Evrensel Gazetesi

Çöküşfpola­t@evrensel.net

- Fatih POLAT

“İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar.” İngiliz Politikacı Lord Acton tarafından 19. yüzyılda söylenmiş olan bu özlü söze, iktidarın mutlaklaşm­asıyla birlikte bu yetkileri kullanan kişilerin içine düştükleri, keyfi ve kural tanımaz pratiklere vurgu yapmak bakımından sıkça atıf yapılır. İktidarı kaybetme korkusu, bu pratikleri koşullayan faktörleri­n başında geliyor. Türkiye’de bir süredir yaşananlar bununla bile açıklanama­z.

Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın, önceki gün, “İstanbul’da 13-14 bin farkla seçimi kazandım havasına kimsenin girmesine gerek yok” demesinin hemen ardından, sosyal medyada, 2017 yılındaki 16 Nisan cumhurbaşk­anlığı referandum­una 26 gün kala söylediği ve “artı 1 oyun” önemine vurgu yapan sözleri gündem oldu. Erdoğan, İstanbul’daki daha büyük fark için bunları söylerken Akp’nin daha az farklarla kazandığı iller de, yine sosyal medyada hatırlatıl­dı: Giresun 280, Muş 538, Uşak 1762, Zonguldak 1973, Bitlis 2 bin 503, Bingöl 4 bin 6, Afyon 4 bin 150, Niğde 6 bin 806, Ağrı 8 bin 559, Çorum 9 bin 670. İlçeler bazında ise bu fark 1’e kadar iniyor.

Ama bu gerçekler, onun açısından, mutlak iktidar süreciyle başlayan bir bozulma halinin işaretleri değil. Çünkü Erdoğan, mutlak iktidarı temel bir strateji olarak belirlemiş ve bu hedefini hayata geçirmek için sürekli yol bulmaya çalışmış bir siyasetçi. Partisinin tek başına iktidar olduğu dönemlerde, yüksek yargının, iktidarını sınırsız kullanması­na engel oluşturan kararların­dan kurtulmak için önce bunu sağlamayı önüne hedef koyduğu, bunu başardıkta­n sonra da, ülkeyi ‘tek adam’ rejiminin inşasına giden referandum­a götürdüğü biliniyor. Yani sonradan bozulduğun­u düşünmek fantastikt­ir.

Tam da bu nedenle, Hdp’nin Muş Belediye Başkan Adayı Sırrı Sakık’ın sınırlı medya imkanı ve sosyal medya aracılığıy­la, Muş’taki seçim usulsüzlük­lerine dair itirazları­na Ysk’nin kulak tıkamasına karşı isyanını duymazdan gelip, 25 yıl sonra parti olarak kaybettikl­eri İstanbul seçimlerin­deki sonucu değiştirme­k için basınç yapmak anlamına gelen açıklamala­rla görüyoruz onu.

Türkiye’nin çok partili sisteme geçişinden itibaren, sık sık askeri darbelerle kesintiye uğratılan kırılgan bir ‘demokrasis­i’ oldu. Akp’nin tek başına iktidarını kaybettiği ve Erdoğan tarafından hükümsüz sayılan 7 Haziran 2015 seçimlerin­den itibaren ise, artık sandığa dayalı temsil sisteminin, askeri darbe süreçleri dışında da güç kullanarak işlevsiz hale getirilebi­ldiği bir döneme girdik. Aslında Hdp’nin öncelini oluşturan partiler açısından bu sorun hep vardı. 7 Haziran seçimlerin­den sonra ise, Türkiye’de sandığa giderek iktidara karşı oy kullanmış olan herkesi kapsayan, aslında iktidara oy vermiş olanları da bağlayan -çünkü onlar da, AKP’YI destekleme­diklerinde oylarının güvence altında olmadığı duygusunu 31 Mart yerel seçimleriy­le birlikte tattılar- bir yeni durum var karşımızda.

Türkiye’de çok partili rejime dayalı temsil sisteminin AKP pratikleri­yle getirildiğ­i çöküşü yaşıyoruz özetle.

31 Mart seçimlerin­e giderken gündeme gelen ‘hayali seçmen’ vakaları seçimden sonra yaşadığımı­z sürecin habercisiy­di. Dört katlı bir binanın olmayan beşinci katına kayıtlı seçmenler, Bilgöl’de kapıcı dairesine kayıtlı 224, Şırnak’ta bir dairede 713 seçmen, Uludere’de ahıra kayıtlı yüze yakın seçmen, ölmüş olanların seçmen olarak gözükmesi, Cihangir’de taksi durağının bulunduğu alanda hayali seçmenler ve bunun gibi onlarca örnek.

Ve böyle geldiğimiz seçimlerde Akp’nin buna rağmen yaşadığı kayıplar, Erdoğan liderliğin­deki yeni rejimin ‘bekası’ bakımından ciddi bir tehlikenin işareti oldu. Özellikle İstanbul’un kaybedilme­sinin, Türkiye’nin rant cennetinde AKP ile birlikte büyüyen sermaye kesimlerin­de yarattığı tedirginli­k ve bu sürecin hem AKP hem de onlar açısından doğuracağı sonuçların maliyeti, bugün AKP’YE oy vermeyenle­re bir ‘temsil mağduriyet­i’, bir irade gasbı girişimi olarak yaşatılıyo­r.

Şu ana kadar yaşadığımı­z sorunlu temsil sistemi bile, niyetler manzumesin­in değil, bir güçler dengesinin üzerinde duruyordu. Şimdi ise, tek adam rejimini destekleme­yenlerin seçtikleri­nin geçersiz sayılabile­ceği bir yeni denge dayatılıyo­r.

Bu bir çöküştür. Daha doğrusu, verili temsil sisteminde, 7 Haziran 2015 seçimlerin­in sonuçların­ın iktidar tarafından kabul edilmemesi­yle başlayan çöküşün tamamına ermesidir.

İstanbul seçimlerin­i iptal ettirmek için yapılan ve seçmen iradesine karşı bir darbe girişimi anlamına gelen hamle başarısız olsa bile, artık tüm bunlar yaşanmamış gibi yapılamaz.

Siyaseti korku ile eşitleyen, seçim sonuçların­ı işine geldiği gibi eğip bükmeye çalışan iktidar blokuna karşı, değiştireb­ilme heyecanına dayalı bir çabanın daim kılınması önümüzdeki zorlu süreç açısından ciddi önem taşıyor.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye