HABERİN İÇİNDEN
yalan yayma makinesi olarak politize edilmiş medyaya servis edilerek yayılıyor. Bunun en açık örneğini 28 Şubatçılar “andıç” (yalanın andıçlı hali) ilkelerine bağlamışlardı.
Son günlerde yalanın bu örgütlenmiş halinin en yeni örneğini Demirören Grubu medyada (Hürriyet, Posta ve CNN), “Yukarıdan paket halinde gönderilip, yazı işlerinin denetiminden bile geçemeden servis edilen” yalan bir haberde gördük! HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin “Millet İttifakı adayları kazanırsa Ankara’yı İstanbul’u biz yöneteceğiz” dediğini iddia eden yalan haber, (Haberin yalan olduğu açıklamalarına karşın) iki gün boyunca ısrarla gündemde tutuldu ve Cumhur İttifakı sözcüleri tarafından kullanıldı.
BİRKAÇ SAATLİK ÖMÜRLÜ YALANLAR!
Bir başka örneği İçişleri Bakanının açıklamalarında gördük.
İçişleri Bakanı Soylu, “İran’la PKK’YE karşı ortak operasyon başlatıldığını” iddia etti. Ama İranlı yetkililer bunu hemen yalanladı. Ama yalanlamanın üstünden bir gün geçtikten sonra bile Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İran’la ortak operasyonlar devam edecek” açıklamasını yapmayı sürdürüyordu.
Bir başka örnek de, Cumhurbaşkanının, katıldığı bir TV programında SP için söylediği sözlerdi: “Sp’nin dörtlü çetenin bir unsuru olduğu”nun bir kanıtı olarak gösterdiği “Sp’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayının olmadığı” biçimindeki iddiasından söz ediyoruz. SP yöneticileri bu iddiayı birkaç saat içinde yalanladılar ama bu açıklamalar ne Erdoğan ne AKP tarafından umursandı!
Kısacası, “Uzmanların hazırlayıp servis ettiği” “andaçlı yalan” ya da birkaç saatliğine söylenmiş ama sistemli biçimde hazırlanmış yalanlar silsilesiyle siyasi gündemin maniple edilmesi, AKP ve Cumhur İttifakının “örgütlenmiş yalan”da geldiği yeri göstermektedir.
YALANIN SOSU HAMASET!
Sermaye siyasetçilerinin sözlerine inandırıcılık,
Bu tablo; her şeyden önce ilerici demokrat güçlere yalanları teşhir etme görevi vermektedir. Yani örgütlü yalana karşı örgütlü, sitemli ve yaygın bir teşhir faaliyeti yükümlülüğünü getirmektedir.
Elbette ki seçimin, özellikle de ‘Cumhur İttifakı’ için işlerin istedikleri gibi gitmemesi üstünden yükseltilen ve artık ‘Millet İttifakının Ankara Adayı Mansur Yavaş’ın da “kayyım”la sindirilmesine gelen hararet ve meydanlardaki, “havuz medyası”ndaki yalan ve hamaset dozunun olağanüstü artmış olması, içinden geçilen sürecin pek çok özelliğini göstermektedir.
Bu gidişatın sonunda Türkiye halklarını, emekçilerini daha fazla baskı, daha fazlı ceza, daha fazla sömürü beklediğini şimdiden söyleyebiliriz. Bu yüzden de ülkemizin emek ve demokrasi güçleri, “tek adam rejimi”ne karşı mücadelede hesaplarını bu duruma göre yapmak durumundadırlar.