EKMEK VE HÜRRİYET MÜCADELESİ VE TECRİT
Hakkari Milletvekili Leyla Güven, açlık grevini 8 Kasım 2018 tarihinden beri sürdürüyor. 40’tan fazla cezaevinde 320’den fazla mahpus da onlarca gündür, açlık grevinde. Sebep? İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit, açlık grevine başvurma sebebi; talep de doğal olarak tecridin kaldırılması oluyor…
Tecride karşı, ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da aralarında bulunduğu çeşitli cezaevlerinde mahpus bulunan Halkın Hukuk Bürosundan avukatlar da tutuldukları cezaevlerinde açlık grevine başladılar. Sebep? Uygulanan tecrit ve açık hukuksuzluklar. Oysa biliniyor: Her mahpusun hakları var. Avukatıyla ve yakınlarıyla görüşebilme bunların başında geliyor…
İmralı ve Silivri Cezaevi Kampüsündeki 9. No’lu hapishanedeki, tecrit uygulamaları…
İçerideki bu politika ve uygulamalara karşı direniş var.
Dışarıda da ekmek ve hürriyet mücadelesi (haksızlıklara, hukuksuzluklara, adaletsizliklere, eşitsizliklere, ayrımcılıklara karşı mücadele) sürüyor.
Devleti temsil edenler, soruşturma ve kovuşturma kurumlarını sürüyor hak talep edenlerin üzerine, itiraz ve şikayette bulunanlara…
Sorunun merkezinde siyasi irade sorunu var. Siyasi irade sorununun insan hakları politikası ve uygulamasına yansıması var.
Mesela ben derim ki, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 28. maddesi, bu bildiride yer alan haklara ve özgürlüklere dayalı bir uluslararası ve sosyal düzende yaşamak, herkesin insan hakkıdır der. Yani yaşamak, hem de insan onuruna uygun koşullarda yaşamak hakkımız. Fikrimizi söylemek, örgütlenmek, inancımızı yaşamak, seyahat etmek, güvenli ve güvenceli koşullarda çalışmak, insanca yaşayacağımız koşullarda ücret almak, onurumuza uygun ve elverişli koşularda konutlarda yaşamak, evlenmek, birlikte yaşamak, aile, ev-bark kurmak, aşık olmak, hakkımız. Eğitim olanaklarına sahip olmak, dilimize ve kültürümüze saygı beklemek, işkence ve kötü muameleye maruz kalmamak hakkımız. Mesela patlıcanı, domatesi, soğanı biberi hem sağlık koşullarına uygun üretmek, üretilmesini talep etmek, hem de ekonomik olarak bunlara erişebilmek, tüketebilmek, hakkımız. Kölelik, kulluk düzeninde tutulmamak, öyle muamele görmemek hakkımız. Hukuk önünde kişi olarak tanınmak, adil yargılanma ve savunma hakkına sahip olmak hakkımız. Ülkemizin yönetimine katılmak, seçmek, seçilmek, temiz bir çevrede, köylerde şehirlerde yaşamak hakkımız. Belki de tek tek belirtmemize, saymamıza gerek yok. Sadece Evrensel Bildiri’de biz insanların sahip olduğu 77 hak ve özgürlük sayılmış. Bugün bu sayı 183 hak olarak belirtilebilir. İnsan haklarının dinamik ve evrimci karakteridir böyle bir gelişmeye ve genişlemeye yol açan. Bu karakterin kaynağı da hayattır. Hayat da statik değil, dinamiktir. Evrensel Bildiri’nin iddiası, her bir ülkede ve uluslararası ölçekte bu hak ve özgürlüklere dayalı bir düzen oluşur ve sürdürülebilirse, bu durum savaşların sonu olur.
Sevgili okuyucular, şahsen ben de bu iddiaya katılıyor ve destekliyorum.
2. Dünya Savaşı’ndan çıkarılan bir derstir bu. Barış düzeni hem uluslararası anlamda hem de tek tek her bir ülkede ancak haklara ve özgürlüklere dayalı olarak kurulabilir ve işletilebilir.
O halde ekmek ve hürriyet mücadelesi savaşa karşı bir mücadeledir.
Savaşa karşı mücadele de ekmek ve hürriyet mücadelesidir.
Mermi savaşı simgeler; simgelemek ne demek, savaş araç ve gereçlerindendir.
Biz Gogol’dan beri biliriz (Palto), “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sorusunun anlamını.
Ekmek ve hürriyetin karşısına merminin çıkarılması da aynı anlamdadır.
“Sen merminin fiyatını biliyor musun?” Bu çok önemli bir sorudur.
Bence mesele anlaşılmıştır. Mesele savaş ve barış meselesidir. Haklara ve özgürlüklere sahip bir dünyada savaş olmaz. Her bir ülke için de geçerlidir bu. Ülkemiz için de… Barışın egemen olduğu bir dünya, Evrensel Bildiri’de de vurgulandığı gibi, haklara ve özgürlüklere dayanır. Yani ekmek ve hürriyet bir bütündür.
Böyle bir dünyada barış içinde yaşamak herkesin hakkı.
Mermi, bu dünyanın dışındaki bir nesnedir ve aramızda yeri olmamak gerekir.