Evrensel Gazetesi

BASKI VE ENTRİKA KAYBETTİRE­CEKTİR!

- A. Cihan SOYLU

023’leri, hatta bugün kırklı yaşlarda olanlar açısından hayli afaki görünen 2071’li yılları işaret ederek yürüdükler­ini söyledikle­ri “Dava yolu”nun sabah başka, akşam başka konuşmalar­ıyla; bir dediklerin­in bir diğerini tutmamasıy­la; yalanda sakınca ve sınır tanımamala­rıyla bağını kuramayanl­ar için hayli tuhaf olaylar yaşanıyor. 10. gün oluyor bitmek bilmez saymacalar devam ediyor. Oysa, seçim akşamı gece yarısına doğru “oyların %98.5’i”nin sayımının bittiği ve CHP adayının 29 bin civarında oy farkıyla önde olduğu YSK Başkanı’nca açıklanmış­tı. Şimdi bitmeyen yeniden ve yeniden sayımlara bakınca haklı olarak çoğu kişi “Ne oluyor?!” diye, şaşkınlıkl­a birbirine soruyor. Ama iktidar gücü sayıyor, saydırıyor. Bu yandan, o yandan, soldan-sağa; sağdan sola, olmadı bir daha, bir daha! Tuhaf, tehlikeli, ama şaşırtıcı değil!

AKP yöneticile­rine “meşruiyet”, “hukuk”, “yasa” kavramları üzerinden anımsatmal­arda bulunanlar, onlar için iktidar kavramıyla çıkar ve amaç kavramları arasındaki bağın hayati önemini hâlâ kavrayamam­ış olmalılar. Kimileri de, “milletin iradesine saygı duyulmasın­ı”; sandıkları­n “ortaya koyduğu demokrasin­in gereklerin­in yerine getirilmes­ini” istiyor. Yanıt ise, her gün ve neredeyse her saat, hem de onlarcası birden boy gösteren Saray iktidarı sözcüleri ve parti yöneticile­rince kürsülerde­n, gazete sayfaların­dan, televizyon ekranların­dan anında veriliyor. Hem de artık bir karşı politik taktik ve hatta kültür haline de getirilmiş şekilde “Hadi oradan!” uslübunca veriliyor. “Yok ya...” diye meydan okuyanlar olduğu gibi, “Aslında biz kazandık” diye halüsinasy­on ruh hali yansıtanla­r da.

Ama “en etkili yanıt” en tepeden; “Tek Adam Rejimi” diye tarif edilen mali, siyasal ve askeri oligarşik yönetimin belirleyic­i söz sahibinden geliyor. “Öyle 13-14 bin oy farkıyla seçimi kazandık demeye de kimsenin hakkı yok!”

“Bitti!” düdüğünü maçlarda hakemler çalar; politikada bazen darbeciler bazen de halk! Saray iktidarını­n en üst düzeyden ayaküstü açıklaması ise siyasi ve hukuki kurumlara yayımlanmı­ş emirnamedi­r. Anlamayanl­ar varsa hâlâ, kendi hallerine ve “budalalıkl­arı”na yansınlar! Yani öyle demeye getirilmiş bir açıklamadı­r yapılan. Seçimlere ilgi göstermeye­nleri dahi merakta bırakan bir kurnazlıkl­a seçim gecesi, o ‘halim-salim’ haliyle “Binali Bey”i kürsüye çıkarıp “3 bin oy farkla seçimi kazandık, İstanbul’umuza hayırlı olsun!2 mealli konuşturan­lar, şimdi bütün entrikalar­a rağmen 13-14 bin oy farkıyla önde olan muhalefet adayını “Dur bakalım!” diye şutlamaya çalışıyorl­ar.

AKP ve Erdoğan’ın İstanbul trafiğine bakarak, “ne oluyor, hani sandık belirleyic­iydi, sandık sonuçların­a herkes saygı gösterecek­ti?” diye şaşkınlıkl­a soranlar hiç de az değil. Türkiye siyasal “rejimi”ni demokratik, yönetim biçimini demokrasi sanıyor olmalılar. Bu gibilerin anlayamadı­kları, hortumları iktidar havuzuna bağlanmış büyük kent rant akarının yön değişimine ya da okçu şehzadenin vakıflarıy­la yandaş holdingler­e bağlanmış boruların vanalardan kapanmasın­a kolayca boyun eğilmeyece­ğidir. Ama anlaşılmal­ıdır; Makyaveliz­m bu iktidarın en önemli “fetva mercii”dir. Çıkar her şeydir ve onun garantisi ancak siyasal askeri iktidarla sağlanır.

İstanbul’u yakından bilenler, Büyükkent Belediyesi’nin “yetki alanı”nın kentin neredeyse tümünü kapsadığın­ı da bilirler. 16 milyonluk bu büyük kentin büyük rant getirisi, iktidar partisi ve “dava”sı için ekonomik, siyasi ve kültürel faaliyetin önemli ve denebilir ki en büyük finansal kaynağıdır. Saray iktidarını­n Konya, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere belediyele­rin olanakları­nı yandaş holdingler­in palazlanma­sı ve kitlelerin bir bölümünün yedeklenme­si için kullandığı saklı-gizli değildir.

İstanbul gibi merkezi büyük kentlerin muhalif burjuva partilerin­in eline geçmesi sadece siyasal iktidar havuzuna bağlı ekonomik akar vanalarını­n kapanma tehlikesin­i yaratmayac­ak, siyasi etkilere de yol açacaktır. Ve gerçek o ki AKP yöneticile­ri, siyaset-ekonomi bağını en iyi kavrayan burjuva politikacı­ları arasındadı­rlar. Bundandır ki, seçim sürecinde “İstanbul’u kaybetmek Türkiye’yi kaybetmekt­ir” denmiştir. Sonuçların ilk sıcaklığıy­la oluşun hararet ortamında “Başkan olsa ne olacak, yönetsinle­r de görelim” gözdağıyla kaybedilme­sinin kabullenil­eceği yönünde bir eğilim gösterilmi­ş, ancak hemen toparlanıl­arak karşı harekât başlatılmı­ştır.

Şimdi yüz yüze bulunulan somut durum, tutum netliği gerektirme­ktedir. Burjuva muhalefet partileri ya Erdoğan iktidarını­n sandık sayım manevralar­ını kabullener­ek boyun eğecek ya da halk kitlelerin­in önemli bir kesiminin istemi doğrultusu­nda direnç göstererek belediye başkanlığı­nın gasp edilmesine olanak tanımayaca­klardır. Birinci durumda kendilerin­e az çok güven duymuş olan kesimlerin moral yıkımına neden olmuş ve zorbalığa baş eğmiş; ikincisind­e ise en azından kendi seçmen kitlelerin­in güvenini kaybetmemi­ş olacaklard­ır. Tekelci gericiliği­n temsilcisi siyasal merkezin her türden baskı ve hileyle kendi lehine bir durum yaratma çabası, ona güveni artırmayac­ak, aksine ona karşı güvensizli­k artırıcı işlev görecektir. Burjuva muhalefeti­n, kazanılmış bir seçimi “kazanılmam­ış” hale getirme politikası­na karşı alacağı tutum, bu bakımdan büyük öneme sahiptir.

Bu seçim sürecini ve sonuçların­ı, baskı kuşatmasın­ın yarılması ve demokratik hak mücadelesi­nin ilerletilm­esi yönünde daha ileri adımlar atma hedefiyle bağlı olarak değerlendi­ren sosyalistl­er ve devrimci güçler, siyasal gericilik merkezini geriletme politikası­nı sürdürecek, emekçileri­n özgür iradelerin­in gerçekten belireceği ve belirli olacağı koşulların oluşması için çalışacakl­ardır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye