‘DİZELERİ KENDİME SAKLAMAYI SEVİYORUM’
Göndermelerinde, “şiirle” kurulan bağ, özellikle dikkat çekiyor. Öyküleri besleyen, dönüştüren, anlatımı güçlendiren bir öge olarak sürekli karşımıza çıkıyor. Bir defasında, biraz da şaka yollu, “Ben şiir yazamam.” dediğini hatırlıyorum. Sağlam bir şiir okuru var öykülerde. Nedir şiirle olan ilişkin?
Aslında bu soruyu birçok insandan duydum ama sanırım ben gerçekten şiir yazamam. Ne yazık ki kendimde o gücü göremiyorum. Sıkı bir şiir okuyucusuyum diyebiliriz ama o dizeleri kendime saklamayı seviyorum. Şiir biraz da derdini kısa ve kusursuzca anlatma işi. Ben o kadar kısaca anlatamıyor, anlatabilenin derdini büyük bir hazla dizelerinden dinlemeyi seviyorum. Şiirle yoğrulmalı insan ruhu çünkü... Bugün ülkemizde milyonlarca şair var. Böyle diyebiliriz. Milyonlarca şair... Veya şöyle diyelim; kendini şair zanneden milyonlarca insan. Herkes bir şeyler yazmak istiyor, zorunda hissediyor veya güzel yazdığını zannediyor. Belki ben de öykü yazdığımı zannediyorum, kim bilir? Aslında imge kalabalığına boğmadan, ajitasyonun ekmeğini yemeye çalışmadan yazan, “şiirleyen” inanılmaz iyi kalemler var. Fakat acı olan şu ki, bu insanlar işi sulandıran milyonların arasında kayboluyorlar. Berbat şiirler yazan, hatta bilhassa komiğe kaçan öyle çok şair var ki, o kalabalığın arasında asıl iyi dizeleri göremiyoruz. Ben bu yüzden o işi ehillerine bırakmalıyım diye düşünüyorum. Benim şiire dair korkum, onlarla birlikte kaybolmak değil komiğe kaçmak. Şiir üzerine gülünecek bir şey değil. Belki matematiksel, belki felsefi, belki de diğer bilimlerle üzerine uzun uzun düşünülmesi veya yaşantılarla tecrübe edilmesi gereken bir tür. Ben öyküde işin kolayına kaçıyorum belki de. Okuyucumla gece boyu sohbet ediyoruz, birbirimize yaralarımızı gösteriyoruz, sonra o masadan kalkıyoruz, hepsi bu.