AKP BÖLGEDE KAZANDI MI?
1 Mart yerel seçimlerinde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere önemli kayıplar yaşayan Akp’nin bir başarı hikayesine ihtiyacı vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar bu başarı hikayesinin bölgede/kürt illerinde arandığını/aranacağını gösteriyor. Seçim günü gerek İstanbul’da ve gerekse daha sonra Ankara’da yaptığı balkon konuşmasında “Kürt kardeşlerime teşekkür ediyorum” diyen Erdoğan, bölgedeki seçim sonuçlarının “Kürt kardeşlerimizin kendi iradelerini pazarlık masasına sürenlere verdiği çok önemli bir ders” olduğunu söyledi. Acaba gerçekten öyle mi? Bölgedeki sonuçlar, Kürtlerin Akp-erdoğan iktidarının politikalarını desteklediği anlamına mı geliyor?
İlk bakışta 2014 yerel seçimlerinde 102 belediye kazanan BDP/HDP’NIN bu dönem daha kesinleşmemiş olsa da 60-65 civarında belediye kazanmasına bakarak Hdp’nin kaybettiği ve Akp’nin kazandığı söylenebilir. Ancak ortaya çıkan sonuca nedenleriyle birlikte daha yakından bakıldığında, Akp-erdoğan için ortada bir başarı hikayesinin olmadığı görülecektir.
Bölgede ortaya çıkan sonuçla ilgili göz ardı edilmemesi gereken ilk önemli nokta, 2014 seçimlerinin ‘görüşme/çözüm süreci’nin yarattığı olumlu havada ve bu seçimlerin ise ağır baskı koşullarında gerçekleştirilmiş olmasıdır. Dolayısıyla Kürt hareketinin devlet tarafından muhatap alındığı dönemde AKP ve HDP oylarının dengede olduğu, Kürt hareketinin etkisinin görece daha sınırlı olduğu bölgelerde ibre DBP/HDP’YE doğru dönmüşken son 3 yıldaki baskı ve yıkım politikasının böylesi kritik illerde havayı tersine çevirdiği söylenebilir-ki, iktidarın çok kullandığı “Halkın iradesine ipotek koyma” tam da bu politikada karşılığını bulmuştur. Ağrı, Bitlis, Muş gibi kentler böylesi bir dengenin olduğu kentlerin ilk akla gelenleri…
İkinci olarak ‘nüfus mühendisliği’ olarak tanımlayabileceğimiz, yıkım nedeniyle nüfusu ciddi biçimde azalan ve yine ‘güvenlikçi’ politikalar nedeniyle asker-polis-memur sayısının nüfus içinde önemli bir yer tuttuğu küçük ilçelerde Akp’nin kazanmasını sağlamak amacıyla devlet görevlileri ve ailelerinin seçmen kayıtlarının buralara taşınması, buralarda Akp’nin kazanması bakımından önemli bir rol oynadı. Bu politikanın en tipik sonuçlarını büyük bir yıkıma uğrayan Şırnak kent merkezinde, Dersim’in Mazgirt ilçesinde ve Çukurca, Beytüşşebap, Uludere gibi ilçelerde gördük. Dolayısıyla iktidar partisinin böylesi yerlerde ‘nüfus mühendisliği’ ile elde ettiği kimi başarı”ların Kürtleri kendi politikasına kazanmasıyla elde edilmiş bir başarılar olmadığı ortadadır.
Üçüncüsü, ekonomik kriz ve yoksulluğun halkın yaşamında önemli yer tuttuğu bu süreçte kayyımların ve kayyımların olmadığı yerlerde Akp’nin memuru haline gelen vali-kaymakamların İŞKUR başta olmak üzere devletin olanakları üzerinden kurdukları ekonomik çıkar ilişkileri belli düzeylerde etkili oldu.
Bunlara ek olarak Hdp’nin seçim stratejisini sadece belediyeleri kayyımlardan kurtarmak üzere kurmasının ve Kürt hareketinin 1999’dan bu yana süren yerel yönetim anlayışı/deneyimine dair eleştiri ve eksikliklerin ihmal edilmesinin seçim sonuçları üzerinde belirli bir etkisi olduğu da göz ardı edilemez.
Peki, bu tablodan AKP’YE bir başarı hikayesi çıkar mı?
Her şeyden önce Hdp’nin bu zor dönemde nedenlerini kısaca özetlediğimiz kimi kayıplar yaşamış olmasına rağmen geçen dönem kazandığı 3 büyükşehri (Diyarbakır, Van ve Mardin) yeniden kazanmasının önemli bir başarı olduğunu belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla bu sonuçlar üç yılı aşkın bir süredir kesintisizce yürütülen baskı, yasak ve engellemelere rağmen Diyarbakır başta olmak üzere Kürt hareketinin belirgin bir etkisinin olduğu yerlerin hiç birinde iktidarın uyguladığı politikaların halkın ulusal demokratik istem ve mücadele etrafındaki birliğinde bir çözülme yaratmayı başaramadığını gösteriyor.
Durum buyken ve üstelik Kürt hareketinin (Hdp’nin) batıda AKP’YE (tek adam rejimine) kaybettirme stratejisinin başarısı karşısında bölgede, üstelik özel bir politika yürütülerek elde edilmiş bu birkaç küçük kazanımdan ne bir başarı hikayesi çıkarılabilir ve ne de bu küçük kazanımlar Akp-erdoğan iktidarının yarasına merhem olabilir.
Sonuç olarak bölgede uzunca bir süredir devam eden baskı politikalarının ve Kürt hareketinin siyaset yapma koşullarının ortadan kaldırılmasının tek parti tek adam yönetimine belli bir hareket alanı yarattığı ve yine baskı politikalarının, ‘nüfus mühendisliğinin’ ve yoksulluk istismarının belli yerlerde sınırlı etkisinin olduğu söylenebilir. Ancak Kürt hareketinin baskılanması, halkın ulusal demokratik talep ve mücadele etrafındaki birliğini ortadan kaldıramamış ve aksine eğer bir çözülmeden bahsedilecekse son Newroz kutlamalarında ortaya çıktığı gibi, bu çözülme baskı politikalarının artık sonuç alıcı olmaktan çıkmaya başlaması yönündedir. Öyleyse şimdiden söyleyebiliriz ki, Akp-erdoğan iktidarı belki bir süre daha kendini bu “başarı” hikayeleriyle avutabilir ama 31 Mart’ın ortaya çıkardığı sonuçlar bölgede de iktidar ile halk güçleri arsındaki mücadelenin yeni bir evreye girmekte olduğunu haber vermektedir.