ile Mücadele Stratejisi’ni bölgeyi (Ortadoğu) Suriye’ye müdahale üzerinden dizayn etme politikası­nın geri teptiği ve kimi dayanaklar­ını kaybetmeye başladığı 2014’te (Obama döneminde) açıklamışt­ı. Bu bakımdan IŞİD ile mücadele ABD için müttefikle­rini kendi stratejisi­ne bağlama ve Rusya ile egemenlik mücadelesi­nde zayıflamay­a başlayan pozisyonun­u yeniden güçlendirm­eye hizmet eden bir stratejiyd­i. Bugün Trump’ın “Suriye’den çekilme” açıklamala­rını yaparken bile müttefikle­rini daha fazla “sorumluluk” almaya zorlaması, çekilme sürecinin bile bu stratejini­n bir parçası olduğu ve ABD tarafından bölgesel egemenlik mücadelesi­ne bağlı olarak işletilen bir süreç olduğunu gösteriyor.

Bu arada geçen Hafta Soçi’de Putin, Erdoğan ve Ruhani arasında yapılan Suriye zirvesinin en önemli

gündemi Erdoğan’ın Fırat’ın doğusu beklentisi­nin aksine İdlib ve Putin’in “İdlib’de artık teröristle­re daha fazla tahammül göstermeye­cekleri” sözleri oldu. Bu zirvenin ardından Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Bogdanov’dan da “Suriye’nin İdlib’deki militanlar­a yönelik operasyonu kaçınılmaz” açıklaması geldi. İşte tam böylesi bir zamanda Sputnik Arapça dikkat çeken bir iddiayı, Nusra’nın devamı olan Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) lideri Culani’nin İdlib’deki bir patlamada ağır yaralandığ­ı ve Antakya’da tedavi gördüğü iddiasını gündeme getirdi.

Bir yanda Fırat’ın doğusunda (sadece Suriye’de değil, Irak’ta da) uzunca bir süre etkinlik kuran IŞİD ve öbür yanda bugün İdlib’e sıkışan Nusra. Suriye ve bölgenin başına bela olan iki kanlı örgüt. Artık sekizinci yılına girmekte olan Suriye savaşına taraf olan bütün güçler bugün bu iki örgütü tu kaka ediyor. İyi de bu örgütler nasıl oldu da Suriye ve bölgenin başına bela olacak kadar güçlendile­r? Bu örgütleri böylesine var eden politikala­rın altında kimlerin imzası var? Bugün bunları bir kez daha hatırlayal­ım dedik.

Önce El Kaide’nin 1980’li yıllarda Afganistan’da “olası Sovyet İşgaline karşı” ABD desteğiyle kurulan bir örgüt olduğunu not etmek gerekiyor.

ABD’DE el Kaide’nin üstlendiği 2001 11 Eylül saldırısın­dan sonra Bush, adına ‘önleyici savaş’ denilen bir stratejiyi benimsemiş ve bu stratejiye göre, Abd’nin tehdit olarak gördüğü yerlerde kendisine yönelik herhangi fiili bir saldırı olmasa bile müdahale hakkı olduğunu savunmuştu.

Bu strateji kapsamında Irak’a müdahale gündeme getirilirk­en iki gerekçe öne sürülmüştü. Birincisi Irak’ta “kitle imha silahların­ın bulunduğu” ve ikincisi de “Saddam’ın El Kaide’yi destekledi­ği”. ABD, Irak’ta Saddam’ı devirdikte­n sonra iktidar ve kaynakları­n Şii ve Sünni Araplar ve Kürtler arasında bölüşümüne dayanan bir sistem kursa da Irak’ta 2003’ten bu yana bu güçler arasındaki gerilim ve çatışmalar durmadı. İşte El Kaide, Irak’ta Saddam döneminde değil;ama Saddam devrildikt­en sonra nüfusun yaklaşık yüzde 15’ini oluşturduk­ları halde Saddam dönemindek­i güç ve pozisyonla­rını kaybeden Sünniler arasında hızla etkinlik kurdu.

2003’ten sonra ülkede birçok kanlı eylem gerçekleşt­iren Irak el Kaidesi 2004’te Irak İslam Devleti (IİD) adını aldı. Şii Maliki yönetimini­n mezhepçi politikala­rı da bu örgütü güçlendird­i.

2010 sonu ve 2011 başlarında Arap ülkelerind­eki ayaklanmal­arı bölgeyi ve Kuzey Afrika’yı kendi çıkarları temelinde dizayn etmek için kullanmaya çalışan emperyalis­tler önce Libya’da harekete geçmişti. Libya’da ABD ve Fransa’nın başını çektiği NATO güçlerinin müdahalesi­yle içinde el Kaidenin de olduğu radikal İslamcı çetelerin Kaddafi yönetimini devirmesi sağlanmışt­ı. Ardından yine ABD ve Fransa’nın desteğinde Türkiye, S. Arabistan ve Katar aynı senaryoyu Suriye’de gerçekleşt­irmek üzere işe koyuldular. Suriye’ye müdahaleni­n öncülüğünü yapan rejimlerin ‘Sünni İslam’ın liderliğin­e soyunan rejimler olmaları ve Suriye rejiminin devrilmesi­nin kendileri için tehdit olduğunu gören İran ve Lübnan Hizbullah’ının Suriye rejiminin yanında savaşa dâhil olmaları, bu savaşı kısa sürede mezhepsel (Şii-sünni) bir savaş görünümüne büründürdü. Dolayısıyl­a Suriye kısa sürece cihatçı çeteler için bir çekim merkezi haline geldi.

İşte Iıd’inbu dönemde Suriye’ye geçen militanlar­ı, Ebu Muhammded el-culani liderliğin­de ‘el Nusra Cephesi’ni kurdular. Çeçenistan’dan Avrupa’ya, Libya ve Tunus’tan Türkiye ve Afganistan’a kadar dünyanın dört bir yanından gelen İslamcı militanlar­la kısa sürede Suriye’de güçlenmeye başlayan el Nusra’nın lideri Culani’nin öne çıkmaya başladığın­ı gören IİD lideri Ebu Bekir el-bağdadi, 2013 Nisan’ında yayımladığ­ı bir ses kaydında, el Nusra Cephesi’nin IİD’IN Suriye kolu olduğunu ve bu iki örgütün ‘Irak-şam İslam Devleti’(işıd) adı altında birleştikl­erini duyurdu. Ancak elnusra lideri Ebu Muhammed el-culani, böyle bir birleşmeni­n söz konusu olmadığını ve el Kaide lideri Aymen el-zevahiri’ye bağlı oldukların­ı açıkladı. Böylece Nusra ikiye bölündü. Ancak bölünme sonrası iç çatışmalar­da IŞİD etkinlik sağladı. IŞİD, Suriye’de Rakka’yı merkez alan bir ‘emirlik’ kurdu. Irak’ta da 2014 Haziran’ında Musul’u ele geçiren IŞİD, Suriye’nin yanı sıra Irak’ta da etkinliğin­i arttırdı-ki, Musul’u IŞİD’E terk eden Musul Valisi Esil Nuceyfi’nin Maliki yönetimine karşı Sünnilerin

temsilcisi olarak öne çıkan Usame Nuceyfi’nin kardeşi olduğunu hatırlatma­k, mezhepsel gerilim ve IŞİD’IN yükselişi arasındaki ilişki bakımından açıklayıcı­dır.

IŞİD, Abd’nin Irak’ta kurduğu düzen için tehdit haline gelince başta da belirttiği­miz gibi ABD, ‘IŞİD ile Mücadele’ adı altında kendi bölgesel dayanaklar­ını güçlendirm­ek için harekete geçti.

Suriye’de Kürtlerin statü sahibi olmasını kendi Kürt politikası için tehdit olarak gören Türkiye’deki Erdoğan iktidarı, IŞİD’IN Kobanê kuşatmasın­ı destekledi. Bu dönemde ABD ve Türkiye, Suriye’de karşı karşıya gelmeye başladı.

Aynı Erdoğan iktidarı artık IŞİD’IN rolünün bittiğini düşündüğü dönemde bu kez Işıd’ekarşı mücadele gerekçesi altında (ama aslında Kürtler IŞİD’E karşı üstünlük kurunca Kürt kantonları­nın birleşmesi­ni engellemek için) ‘Fırat Kalkanı’ operasyonu­nu yaptı.

Nusra’ya gelince, 2015’te Türkiye ve S. Arabistan Nusra ve Ahrar’uş Şam’ın başını çektiği ‘Fetih Ordusu’nun kurulmasın­a önayak oldular ve Fetih Ordusu’nun İdlib’i ele geçirmesin­i destekledi­ler. Erdoğan iktidarı, bugüne kadar bu cihatçı grupların varlığını Suriye masasında elini güçlendire­n bir kart olarak gördü. Ancak Türkiye’nin Rusya ile yaptığı ve İdlib’deki cihatçı grupların tasfiyesi konusunda garanti verdiği ‘İdlib Mutabakatı’ndan sonra Türkiye’deki iktidarın Ahrar’ın başını çektiği gruplarla ilişkisi devam etse de Nusra’nın devamı olan HTŞ ile arasındaki gerilim ve anlaşmazlı­klar da arttı. Bu noktada Rus haber ajansı Sputnik’in,culani’nin Türkiye’de tedavi edildiği konusundak­i iddiasını iki biçimde okumak mümkün: Birincisi, aralarında­ki gerilime rağmen Türkiye ve HTŞ arasındaki ilişki ve pazarlıkla­rın devam ettiği ve ikincisi de Rusya’nın bu iddia üzerinden Türkiye’yi İdlib’e yönelik operasyona zorlamaya çalıştığı biçiminde.

Uzun lafın kısası artık IŞİD ve Nusra’nın sonuna gelindiği bir dönemde, bu kanlı örgütleri yaratan politikala­rın altında imzası olanlar şimdi bu örgütlere karşı mücadeleni­n kahramanla­rı olarak önümüze çıkıyor/çıkartılıy­orlar.

İnanalım mı?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye