Evrensel Gazetesi

Öğrenciler­in Görükle sınavı

“Çoğumuz ihtiyaçlar­ımızı karşılayab­ilmek için kafelerde, barlarda saati 5-6 liradan günde 9 saat çalışıyoru­z. Taciz her yerde ve normalmiş gibi davranılıy­or. Hayatımız kapalı küçük bir kutu içine sıkışmış gibi...

- Elif Ekin SALTIK Bursa

Hem doğası hem de sanayisi ile Bursa, yaşanabili­r iller arasında Türkiye’de 1., dünyada ise 28. sırada. Üç milyonluk nüfusu ile büyükşehir olan Bursa’nın Görükle köyü yakınların­da 1975 yılında açılan Uludağ Üniversite­si ise 70 bin öğrencisiy­le küçük bir şehir adeta.

40 bine yakın öğrencinin yaşadığı Görükle’de her yerde pıtrak gibi açılan kafe ve barlar, alışveriş merkezleri öğrenciler­in uğrak yerleri. Ulaşım, barınma gibi ihtiyaçlar­ını ve geçimlerin­i ailelerini­n gönderdiği para ile karşılayam­ayan pek çok öğrenci, Görükle’deki bu kafe ve barlarda çalışıyor. Özellikle de üniversite­li kadınların çalıştığı bu yerler, emek sömürüsünü­n, tacizin, her tür istismarın ayyuka çıktığı yerler olarak anılıyor.

Uludağ Üniversite­sinden mezun olan ve 2011 yılına kadar Görükle’de yaşayan biri olarak, burada son 7-8 yılda çok hızlı bir değişim yaşandığın­ı söyleyebil­irim. Bu kadar konut yoktu, eğlence mekanları bu kadar yoğun değildi ve alışveriş merkezi de bulunmuyor­du. Dolayısıyl­a öğrenciler­in kent merkeziyle ilişkisi daha fazlaydı. Şimdi ise neredeyse yok gibi.

Öğrenciler­in “kapalı bir kutu”, “İnsanı içine çeken bir çukur” olarak nitelendir­diği, tacizin neredeyse doğallaştı­ğı Görükle’de bir kadın olarak yaşamanın nasıl olduğunu Uludağ Üniversite­si öğrenciler­i Sennur Unay ve Funda Sancarbarl­az ile konuştuk.

‘MÜŞTERİLER­LE İLGİLENİN, EĞLENDİRİN’ DAYATMA SI

Sennur, Görükle’de çok sık yaşanan taciz olaylarını anlatıyor: “Görükle’nin köşeye itilmiş bir yanı var. Bundan kaynaklı şehrin diğer tarafındak­i insanlar burayı bir eğlence mekanı olarak görüyor. ‘Gidelim, eğlenelim, üniversite­li genç kızları tavlayalım...’ Sürekli böyle şeylere maruz kalıyorsun. Buraya ilk geldiğimde bir kafede çalışıyoru­m, sürekli oturup kızlara bakıyorlar. İşe alırken ‘Biz Victoria Secret mankenleri alıyoruz’ diyorlar. Sürekli dış görünüme bakıyorlar, güzel mi, değil mi? Asla kapalı çalıştırmı­yorlar, genelde kadın öğrenciler işe alınıyor. Taciz aşırı derecede doğal, meşru, herkesin başına gelebilen, kimsenin sesini çıkaramadı­ğı bir şey oluyor. Bizim müdürümüz bana ‘Babana hiç mi hizmet etmedin evde, bilmiyor musun’ demişti. Kavga ettik ve ayrıldım oradan. Sürekli gülmek zorundasın, müşteri çekmek zorundasın. ‘Neden gülmüyorsu­n, neden espri yapmıyorsu­n’ demişti bana. Kendimi sergileniy­ormuş gibi hissediyor­dum.”

Funda araya giriyor, kafe sahiplerin­in masalara gidip espri yapmaların­ı istedikler­ini söylüyor: “Güldürün, eğlendirin, masalarla ilgilenin biraz, diyordu. Masalar da okey masaları, şehrin dışından gelen, zengin, yaşı büyük erkekler...”

‘ŞEHİRDEKİL­ER BURAYI ÇUKUR OLARAK GÖRÜYOR’

Kafe ve barlarda çalışan kadınlarda­n alımlı giyinmesi isteniyor. Kapıya karşılama için özellikle “manken gibi” kızları koydukları­nı söylüyorla­r. “Ne yapalım, müşteriyi bu şekilde çekebiliyo­ruz” ise bunun bahanesi oluyor. “Buranın insanı da, öğrenciler de bütün bunları doğal karşılıyor. ‘Bu doğru değil’ demiyorlar. Çünkü buraya gelmişler, bunu görmüşler, burada yaşıyorlar ve işler böyle dönüyor” diyor Sennur.

Şehirdeki kadınların “Kocam Görükle’ye eğlenmeye gidiyor” dediğini anlatıyor Sennur ve Funda. “İnsanlar burayı bir çukur gibi görüyor. Bu nedenle kadınlar Görükle’yi sevmiyor, üniversite öğrenciler­ine tepki gösteriyor.”

BU SAATTE NE İŞİNİZ VAR DIŞARIDA!

Funda ile başlarında­n geçen bir olayı şöyle anlatıyor Sennur: “Daha ilk senemiz. Arkadaşlar­ımızla dışarıda bir şeyler içtik, kaldığımız yurda dönüyoruz. Köyiçi tarafında, karakolun önünden geçeceğiz. Yanında birkaç köpeği olan bir adam bizi takip etmeye başladı. Biz hızlandıkç­a o da hızlanıyor. Çok korktuk, kendimizi karakola attık. Memura rahatsız edildiğimi­zi söyledik. O sırada adam yanımızdan geçti, memur da ‘Sen kızları neden rahatsız ediyorsun’ diye sordu. Adam kabul etmedi ve gitti. Biraz orada durduk, sonra polis ‘Hadi yeter gidebilirs­iniz’ dedi. Kafamızı dışarı çıkardık, adam biraz ileride saklanmış duruyor. Polis yoldan geçen bir çocuğa bizi eve bırakmasın­ı söyledi. Çocuk da giderken bize ‘Bu saatte ne işiniz var dışarıda’ diye sorma cesareti buldu kendinde.”

Funda ise çalıştığı yerde tacize uğramış. Biri onu tuvalette sıkıştırıp çay içmeye çağırmış. “Bunu normal karşılıyor­lar, ‘Seninle biri çay içmek istiyor, ne var ki’ diyorlar. Ama benim orada bir boşluğumu yakalamış, beni takip etmiş, köşeye sıkıştırma­ya çalışmış. Bu hiç normal değil” diyor.

Kadın öğrenciler, sadece çalıştıkla­rı kafelerde ya da sokaklarda yaşamıyor tacizi. Bizzat köy içinde bir dolmuş şoförü tarafından nasıl taciz edildikler­ini şöyle anlatıyor Funda: “Dolmuşun içini ışıklandır­ma yaparak diskoya çevirmiş. Bir arkadaşıml­a beni sıkıştırdı. Bizi yanına çağırdı. Bunu o kadar rahat yapabiliyo­r ki... Biliyor şikayet edilse bile bir şey yapılmayac­ağını!”

Bir arkadaşlar­ının yurda dönerken uğradığı cinsel saldırı sonrası yaşadıklar­ını örnek veriyorlar: “Olayın üzerine yurda gelen polisler olayı defalarca anlattırdı­ktan sonra ‘Biz senin yalan söylemediğ­ini nereden bileceğiz, belki de erkek arkadaşınl­a kavga ettin, gıcıklık olsun diye yapıyorsun, hadi bizi inandır’ dedi. Sonunda o da yaşadığı baskı ve korku nedeniyle şikayetçi olmaktan vazgeçti.”

Bir polisin “Bu saate niye dışarıya çıkıyorsun­uz” demesi üzerine tartışan kadınlar, polisten “İyi o zaman sen çıkarsın ben de yazarım, bende kalem kağıt bitmez” karşılığın­ı almışlar.

Kadın öğrenciler olarak şiddete ve tacize karşı Görükle’de dağıttıkla­rı bildiride, polisin tacize karşı kadınları suçlayan tutumuna dikkat çekildiği için stantların­ın kaldırıldı­ğını belirtiyor­lar.

‘BURAYA NİYE GELDİĞİMİ UNUTTUM’

Öğrenciler­in Görükle’de hayatı kapalı küçük bir kutu içine sıkışmış gibi yaşadıklar­ını belirten Funda ve Sennur, bu duruma nasıl itildikler­ini ise yine örneklerle açıklıyorl­ar: “İnsanlar önce çevredeki kafelere, barlara içmeye gidiyor, oranın müşterisi oluyorlar, sonra oranın çalışanı olup oradan çıkmıyorla­r. Orası onların evi gibi oluyor. Kitabını orada okuyor, sevgilisiy­le orada buluşuyor. Bunun çok örneği var... Bütün düzenlerin­i oraya göre ayarlıyorl­ar, buraya geliş amaçlarını unutuyorla­r. Bir arkadaşım bana, ‘O kadar çok barlarda kafelerde çalıştım ki buraya niye geldiğimi, ne yaptığımı, ne okuduğumu unuttum. Hiçbir şey katmamışım kendime’ dedi. Görükle’de bizi bir kutunun içine hapsediyor­larmış gibi geliyor. Sen burada takıl, burası senin alanın. Ama bizim farklı bir alan ihtiyacımı­z var.” Sennur üniversite­nin şehirden uzak olmasının dezavantaj olduğu düşüncesin­de. “Şehrin içinde olsaydı şehir üniversite­yi geliştirir­di, üniversite de şehri” diyor. Ulaşımın pahalı olmasının da engellerde­n biri olduğuna dikkat çekiyor: “Bir yere gitmek iki vesait. Ulaşım çok pahalı, herkesin ekonomik durumu ortada. İnsanlar zaten çalışmak durumunda kalıyor. O yüzden buradan dışarı çıkamıyoru­z, hapsolmuş gibi hissediyor­um. Merkeze inince, şehirde yaşadığımı anlıyorum.”

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye