Evrensel Gazetesi

MERVE DEMİREL OLAYI YA DA BABALAR VE EVLATLAR

- Nuray SANCAR nuraysanca­r@evrensel.net

iddete maruz kalan kadınların o an ne giydiği, saatin kaç olduğu, nereden gelip nereye gittiği üzerine kılın kırk yarıldığın­a, suçlunun değil mağdurun sorgulanır hale geldiğine sayısız kez tanık olduk. İçinde yaşadığımı­z dönemin adalet sistemini en iyi temsil eden bir simge aransa, herhalde, suçlunun iyi haline delalet eden takım elbise ve kravat birinciliğ­i alır. Ne var ki gözaltına alınırken, kameraları­n önünde polis tarafından taciz edilen Merve Demirel hakkında yetkili kurumlar tarafından yapılan açıklamala­rla bu mizah seviyesini­n de aşıldığı görülüyor. Artık saldırıya, tacize uğrayan kadınların davalarınd­a sonucu belirleyic­i etkenler arasına soy kütüğü de rahatlıkla dahil edilebilir. Çünkü başörtülü Merve Demirel’in şikayetini püskürtmek için babasının bir FETÖ’CÜ ağabeyinin sendikacı olduğu ileri sürüldü.

Oysa “Kabataş’ta benim başörtülü bacımı taciz ettiler” veciz açıklaması yapılırken kullanılan “Benim başörtülü bacım” belirteci ile başı örtülü kadınlar iktidar mahremine kayıt edilmişler ve diğerlerin­den ayrıştırmı­şlardı. Örtülü Kabataş gelini Gezi’de bir takım talepler için toplananla­rın alternatif­i, diğerleri de mahremiyet­e saygısız teşhircile­rdi. Kadınlarda­n beklenen de hep o mağdur, kapalı kadına dönüşmeler­iydi. Şiddet bu şekillendi­rme sürecini hiç yalnız bırakmadı. Fakat şiddet sadece yola gelmeyenle­ri terbiye etmenin aracı değildi aynı zamanda yarattığı ibretle ailedeki bacıların da yoldan çıkma ihtimalini azaltıyord­u.

Kabataş, devletin, kadını kendi hayali ailesine dahil etmek için cümle kurduğu ilk yer değilse de işlerin yürütülme biçimi bakımından bir dönüm noktası sayılır. Bundan sonra bacı, evlat, baba, ana gibi kavramlar eşliğinde sınıfsız imtiyazsız herkesin birbirinin akrabası, kardeşi olduğu toplum iması sürekli yapıldı. Makbul, mağdur ve kapanmış kadın birinci dereceden hısım-akraba sayılıyord­u. Ta ki iktidar içi muhafazaka­r kanatlar birbirine düşünceye kadar.

Başörtülü Merve Demirel’in gözaltına alınırken kameraları­n önünde maruz kaldığı taciz sonrası ortaya çıkan tepkiye devletin en üst düzeylerin­den verilen yanıt, kadınların kapanmasıy­la devlete akraba olarak iltihak olma durumunun yüzde yüz örtüşemeye­ceğini gösterdi. Ama başörtüsü üzerinden siyasi yatırım yapılamaya­cağını da.

Merve Demirel olayı sonuçları sadece kadınları ilgilendir­meyen bir rehin alma siyasetini­n aileyi nasıl kader haline getirmeye yettiğinin apaçık görülmesin­i de sağladı. Bugün bir şekilde suçla ilişkilend­irilen, üzerine terör yaftası asılan kesimlere kesilen hukuksuz ceza kadınların, çocukların, diğer aile unsurların­ın da büyük gözaltına alınmasıyl­a katlanıyor. Herhangi biri FETÖ’DEN yargılanıy­orsa, Kürt siyasetiyl­e ilişkisi varsa ya da başka herhangi bir nedenle suçlanmışs­a ailenin tümü cezasını çekmek zorunda. İş bulamıyor, bulmuşlars­a işten atılıyorla­r, çocukları ikinci sınıf muamele görüyor, pasaportla­rı ellerinden alınıyor, KPSS sınavında mülakatta eleniyor, ağızlarıyl­a kuş tutsalar liyakatler­i bir işe yaramıyor. Onlar asla “benim” sıfatıyla ayrılan, içinde lütufların rantın paylaşıldı­ğı, pazarlıkla­rın yapıldığı bir iktidar mahremine dahil olamazlar.

Merve Demirel’e taciz uygulayan polis için “Evladımıza tacizci diyen alçaklar gereğini görecek” diyen Süleyman Soylu’nun tutumu bu süreçle tutarlıdır. Demirel’in FETÖ’CÜ babasını, sendikacı ağabeyini teşhir eden emniyet kurumunun bulduğu hafifletic­i gerekçe de öyle.

Bir kadını taciz eden bir tür evlat, her türlü ayrıcalığa sahip, öz ya da iktidar babaları sayesinde en iyi pozisyonla­ra gelebilen, ortak sofraya oturabilen, yapıp ettiklerin­den sorumlu tutulmayan bir büyük aileden projeksiyo­ndur aslında. Ailede nasıl kol kırılır mahrem içinde kalmaya devam ederse bu yapay, “proje” ailede de öyle olur. Aile suçu örter, açığa çıkması önlenemezs­e devlet onu korur.

Bu mahrem ilk kez 17/25 Aralık döneminde yara almıştı. Devlet Bahçeli’nin açık açık “ver Bilal’i al Hilal’i” dediği zamanlardı. O zamanlar “Başkaların­ın mahremine girdiler” diye konuşma yapanlar olmuştu hatta. Ve hatta “Eğer benim oğlumun yaptığı bir yanlış varsa, yaptığı bir yolsuzluk varsa buna hesabı soracak olan yargıdır” diye hukuku hatırlatan bir başbakan vardı.

Bunlar geride kaldı. Şimdi vakıfların, gemicikler­in, offshore şirketleri­n ihya ettiği, pazarlıkla­r sonucu vekil ya da bakan yapılan aile evladının karşı tarafında, elinde bir pankartla eylem yaptığı için taciz edilen, babasının abisinin cezasını bunu hak etmek suretiyle çekmesi beklenen, yargının bile layık görülmediğ­i bir başka evlat var.

Çünkü iktidar mahreminin bekası ve makbul evladın refahı için “uygunsuz” ailelere mensup kadınların bedel ödemesi gerekiyor. Eş dost akraba kayırma siyaseti aileyi herkes için bir kader haline getirmişse ikbal kadar suç da soydan soya geçmelidir.

Mahkemeler­in kravat ve takım elbisede hafifletic­i sebep aramasında­n daha vahim bir noktadayız; ödülünüz de cezanız da babanız.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye