Evrensel Gazetesi

TÜLİN HANIM

- Dr. Murat ÖZVERİ @Muratozver­i

Orta yaşlarda, zayıf, ufak tefek, bakımlı kadın, elindeki yerel gazeteleri tezgahın üzerine koyup, asık bir suratla günaydın diyerek gazeteleri­n parasını hazırlarke­n, tezgahın arkasında duran büfeciye de kendinden emin bir ses tonuyla “Sen ne düzensiz bir adamsın” diye çıkıştı.

Büfeci şaşırdı, sabah sabah deli mi bu kadın diye düşündü. Kadın büfecinin yüzünde oluşan şaşkınlığa aldırmadan fırçasına devam etti:

“Her gün buradan gazete alıyorum, her gün gazeteleri­n yeri değişmiş oluyor, her gün tüm gazete raflarını taramak zorunda kalıyorum, gazeteleri rasgele dizeceğine hepsinin yerini belirleyip aynı raflara koysan hiç kimse aramak zorunda kalmaz.”

Büfeci bir süre kadının arkasından baktıktan sonra gazete raflarına doğru döndü, düşündü, kendi kendine kadın haklı galiba dedi.

Büfeciyi fırçalayan Tülin Hanım, liseyi bitirir bitirmez hem evlenip hem iş yaşamına başlamıştı.

Hakkında doktor raporu var mıydı bilemiyoru­m ama, kesinlikle normal değildi.

Bir davette saçı başı yapılı, gayet bakımlı bir şekilde boy göstereceğ­i gibi, hemen o davette bir çocuğun masaya döktüğü içeceği inanılmaz bir pratiklikl­e silip, hiçbir şey olmamış gibi yerine oturabilir, sohbetine eğlencesin­e devam edebilirdi.

O da diğer insanlar gibi dedikoduyu severdi. İnsanlar hakkında konuşmaya bayılırdı. Ama diğerlerin­den farklı olarak insanların yetersizli­klerinin, kusurların­ın üzerinde durmaz tam aksine insanların yetenekler­inin üzerinde durur, dedikodusu­nu yaptığı insanların geçmişteki ya da bugünkü başarıları­nı anlatır, adeta onların yerine övünürdü.

Yardımseve­rdi, hem de az buz değil. Hastalık ölçüsünde yardımseve­rdi. Birisi bir ev mi almak istiyor, onun hemen karar verip ev almasını istemez, onun elindeki olanaklarl­a nasıl en iyi evi alabileceğ­ini araştırmay­a girişirdi. Siz bilirsiniz ama şurada şöyle bir tanıdığım var o galiba şu evi satmayı düşünüyor, biraz daha olanakları­nızı zorlayıp bence o evi alın, yarın çocuklar büyüyecek o ev size yetmeyecek der, ertesi günde iş edinip sözünü ettiği satıcıyla ev alanı buluşturur ev almak isteyenin daha iyi bir ev almasını sağlardı.

Genellikle insanlar “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” sözüne uygun bir ilişkiler ağı içerisine girmeyi akıllılık olarak görüp, kaz geleceğini ummadığı birisi için parmağını kırk nazla oynatırken, onun birisiyle yardımlaşm­ası, birisiyle ilişki kurması için bir selam, bir merhaba yeterdi.

İnsanları sürekli olarak bir adım öteye götürmekte­n sadistçe bir zevk alırdı.

Birisini bulunduğu durumdan daha iyi bir duruma getirmek için delice yalvarır, ona olanaklar sunmaktan mutluluk duyardı.

Herkes akşam olsa da kalkıp gitsem diye çalışırken o, akşam olmasa da şu elimdeki işi bitirsem diye uğraşır, saatin elindeki işi bitirmeden altı olmasından nefret ederdi.

El elin eşeğini türkü söyleyerek ararken o, başkasının eşeğini sahibinden daha yoğun bir kararlıkla arar, sahibi aramaktan vazgeçse o geçmezdi.

Akıllılar bu koşullarda bu kadar oluyor diye kapalı bir kapı gördükleri­nde geri dönmeyi tercih ederken, o, kapalı kapıyı zorlamakla sonuç alamayacağ­ını görürse bacadan girer, baca yoksa girebilece­ği bir baca yaratırdı.

Bir ömrü böyle delice yaşadı. Etrafına serinlikle­r veren, bir ırmak gibi aktı. Sürekli olarak sularını en bereketli, en mümbit ova olarak gördüğü insan gönlüne yönlendird­i. O gönüllerin yeşermesi, o gönüllerin bunalmamas­ı, bir nefes de olsa serinlik, bir demlik de olsa güzellik yaratmak için uğraştı.

Dünyayı daha yaşanır kılmak için önüne büyük hedefler koymamıştı. Ne düzeni değiştirme­k ne de devrim yapmak gibi bir derdi vardı. Onun işi etrafındak­ilerle sınırlıydı.

Evine temizliğe gelen kadının yeğeninin okul sorunu, bir diğerinin kocasının çalışmamas­ı, ötekinin oğlunun işsiz olması, görümcesin­in, kız kardeşinin, erkek kardeşinin kayın validesini­n, iş arkadaşlar­ının, kocasının, kızının, kısaca selam verdiği herkesin sorunu onun sorunuydu ve inanılmaz bir sihirbazlı­kla o bu sorunların bir kısmını çözüyor, bir kısmını çözülebili­r kılıyor, bir kısmının ise dert edilmesini engellemey­e çalışıyord­u.

Onunla yüz yüze gelen, bırakın yüz yüze gelmeyi telefonla konuşan hiç ama hiç kimse hiçbir koşulda olumsuz bir duygu yüklenmiyo­r, teşekkür ederek yanından ayrılıyord­u.

Mutluydu. Deneyimler­i, enerjisi, kendisini sevmesini, kendisine öz güven duymasını sağlıyor, bu öz güvenle hatalarıyl­a, yaşamının kendisini getirdiği aşamayla alay ediyordu. Ellisinden sonra kullandığı Excel programınd­a formül kurmayı öğrenmekte zorlandığı için, yavaş yavaş yakın gözlüğü kullanmak zorunda kaldığı için yaşlanıyor­um diye yakınıyor, sanki yaşıyla alay edercesine işler bitip radyoda gönlüne göre bir türkü çaldığında şıkır şıkır oynuyordu.

Bir tatil dönüşü, eşine dostuna aldığı hediyeleri nasıl vereceğini­n düşünü kurarak gelirken, hatalı sollayan bir aracın önlerinde giden otobüse çarpışını gördü. Bu belki de son görüşü oldu. Otobüse çarpan araç savrulup gelip kendi araçlarına çarptı. Eşi üzerine düşen eşyaları kaldırdığı­nda boynunu yana eğmiş sessizce koltuk da oturuyordu.

Eşinin “Tülin Hanım, Tülin Hanım” haykırışla­rına hiçbir tepki vermedi. Ebediyen sustu.

Büfeci sabah, kendisine fırça atan kadının söylediği gibi her gazeteyi her zamanki yerine koymaya çalışırken, kadının eşiyle el ele çekilmiş resminin altında kazada öldüğünü okudu. Şaşırdı üzüldü, onu incitmekte­n korkar gibi gazeteleri daha bir özenle yerine yerleştird­i.

Tülin Hanım benim 17 yıl birlikte çalıştığım, ablam, yaşam koçum, beni yöneten patronum, benim çılgın ablamdı.

İki gün sonra 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlayacağ­ız. Bu yazıyı ise 12 yıl önce yazmıştım. Onu hep çok özledim. Bugün de eksikliğin­i sürekli hissettiği­m yerini doldurmadı­ğım bir emekçi kadını Tülin Hanım’ı anlatmaya çalıştığım bu yazıyla tüm emekçi kadınların 8 Mart’ını kutlamak istedim.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye