‘YAŞAMA HAKKINI SAVUNMAK LAZIM’
TECRİDE karşı süren açlık grevleri var, hükümetin sessizliği sürüyor. Neler diyeceksiniz?
Toplumun bir bütün olarak yaşama hakkına sahip çıkması lazım. Demokratik bir refleks diyorum, farklı bir şekilde söylemiyorum. Bazıları yanlış kullanıyor. Demokratik tepkilerini ortaya koymalılar. Ülkede aydınlar var, sanatçılar var, sosyalistler var, Marksistler var, vicdan sahibi insanlar var. Açlık grevindekilerin durumu her geçen gün ağırlaşıyor. Leyla Güven’in durumu ortada. Şimdi yaşama hakkını savunmak lazım, yaşama hakkını savunmak için devreye girmek gerekiyor ama maalesef bir sessizlik var. Bizim yaptığımız çalışmalar var fakat ambargo var, kontrol altına alınmış bir basın var. Ölümlerin önüne geçmek için hepimize vicdani bir sorumluluk düşüyor. Ne yapabiliriz bu konuda? Zaman zaman ben de iktidar partisinden ana muhalefete kadar, ölümlerin önüne geçelim diye bazı görüşmeler yaptım. Özellikle Adalet Bakanlığına tekrar çağrı yapıyorum: Tecridin kaldırılması gerekir çünkü hukukçuların da ifade ettiği gibi, tecrit hukuksuzdur.
Başından beri hep şunu ifade ettik: Biz, tüm halkların demokratik ortak bir değerde buluşmasının mücadelesini veriyoruz. Biz Türkiye’de demokratik bir cumhuriyetin mücadelesini veriyoruz, adil eşit bir yönetim anlayışındayız. İnkara dayalı olmayan bir anlayışın gerçekleşmesini istiyoruz. Burada sorun halklar sorunu değil. Kürtlerle Türklerin hiçbir sorunu yok, başka halklarla hiçbir sorunu yok. Burada durumu adalet, eşitlik ve özgürlük mücadelesi olarak değerlendirmek lazım. Bunu, özellikle toplumun apolitik kesimlerine başka türlü yansıtarak “Bunlar bölücü, ülkeyi bölmek istiyorlar” diye sundular. Türk halkı, Kürt halkının düşmanı değil. Geçmişte bir Türk bir yere gittiği zaman komşusu olan Kürt’e evini teslim ederdi. Bir güven var halklar arasında ama siyasetçilerde geleceğimizi karartacak bir anlayışın hakim olduğunu görüyoruz.