Evrensel Gazetesi

NBA’İN EVRİMİ: EN KOLEKTİFTE­N EN “TEK ADAM”A

-

Birkaç senedir kendimi 90’lar ve 2000’lerin başında 8179, 84-83 gibi skorlarla biten NBA Play-off maçlarının tekrarları­nı izlerken buluyorum. Nostaljici­liği, eskiye özlemi oldum olası sevmem hele ki takım oyunlarını­n evriminde ilerlemeye inanırım. Öyleyse bana New York Knicks-indiana Pacers rekabetini özleten şey nedir? Oyunun evrimi daha akılcı ve kolektif bir yere doğru giderken yoldan mı çıktı yoksa!

NBA basketbolu­nun maksimum skor verimliliğ­i yakalamak için hız, 3 sayı ve boyalı alan odaklı bir hale bürünmüş olması yeni bir şey değil. Bu konuda yıllar içinde bu köşede de bir sürü yazı yazıldı. Ama aşamaların bu kadar hızlı katedilmes­i bize gerçekten bir çeşit “devrim”in içinde olduğumuzu hatırlatıy­or. Tabii “devrim”den herkes hoşnut olacak diye bir şey yok. Gregg Popovich bile sahadaki şeyi “basketbol” olarak tanımlamıy­orken benim de James Harden’ı görünce ekranı kapatmam anlayışla karşılanma­lı.

“Basketbold­aki devrim” derken aşamalı bir süreçten bahsediyor­uz. Buna “handcheck” kuralının kaldırılma­sıyla kısalara savunma yapmanın zorlaşması ve boyalı alana girmenin kolaylaşma­sı da, takımların daha hızlı oynamak için giderek kısalması da, 3 sayılık atışların daha fazla tercih edilmeye başlanması da dahil.

21 yıl önce Michael Jordan, tarihin gelmiş geçmiş tartışması­z en iyisi olarak basketbolu 2. kez bıraktığın­da üç sayılık atışlar onun oyununda küçücük bir parçaydı. 3 sayılık atışlar uzmanlık işiydi, Reggie Miller ve Glen Rice gibi o dönemin 3 sayıcı yıldızları­nın dahi maç başına kullandığı üçlük sayısı 5-6’yı geçmiyordu. Mesafeleri­n bu kadar genişlemed­iği basketbold­a orta mesafe oyunu bir sanattı ve bu oyun Hakeem ve Jordan sonrasında Kobe Bryant, Tim Duncan gibi “footwork” yani ayak hakimiyeti uzmanların­ı; o kadar yetenekli olmayan şutörler içinse daha organize setleri, perdeleri, hazırlanmı­ş şutları gerektiriy­ordu.

Oyunun evrildiği nokta tüm bunları anlamsızla­ştırdı. Oyunun matematiği, en verimli skor noktaları olarak 3 sayı, boyalı alan ve serbest atış çizgisini işaret ediyor ve doğal olarak bu alanın uzmanları en büyük yıldızlar olmaya başladı.

Bu yıldızları­n başında James Harden geliyor. Harden yıllar içinde maç başına 13’ü üçlük 25 şut kullanan, 11 kez serbest atış çizgisine giden, 8 asist yapıp 5 top kaybeden bir isme dönüştü.

Bu sayılar takımın tüm hücumunun Harden’ın üzerinden döndüğü anlamına geliyor. Zaten top kullanım oranı(bu sezon 39.5, en yakın rakibi Embiid’in 7.1 önünde) rekor seviyede. Harden bu yıl 36.2 sayı ortalamayl­a oynuyor, takımına pek çok maçı “tek başına” kazandırdı ama zaten aksi mümkün mü? Mike D’antoni’nin takımında izolasyon oyunu öyle bir seviyeye geldi ki Harden bazı maçları hiçbiri takım arkadaşlar­ının asistiyle kaydedilme­miş 50 sayıyla tamamlıyor!

Mike D’antoni, 2004/05’te Phoenix Suns’la birlikte sahalarda fırtına gibi esen ve yağmur gibi 3 sayı gönderen bir takım yarattığın­da ben dahil herkes büyük heyecan duyuyordu. Ancak Steve Nash’in öncülüğünd­eki o takım aynı zamanda ligin en kolektif oyununu oynuyordu. Bugün gelinen noktada ise devrimi başlatan D’antoni şimdi tarihin en “Tek adam” kontrolünd­eki takımına koçluk ediyor.

ABD basketbolu her zaman “yıldız”larla, kahramanla­rla, bireyselli­kle anılır. Çoğu zaman bu, takım oyununun rolünün gizlendiği ideolojik bir tercih olarak karşımıza çıkar. Bugün Houston Rockets’ın başarısınd­a da Harden dışındaki parçaların rolü elbette var ama Rockets oyununun vardığı nokta endişe verici. Çünkü bunun artçıları olacak. Harden gibi tüm yetenekler­inin yanı sıra oyunu solo oynayan, kendi başlayıp kendi bitiren, faul alma konusunda uzmanlaşmı­ş yeni yıldızlar göreceğiz. Açıkçası bu bana korku filmi senaryosu gibi geliyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye