Özyalçıner’le Karagümrük ve Cağaloğlu sokaklarında
Gazeteciler Cemiyetinde buluştuk. Beni beklerken dolaptan bir hikaye kitabı almış okuyordu. Biraz konuşup aşağı indik, İstanbul Erkek Lisesinin kapısında durduk. Okulunu anlatmaya başladı. O günlere döndü heyecanlandı birkaç fotoğraf çektim hem içerideki hem dışarıdaki kapılarda. Sonra eski Cumhuriyet gazetesine doğru yürüdük. 1934 yılanda doğan Adnan Özyalçıner, İstanbul Erkek Lisesini bitirmiş bir süre Türk dili ve edebiyatı fakültesinde okumuş 1959 yılında Cumhuriyet gazetesine düzeltmen olarak girmiş. İşte oraya 25 yıl gidip geldiği Cumhuriyet gazetesine gidiyorduk. Binaya baktı köşkün yıkıldığına çok üzüldü. Oradan döndük.
CAĞALOĞLU YOKUŞU
Cağaloğlu Yokuşu’nu inmeye başladık. Geçmişi bu sokaktan çıkan insanları anlatıyordu. Bir tarih gelip geçiyordu dilinden. Cemal Nadir Sokak’ta durdu sonra Akşam gazetesini buldu. Han olmuş önünde durduk sonra yokuştan aşağı indik. İnkilap Kitapevi’nin önünde durduk bir süre o hanlardaki dergileri gazeteleri ve matbaaları anlattı.
O İKİLİYİ HİÇ UNUTMAMIŞTIM
Kemaliye’den İstanbul’a geldiğimde benim de yaşamım Cağaloğlu’da geçiyordu. Onları hep görüyordum. Adnan Özyalçıner ve Sennur Sezer… Hiç ayrı görmedim ikisini de. Yazko’da Hürriyet Gösteri’de, etkinliklerde hep birlikteydiler. Adan Ağabeyin hikayelerini, Sennur Sezer’in şiirlerini bilirdim. Arkalarından hep hayranlıkla bakardım. Kadköy’de Enver Gökçe’nin anıldığı bir törende beraber olduk. Orada ben gösteri yaptım onlar da konuşmacıydılar. Marif Kitaphanesine geçip yokuştan aşağı giderken o anılar geçiyordu gözlerimin önünden. Tramvaya doğru yürüyorduk o anlatıyordu, 1967 yılında evlenmiş Sennur Sezer’le. Ahmet Emre ve Ayşe Bengi adlı iki çocuğu var, Sennur Sezer 2015 yılında vefat etmiş.
KARAGÜMRÜK SOKAKLARI
Karagümrük’e gittik nasıl heyecanlandı anlatamam… Nedense önce Karagümrük pazarını görmek istedi. Oradan tarihi mekanların arasından Edirnekapı’ya gittik.
Sarayağa Caddesi’ni gezdik, Üçbaş Mescidi’nin minaresini gösterdi fotoğraflarını çektim. Mimar Sinan’ın ilk eserlerindenmiş. Bir tek minaresi kalmış. O sokaklarda heyecanlandı, anılarını anlattı. Zaman zaman edebiyata döndük. İlk öyküsünün yayımlandığı Demet dergisinin bir sayı yayımlandığını ve kapandığını... Mavi, Seçilmiş Hikayeler, Yeditepe dergilerinde yayımlanan öykülerini anlattı. Merter’e eve doğru yola çıktık.
EV BİR KÜTÜPHANE
Kapıdan girince yığın yığın kitaplar karşıladı bizi bir de Müzisyen Oğlu Ahmet Emre… Ve orada duygulandığım fotoğrafı çektim. Cağaloğlu’da hayran hayran seyrettiğim çift bu kez kitapların önünde buluştu. Birisi ayakta duruyordu diğeri kitapların üzerine asılı bir fotoğraftı. Sennur Sezer’in fotoğrafları önünde Adan ağabeyin fotoğrafını çekerken gerçekten çok duygulandım. Yaşar Kemal Sennur Sezer’e demiş ki, “Sen bu ülkenin en iyi hikayecilerinden birisi ile evlendin”
Adnan ağabeyin masasında kitaplarının önünde, dinlendiği koltukta, fotoğraflarını çektim. Geçmişe döndük. Cumhuriyet’te geçen günleri ve diğer yazarları anlattı. Nadir Nadi Arap harfleriyle yazarmış, Adnan ağabey eski Türkçe bildiği için onun yazılarını düzeltirmiş. Bir tarihi şahsiyeti önemli bir yazarı daha dinlemiştim.
İYİ Kİ GELDİM GÖRDÜM
Yorulmuştum çantamı sırtladım Adnan ağabeye veda ettim eve dönerken kendi kendime mırıldandım: “Bir başıma hiçbir destek olmadan bu projeye iyi ki başlamışım. İyi ki geldim gördüm Adnan ağabeyi dinledim.” Yüreğime yine o garip heyecan yapıştı. Çünkü programda yeni bir yazarım var onunla buluşacağım.
Çünkü çarşamba günü Adnan ağabeyin oğlu Ahmet Emre’nin besteleri eşliğinde onun fotoğraflarını göstereceğim. Onu sahneye davet edip konuşacağım. Kim bilir neler neler anlatacak. Tarihi şahsiyeti, bir bilgeyi toplumla buluşturacağım. Daha ne olsun.