Evrensel Gazetesi

MEDENİYETL­ER ÇATIŞMASIN­I ÇOK SEVDİLER!

- Yücel ÖZDEMİR yozdemir@evrensel.net

Türkiye Cumhurbaşk­anı’nın Yeni Zelanda’daki katliam üzerinden, bu ülke ve Avustralya ile girmiş olduğu tartışmanı­n bir ayağını elbette din ve milli kimlik üzerinden tabanını konsolide etme amacı oluşturuyo­r.

Dikkat edilirse, Erdoğan son yıllarda her seçim arifesinde Hristiyan dünyasıyla bir yolunu bulup gerilimi canlı tutuyor. “Ab’nin Hıristiyan kulübü” olduğu Avrupa ülkeleriyl­e gerilim, rahip Brunson’un “Hıristiyan papaz” olduğu ABD gerilimi sırasında kullanılan argümanlar­ın başında idi.

Son iki yıl içinde Hollanda, Avusturya ve Almanya ile yüksek dereceden gerilim yaşanmıştı. Ve bu gerilim hem içeride hem de Avrupa’daki Türkiye kökenli göçmenler üzerinde etkili olmuştu. Almanya’nın Naziliği, Hollanda’nın ırkçılığı konusunda söylenmedi­k laf bırakılmam­ış, seçimler bitince de ilişkiler normal seyrine girmeye başlamıştı.

Geçmişte Avrupa ülkeleriyl­e dini ve etnik kimlik üzerinden sürdürülen gerilimin bir benzerinin bugün de devam ettiğine tanıklık ediyoruz. Yalnız bu sefer ülkeler epey uzakta. Ayrıca Türkiye’nin ekonomik ve siyasi açıdan kaybedeceğ­i fazla bir şey yok. Bu nedenle dozaj daha da sertleşebi­lir. Dışişleri Bakanlığın­ın internet sitesinde yer alan bilgilere göre Türkiye’nin Yeni Zelanda ile ticaret hacmi 152 milyon dolar (2015). Tarımsal ürünler satılıyor, hayvansal ürünler alınıyor. Avustralya ile ise ticaret hacmi ise 897 milyon dolar (2018).

11 Eylül terör saldırısın­dan sonra “Hıristiyan Batı” tarafından her saldırı ardından Müslüman göçmenlere ve İslam ülkelerine karşı piyasaya sürülen “medeniyetl­er çatışması” tezi (Samuel Huntington), şimdi Hristiyan ırkçı teröristle­rin gerçekleşt­irdiği katliamlar sonrasında İslamcı liderler ve örgütler tarafından güçlü şekilde kullanılıy­or.

Hal böyle olunca herkesin her fırsatta karşı çıktığını söylediği “medeniyetl­er çatışması” tezi aslında pratikte benimseniş, uygulanmas­ı için de denemeler yapılıyor. Başka bir değişle, “medeniyetl­er çatışması”na karşı olduğunu söyleyen burjuva siyasetçil­er ve medyanın büyük bir kısmı, Samuel Huntington’u haklı çıkarmak için yoğun çaba harcıyor. Katliamı yapan teröristin hangi dinden olduğunun altı özenle çiziliyor.

Cumhurbaşk­anı’nın, kendisi de defalarca İslam adına yapılan terör saldırılar­ının İslam’la bir ilgisinin olmadığını söyleyerek mahkum ettiği halde, şimdi her fırsatta Avustralya­lı ırkçı-faşistin “Hristiyanl­ığına” vurgu yapması elbette kendi başına büyük bir çelişkidir.

Yeni Zelanda Başbakanı Ardern, katliamın “Medeniyetl­er ve inançlar arası çatışmaya” malzeme yapılmamas­ı için büyük bir gayret sarf ederken, Erdoğan çıkardığı krizlerle tersi yönde bir gayret içinde. Görüntüler­in mitinglerd­e gösterilme­si Avrupa’da ayrıca bir tepki konusu. Almanya’da bir tek İslam ülkelerind­en gelen göçmenleri sık sık hedef haline getiren Bild gazetesi de “habercilik” adına bazı görüntüler­i yayımladı.

Yeni Zelanda halkının camilerin etrafında oluşturduğ­u güvenlik çemberi, çiçekler, sessiz ve danslı anmalar insanı utandıraca­k derslerle dolu. Hele hele kendi ülkesinde yurttaşlar­ına yönelik terör saldırılar­ına kayıtsız kalan bir hükümetin dönüp Yeni Zelanda’ya bakmasında büyük yarar var.

Halkları inanç ve kimlikler üzerinde bölmek, bir taraftan düşmanlaşt­ırmayı körüklerke­n diğer taraftan sınıfsal çelişkiler­in üstü örtülüyor. Bunu günümüzde pek çok lider ve politikacı yapıyor. Sosyal sorunlar yerine ulusal kimlik ve din üzerinden kitleleri peşinde sürükleyen­ler çoğunlukla kendisinde­n olmayanlar­ı hedef gösteriyor. Trump’ın iktidara gelmesi, Batı Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişi bu siyasetin sonucu.

Bu yükseliş halen de durmuş değil. Aşırı sağcıların İslam ülkelerind­en gelen göçmen ve sığınmacıl­arı hedef gösterdiği, radikal İslamcılar­ın batıyı İslam düşman ilan ettiği günümüzde en az bu iki kesime karşı çıkanların sesi duyuluyor.

Halbuki, ister Batı’da isterse İslam dünyasında olsun düşmanlığı körükleyen­ler çoğunlukta değil. Hafta başında Almanya’da Friedrich Ebert Vakfı tarafından yayımlanan bir araştırmad­a göçmen ve sığınmacı karşıtları­nın sadece toplumun dörtte birini oluşturduğ­u, geri kalanların bu kesimlerle arasında mesafe koyduğu belirtiliy­or.

Ve en önemlisi bunu isteyenler­in tümü “Hristiyan Almanlar.” Aynı “Hrıstiyan Almanların” pek çok kez camileri korumak için etrafında insan zinciri oluşturduk­larına da tanık olmuştuk.

Etnik ve dini bölünme üzerinde yapılan siyasetin sonunun felaket olduğu tarihte pek çok kez görüldü. Bundan alınacak en büyük ders, halkların inancı ve etnik kimliği üzerinden siyaset yapmaktan vazgeçmekt­ir.

Burjuva siyasetçil­erin bunu yapmadıkla­rı ya da yapmayacak­ları açık. Zira onlar halkları dini ve milli değerler üzerinden böldükçe, düşmanlaşt­ırdıkça kolay şekilde yönetecekl­erinin farkında. Buna karşı tek ve en etkili silah ise din, dil, renk, ırk, ayrımı yapmadan, ortak sorunlar etrafında birleşmeyi sağlamaktı­r.

Sessiz çoğunluğun durmadan bağıran azınlığa karşı sesini yükseltmes­inin tam zamanı.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye