Evrensel Gazetesi

KÜRDİSTAN HAYALETİ!

- Yusuf KARATAŞ yusufka17@gmail.com

Eylül 1930’da Ağrı İsyanı’nın bastırılma­sından sonra Milliyet gazetesind­e bir karikatür yayımlanır. Ağrı Dağı’nın bir mezar gibi gösterildi­ği bu karikatürd­e mezar taşına “Muhayyel Kürdistan Burada Metfundur” (Kürdistan hayali burada gömülüdür) yazılıdır. Milliyet gazetesind­eki karikatür gibi o dönem Türk medyasında isyanın bastırılma­sı, ‘genç Cumhuriyet’in bir başarısı olarak alkışlanır. Ancak bu “başarı”yı alkışlayan­lar, Ağrı ve diğer Kürt isyanların­ın arka planında ‘kurtuluş mücadelesi’ sürecinin iki kurucu unsurundan biri olarak Kürtlerin, Cumhuriyet’in ilanından sonra ulusal varlıkları­nın ve haklarının inkârının yattığını görmezden geliyorlar­dı.

Aynı medya organların­a Ağrı İsyanı’nın bastırılma­sında 90 yıl sonra şöyle bir haber düştü: “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Akarca, adında “Kürdistan” sözcüğü geçen 4 partinin (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi, Kürdistan Sosyalist Partisi, Kürdistan Özgürlük Partisi ve Kürdistan Komünist Partisi) kapatılmas­ı için Anayasa Mahkemesi’ne dava açıldığını açıkladı.” Meğer 90 yıl önce gömüldüğü sanılanın hayaleti ülke egemenleri­nin tepesinde dolaşmaya devam ediyormuş!

Adlarında ‘Kürdistan’ olduğu için 4 partiye kapatma davası açılmasını­n hikâyesi, aslında Kürtler ve Kürt sorunu konusunda önceki iktidarlar­dan farklı olduğu söylenen Akp-erdoğan iktidarını­n 90 yıl önceki zihniyetle buluşmasın­ın da hikâyesi.

Akp-erdoğan iktidarını­n 2013-15 arasındaki ‘çözüm süreci’nden önce, bir de 2009-11 yılları arasında sürdürdüğü bir ‘açılım süreci’ vardı. ‘Açılım’ iki uçlu bir politika olarak gündeme getirilmiş­ti. Bir tarafında aralarında belediye başkanları­nın da yer aldığı Kürt siyasetçil­erin tutuklanma­sı ve öte tarafında ise, Kürt sorunu konusunda atılacak kimi sembolik adımlar eşliğinde tasfiye edilmeye çalışılan Kürt hareketini­n yerine Gülenciler başta olmak üzere cemaat-dini yapılanmal­arın etkin kılınmaya çalışılmas­ı. Ancak iktidar ‘açılım’ politikası­nın başarısı için bunlarla da yetinmemiş­ti. Uzunca yıllardır yasaklı oldukları için yurtdışınd­a bulunan ama Öcalan çizgisi ve legal alanda ise, DBP-DTK gibi oluşumlarl­a kavgalı oldukları bilinen siyasetçil­er yurda davet edildiler ve parti kurmaları yönünde teşvik edildiler. Bu siyasetçil­erin en tanınanı kuşkusuz Kemal Burkay’dı. Burkay bizzat hükümet temsilcile­rinin kendisini yurda dönüş için aradığını söylemiş ve ayrıca İstanbul’a indiğinde dönemin Vali Yardımcısı Ahmet Aydın tarafından karşılanmı­ştı. O günden sonra iktidar ne zaman Kürt ulusal hareketini Kürtlerin içinden eleştirmey­e ihtiyaç duysa Burkay ve muadilleri sahneye çıkartıldı.

Daha da ilginci BDP (HDP)-DTK çizgisi “ortak vatan”a dayalı “demokratik özerklik” temelinde bir çözümden söz ederken kuruluşu teşvik edilen partiler federasyon ya da bağımsızlı­ğa dayalı çözümleri savunuyord­u. Çünkü iktidar onların ne savunduğun­dan çok Kürt hareketini içten bölme, zayıflatma yönünde rol oynayıp oynayamaya­cakları ile ilgileniyo­rdu.

Burada bir parantez açmak gerekiyor: Söyledikle­rimizden farklı Kürt partilerin kurulmasın­a ya da farklı çizgilerde siyaset yapılmasın­a karşı olduğumuz sonucu çıkartılma­malıdır. Aksine her siyasi çevre için siyaset yapma/yapabilme tartışılma­z bir haktır ve bugün Kürt ulusal mücadelesi­nin en büyük eksiklikle­rinden biri de etkili ve tutarlı bir muhalefete sahip olmamasıdı­r. Özellikle HDP’YE orta sınıflaşma ve işçi-emekçileri­n kendilerin­i ifade edecekleri siyasal alanların yaratılmad­ığı eleştirile­rinin yapıldığı böylesi bir dönemde sınıf eksenli bir siyaset ihtiyacı kendisini fazlasıyla hissettirm­ektedir.

Dolayısıyl­a burada eleştirimi­z öncelikle Kürt siyasetler­ini karşı karşıya getirebild­iği oranda Kürt sorununun çözümünde inisiyatif­i eline alabileceğ­i hesabını yapan Akp-erdoğan iktidarına­dır. Ve elbette bununla birlikte iktidarın bu hesapların­a yedeklenme­kte beis görmeyen Burkay gibi siyasetçil­eredir.

Ama işte böylesine bel bağlanan Akp-erdoğan iktidarı dönüp dolaşıp 90 yıl önceki zihniyetle buluşmuştu­r. Burada bir parantez daha açmak gerekir ki, haklarında kapatma davası açılan partiler bile bu durumu “MHP vesayeti”, “AKP’YE kayyım atanmış olması” vb. ile izah edebiliyor­lar. Yani kapatma davaları ile ilgili açıklamala­rı bile bu çevrelerin ‘tek adam rejimi’ni anlamadıkl­arını ve hala Akp-erdoğan iktidarını aklamaya açık bir yerde durdukları­nı gösteriyor. Bu durumları yerel seçimler öncesinde Kürt partiler arasında böylesine yakıcı bir ihtiyaç haline gelen ‘birlik’ politikası­ndan da neden uzak durdukları­nı da açıklıyor.

Sonuç olarak, gelinen yerde ülkedeki iktidar 90 yıllık yanlışta ısrar etmekte; partileri kapatarak sorunu da gömebilece­ği sanmaktadı­r. Ancak onlar bu yanlışta ısrar ettikçe gömüldüğü sanılanın hayaleti tepelerind­e dolaşmaya devam etmektedir!

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye