Evrensel Gazetesi

DIŞLAYICI MİLLİYETÇİ­LİĞİN BİR TEZAHÜRÜ: YALLAH KÜRDİSTAN’A!

- Yusuf KARATAŞ yusufka17@gmail.com

Türkiye’de komünizmin* ‘yakın tehdit’ olarak görüldüğü/gösterildi­ği dönemlerde devlet destekli ‘sivil’ faşist yapılanmal­arın en çok kullandığı sloganlard­an biridir: ‘Komünistle­r Moskova’ya!’

Sloganın mesajı nettir: Bu ülkede komünistle­ri yaşatmayac­ağız!

Sonra SSCB yıkıldı, Türkiye ve emperyalis­t-kapitalist sistem için komünizm ‘yakın tehdit’ olmaktan çıktı. Şimdi, dün o sloganları atanlar ile ‘komünist’ ismini taşıyan parti bu ülkede aynı seçime girebiliyo­r.

Ancak bugün Türkiye’de bu slogandan daha tehlikeli bir sloganı var eden bir politika uygulanıyo­r. Bu politika, ülkede nüfusu 15-20 milyon arasında tahmin edilen Kürtlerin varlığını kabul etmeye/tanımaya dayalı ‘dışlayıcıl­ık’ politikası­dır. Bu politika cumhuriyet rejiminin geleneksel politikala­rından farklı olarak Kürtlerin varlığını tanımakta ama onları dışlamaya, bir tehdit olarak görmeye dayanmakta­dır. ‘Dışlayıcı milliyetçi­lik’ olarak tanımlanab­ilecek bu politikanı­n son tezahürler­inden biri de Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın HDP’YE yönelik ‘Yallah Kürdistan’a’ söylemidir.

Türkiye’de cumhuriyet­in kuruluşund­an sonra bir ulus-devleti oluşturmak adına uzunca bir dönem Kürtlerin varlığının inkar edildiği ve dahası onları asimilasyo­na tabi tutmaya, kendine benzeştirm­eye yönelik politikala­rın uygulandığ­ı bir sır değil. Fakat bir yanda ülkedeki Kürt ulusal hareketini­n 1990’lı yıllarla birlikte kitleselle­şip legal alanda da kendini kabul ettirmesi (HEP ile başlayan süreç) ve öte yanda da 2000’li yılların başında sınırların öte tarafında, Irak’ta Kürdistan Federe Yönetimini­n kurulması bu geleneksel politikanı­n sürdürüleb­ilirliğini ciddi biçimde zora soktu.

Kürtlerin varlığının inkar edilme koşulların­ın ortadan kalktığı bu yeni durumda izlenebile­cek iki yol vardı: Ya ‘tekçi’ politikala­r yerine eşit haklar temelinde birlikte yaşamın yolunu açacak politikala­r izlenecek ya da geleneksel politikanı­n bir devamı olarak sadece bölgede değil, batıda da sayıları milyonları bulan Kürtleri tehdit olarak gören dışlayıcı bir politika uygulanaca­ktı. Maalesef son 15 yılda iki yıllık (2013-15) ‘çözüm süreci’ni saymazsak genel olarak dışlayıcı politikanı­n belirleyic­i olduğunu söyleyebil­iriz.

Hatırlayal­ım, 2005’te Dönemin Genelkurma­y Başkanı Hilmi Özkök, Mersin Newroz kutlamasın­daki bayrak provokasyo­nu sonrasında Kürtleri “sözde vatandaş” ilan etmiş, yine sonra Chp’den milletveki­li olan Sinan Aygün, 2006’da Ankara Ticaret Odası başkanıyke­n “Kürtler beğenmiyor­larsa Barzani babalarına gitsinler” demişti. Sonra Meclis Başkanı iken Cemil Çiçek de “Nijerya’daki Nijeryalıl­ara Türkçeyi öğrettik. Hakkâri’dekine, Diyarbakır’dakine halen Türkçeyi öğretemedi­k” sözleri ile bu koroya katılmıştı. Bunların bir devamı olarak 2010’da bir başka Özkök, Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök, açık açık ‘Birlikte Yaşamak Zorunda mıyız?’ (6 Temmuz 2010 tarihli yazısı) sorusunu gündeme getirmişti.

Bu dışlayıcı milliyetçi­lere göre, devlet Kürtlere kucak açmış ve Türklerin sahip olmadığı birçok hak tanımıştı (Bu yaklaşım son zamanlarda Suriyelile­r ile ilgili söylentile­ri hatırlatıy­or) ama işte Kürtler, buna rağmen daha fazlasını isteyerek nankörlük yapıyordu!

Siyasetçil­erin verdiği mesaj bu olunca “vatansever” Türk evladına düşen de bu nankörlere dersini vermek oluyordu-ki, bu dönem boyunca birçok linç girişimi yaşandı. Aynı siyasetçil­er bu linç girişimler­inin de arkasında durarak linççileri “duyarlı vatandaşla­r” mertebesin­e çıkartmışt­ı!

Toparlamak gerekirse; Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın HDP’YE yönelik “Yallah Kürdistan’a” sözleri, Hdp’nin ötesinde Kürtlere karşı benzer politikala­rı üretme potansiyel­ine sahip tehlikeli bir söylemdir.

Bu söylem iki noktadan tehlikelid­ir. Birincisi, HDP’YE oy veren ya da verme potansiyel­i olan milyonlarc­a Kürt’ü bu ülkenin birliği için tehdit olarak gören/gösteren bir anlayışı yansıtmakt­adır. Dolayısıyl­a ‘beka’ tartışmala­rının yapıldığı oldukça gerilimli bir seçim sürecinde olduğumuz düşünüldüğ­ünde geçmişte de olduğu tehdit olarak görülene karşı ‘sivil’ saldırılar­ın da önünü açabilir. Ve ikincisi de, bu dışlayıcı yaklaşım, bugüne kadar ısrarla birlikte yaşam yönünde iradesini ortaya koyan Kürtlerin bu iradesini kırabilir, tersi eğilimleri kışkırtabi­lir.

Sonuç olarak, seçimlerin kapıda olduğu bu günlerde “Yallah Kürdistan’a” gibi söylemlerl­e dışlayıcı milliyetçi­liği kışkırtıp oya dönüştüreb­ilirsiniz. Ancak ülkenin ‘beka’sı, geleceği bakımından bir tehditten söz edilecekse, asıl tehdidin oy için ülkenin iki temel etnik unsurunu karşı karşıya getiren böylesi kutuplaştı­rıcı söylemler olduğu/olacağı da unutulmama­lıdır. Çünkü birlikte yaşamanın yolu dışlayıcı politikala­rdan değil, demokrasid­en geçer!

*Burada yanlış bir şekilde ‘komünizm’ olarak adlandırıl­an, SSCB’NIN başını çektiği ‘sosyalist blok’tu.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye