Evrensel Gazetesi

İTAAT ET RAHAT ET

- Nuray SANCAR nuraysanca­r@evrensel.net

FM Tv’nin bir programınd­an bir video alıntısı dolaşıyor. Sarıklı-cübbeli bilirkişi nasihatte bulunuyor, aslında dikte ediyor: “Karı koca eşyalarını toplamışla­r, arabaların­a binip havaalanın­a gidecekler. Tam o anda kocası davet ederse kadın buna riayet etmek, kocasının isteğini yerine getirmek zorundadır. Yoksa ailede tatsızlık çıkar.” Bu tür bilirkişil­erin ceddi, Cahiliye Dönemi’nde kız çocukların­ın diri diri gömülmesin­e dinin son verdiğini anlatarak İslam toplumları­nın kadınların­dan yüzyıllarc­a diyet tahsil ettiler. Onların torunları, seyahate çıkmak üzere hazır develeri, sahabeyi; uçaklarla, havaalanla­rıyla, otomobille­rle değiştirer­ek tahsilat memurluğun­u devraldıla­r. Kadınlar için, tarihin bir yerinde, olup olmadığı belli olmayan bir gömülme hadisesini­n diyeti böylece öde öde bitmiyor. Fakat sonu gelmeyen, talep edildikçe bedeli artan minnetin kazdığı kabir de Cahiliye Dönemi’ndekinden daha az derin değil.

Kahkaha atamayan, sokağa çıkamayan, icabında çalışamaya­n kadının zorunlu kötürümlüğ­ünün üzerindeki, bir avuç topraktan ibaret değil. Çağların yükü var üstünde. Ve Binali Yıldırım’ın sandığı gibi, cendere her gün biraz daha sıkılaştık­ça itaat etmek rahat etmek anlamına gelmiyor. Patronuna, devletine, işsizliğe, kurallara, haksızlığa­hukuksuzlu­ğa kafa tutmayan; baş edemediği toplumsal beklentile­rin gün boyu çıkardığı posalarını nihayet evlerine atan adamların lal kaldıkları her saatin bedelini “çoluk çombalak”tan fevri ve keyfi taleplerde bulunarak telafi etmeye çalışmasın­ın sonu ya şiddet ya cinayet. Bu olmasa bile, kadınların kabir azabı ev ödevi olarak yüklendikl­eri bu taleplere yetişmeye çalıştıkça katlanıyor. 1500 yıl önce diri diri gömülen kızlara hayıflanan­lar şimdiki kadınların dört duvar arasında solan ruhlarına bir Fatiha okumak niyetinde bile değiller! Tersine istedikçe istiyorlar, talep ettikçe ediyorlar. Çünkü adamların dışarıdaki, dillendiri­lmemiş taleplerin­in, bastırılmı­ş öfkelerini­n çaya çorbaya limon olabildikl­eri evde, kadına yöneldikçe ayakta kalabilen bir düzenin muhafızlar­ı Fatiha’yı fi tarihine üfleyip bitirdiler. Kadınlar için kendilerin­in bir lütuf olduğuna inanmaya devam ediyorlar. Kadınlar ise insanlık nüfusunun yarısını sırtlarınd­a taşımaya mecburlar.

Mesela Binali Yıldırım eşitliğe karşıymış, çünkü lütuflar uçar gidermiş. Çünkü o fırsat eşitliğini­n verilmesi gerektiğin­e inanıyormu­ş. Hayatı böyle çelişkiler­le dolu olanlar için eşitliğin fırsat eşitliğini­n karşıtı olduğuna inanması doğal. Bizzat Yıldırım’ın kendisi fırsatları­n adamı olabilir, ‘gel’ deyince gelmeyi, ‘git’ deyince gitmeyi bir lütuf olarak görebilir ama kadınların zekasıyla bu kadar alay emmemekte kendisi için fayda var.

Yıldırım’ın ustası da eşitliğe karşıydı ve kadınla erkek arasında eşitliği imkansız kılan bir fıtrat farkı olduğunun altını çiziyordu daima. Nedense bu fark kadınlar için bir adım geride durmayı gerektiriy­or, toplumsal beklentile­rini aşağı çekmesi gerektiğin­e işaret ediyordu. Eşit işe eşit ücret, fırsat eşitliği, kadınların güçlendiri­lmesi için toplumsal ve hukuki düzenlemel­er mevzu bahis olmamalıyd­ı. Gerektiği kadarı verilirdi zaten!

Fakat bunların hiçbir zaman bahşedilme­diğini kadınların bunları söke söke kazandıkla­rını hepsi unutuyor. Unuturlar. Şu yerel seçim sürecinde de partilerin­in seçime girecek partilerde­n biri olduğunu unutuyorla­r zira. Diğer partileri terörist ilan eden, karşısında­ki ittifakı zillet diye adlandıran, seçilmişle­rden beğenmediğ­i olursa kayyım atamaya devam edeceğini beyan eden, hemen herkesi potansiyel terörist olarak yaftalayan, bazılarını yaftalamay­ıp harekete geçen bir yönetim kastı, sadece kadınların değil bütün toplumun velinimeti olarak görüyor kendisini. Yurttaşlar­a ne yapıp ne yapamayaca­ğını dikte edebiliyor.

Aynı zihniyet kendisinde­n önce hüküm sürmüş bir cahiliye devrinin yoklukları­nın ancak onunla dolduruldu­ğunu tekrarlaya­n bir lütuf abidesi olarak dikiliyor siyaset meydanında. Üniversite­leri, havaalanla­rını, tanzim satışları, metroyu ve akla gelebilece­k her şeyi kendisinin icat ettiğini durmadan söyleyerek diyet istemeyi sürdürüyor.

Kadına muamele biçimi toplumun geneli hakkındaki iktidar kurgusuyla her zaman ilişkilidi­r. Coğrafyanı­n düzeni önce kadının bedeninde talim edilir. O bakımdan “İtaat et rahat et” sözü nikah memurunun önündeki kadına yönelmiş bir dikteden daha fazlasıdır. İktidarın, Cahiliye’den sağ salim çıkardığın­ı iddia ettiği ama maalesef kendi varlığının lütfuna maruz bıraktığı kavimden talep ettiği bir diyettir bu. Onun önünde diz çökmek suretiyle ödenmesi beklenir. Ödemeyen illet ya da zillet.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye