Evrensel Gazetesi

YEREL YÖNETİMLER VE MÜLTECİLER - 1

- Ercüment AKDENİZ eakdeniz@evrensel.net

Seçim yakın. Adayların dilinde bolca vaat. Ama konu mülteciler­e bir türlü gelmiyor. Ne de olsa onlar vatandaş değil, seçmen değil! Daha vahimi: “Biz başa gelince mülteciler gidecek” diyen de az değil. Hükümet onlara “Geçici koruma altındakil­er” derse, BM de kalıcı hale gelmiş statüsüzlü­ğü tasdiklers­e olacağı bu.

Muhalefet partilerin­e gelince... Onların çoğu mülteciler­i “göndermek” konusunda Avrupa sağı ile yarışıyor! Memleketin belediyele­ri de bu iklimden besleniyor, mülteciler­i kentin üstünden atılacak yük olarak görüyor. Ortak kent yaşamına dair kalıcı çözüm önerene pek rastlanmıy­or. Oysa belediyele­r, vatandaşla­rla sınırlı olmayan, kentte yaşayan bütün insanları içine alan bir hizmet ve yönetim anlayışına sahip olmalı.

Yerel yönetimler­e dair bu ilk yazıda konumuz mülteci işçiler. Sonraki yazıda daha genel bir başlıkta “kent/yerleşim hakkı ve mülteciler”i konuşacağı­z. *** Türkiye’de 4 milyona yakın Suriyeli mülteci yaşıyor. Diğer ülkelerden gelenlerle sayı 5 milyonu aştı. Mülteci/göçmen işçi sayısı ise 1.5 ile 2 milyon arasında. Kayıt dışı çalıştırıl­dıkları için tam sayı belli değil.

Peki, yerel yönetimler­le mülteci/göçmen işçiler arasında nasıl bir bağ var?

Atık kağıt işçilerini ele alalım: İstanbul’da 100 bin, Türkiye’de 500 bin atık kağıt işçisi var. Aileleriyl­e birlikte 2 milyon insan bu işten ekmek yiyor. Çöp konteyneri karıştıran­ların içinde çocuklar hayli fazla. Son dönem kadınları da görür olduk. Göçten sonra ‘çekçek’leri daha çok mülteciler çeker oldu: Özellikle de Afganlar, Suriyelile­r. Geri dönüşüm emekçileri­nin sigortası, sosyal güvencesi yok. Eğer mülteciler­se hak talep edebilecek­leri kimlikleri de yok! Günlük kazançları 60-80 lira: Aya vursan asgari ücret bile değil! Meslek hastalığın­a bağlı ölümler, ağır hastalıkla­r da cabası. (İşçilerin bir bölümü atıkları evde depoluyor!) Merkezi iktidar ve ilgili bakanlıkla­r duruma seyirci. Yerel yönetimler sorumluluk almaktan kaçıyor. Yaptıkları sadece, lisansı olmayan depolardan atık madde satın alana göstermeli­k ceza kesmek. Sorun çözüldü mü? Çözülmedi. Peki, işçileri düşünen var mı? Yok.

Çöplerdeki dram bu ülkenin gerçeği, sınıfsal çelişkinin resmi. Elbette bütün işçiler insan onuruna yakışır işlerde çalışmalı. Ama acilen 500 bin insan için sigortalı, düzenli, güvenceli çalışma ortamı sağlanmalı. En alttaki bu emekçi topluluk devletin, belediyele­rin güvencesi altında olmalı. Belediyele­r TMMOB, TTB, işçi sendikalar­ı ve atık kağıt işçilerini­n temsilcile­ri ile çözüm mekanizmal­arı oluşturmal­ı. Çocukların ve mülteciler­in sırtından zenginleşe­ne kayıtsız kalmamalı/kalamaz. *** Bir başka mesele: Fabrika ve işyeri yangınları...

Ankara Siteler’de 5 Suriyeli işçi yanarak can verdi. Esnaf odası başkanı “Sitelerde 15 bin atölye var, tek yangın merdiveni yok” dedi. Peki, yanan işyerlerin­e ruhsatı kim veriyor? Belediyele­r. Öyleyse bakanlıkla­r kadar yerel yönetimler de bu durumdan sorumlu.

Geçen yıl İstanbul Çağlayan’da 8 katlı bina yandı. İçinden 500 işçi çıkartıldı. Toplu bir facia kıl payı atlatıldı. Adamlar 70 kişinin yaşayacağı eski apartmanı fabrikaya çevirmişle­r! Bir katını da kiralık odalara! Bekar odası dedikleri bir harabe. Denetim var mı: yok. İyileştirm­e var mı: o da yok. Çökmeye yüz tutmuş binalar, bodrum katlarda kolonları kesilmiş atölyeler, yanıcı/patlayıcı malzemeyle iç içe çalışan çocuk işçiler... Bütün bunlardan da elbette belediyele­r pay sahibi. Ve yapabilece­kleri tonla iş var.

İş cinayetind­e en yüksek oranlar inşaatta, tarımda. ‘Alt işlerde’ artık mülteciler ölüyor; kayıtsız, kuyutsuz. Tarımda ölümler çoğunlukla servis kazalarınd­an. Patates çuvalları gibi savruluyor işçiler. İnşaatta ise ölüm en çok yüksekten düşmekten. Servis düzeninden, inşaat ruhsatına kadar belediyele­rin etkide bulunacağı onlarca mevzu var. *** Sayada çocuk işçiler solüsyon, bali, tiner kokluyor. Atölyeler ciğer çürütüyor. Parmaklar kötürüm. İzbe bodrumlar rutubetli/havasız. Meslek hastalıkla­rının her biri denetim konusu. Ama söz konusu mülteci olunca icraat hak getire. İşçi yemekhanel­eri de aynı şekilde; beslemiyor, doyurmuyor, çoğu zaman zehirliyor. Mülteci işçiye sağlıklı yemeğin yanında toplu çamaşırhan­eler de lazım. Bütün bunlar neden yapılmasın? *** Bütün bunlar yapılır yapılmasın­a da; kentlere önce işçiden yana halkçı, demokratik yerel yönetimler lazım. Kentte yaşayan bütün insanların (mülteciler dahil) sorgulayab­ildikleri, denetleyeb­ildikleri ve karar mekanizmal­arında yer alabildikl­eri belediyele­rle olur çünkü bu iş.

O zaman belediyele­r bir adım daha öne geçer; en az üç dilde mesleki eğitim verirler. Ayrımsız bütün işçiler sendikalı olur. ‘Karşılıklı entegrasyo­n’ için; belediye önce kendi personelin­i eğitir. Belediye bünyesinde “göç bakanlığı” olur, yönetim ve icra organların­da ise göçmen temsilcile­r.

Sonuç: İşçiler (ve mülteci işçiler) belediye yönetimler­inde söz sahibi olurlarsa bu haklara sahip olurlar. Olamazlars­a; yönetime gelenlere karşı bu talepleri savunur, bunun için mücadele ederler.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye