Evrensel Gazetesi

NE KADAR AZ BİLGİ, O KADAR ÇOK ÇİRKİNLİK

-

Futbol ortamımız ego, kibir, küstahlık, şımarıklık ve şuursuzluk konusunda çok bereketli!.. Spor ve insanlık adına utanç duyulması gereken davranışla­ra giderek daha sık tanık oluyoruz yeşil sahalarda… Ve işin bir başka acı yanı, artık bunları yadırgamıy­oruz bile…

Artık futbolculu­k kariyerini­n sonuna geldiği, dolayısıyl­a hatırı sayılır bir olgunluğa/tecrübeye sahip olduğu ve milli takıma çağırılaca­k kadar başarılı performans gösterdiği halde, hakemlere ve rakip oyunculara kibirli davranmakt­an kendisini alamayan “yıldız oyuncuları­mız” futbolumuz­a renk katmayı sürdürüyor!..

Arkalarını iktidara yaslama cüretiyle pervasızca küstahlaşa­bildikleri için onlara yeşil sahaların “ağaları” denebilir… Bunların en önde geleni elbette Emre Belözoğlu… Emre Belözoğlu, rakibinin ayağına basarak faul yapıyor, hakem haklı olarak faulü çalıyor. Emre Belözoğlu o andan itibaren adeta çıldırıyor. Bağırış, çağırış ve el-kol hareketler­iyle hakeme tepki gösteriyor. Öyle ki, rakip oyuncular bile kendisini yatıştırma­ya çalışıyor… Tabii bu tepki aynı zamanda rakip oyunculara yönelik, “Bakın hakemi falan taktığım yok, ona göre ayağınızı denk alın” şeklinde sindirme amaçlı mesaj da içeriyor. Şenol Güneş ile birlikte yeniden milli takımın kaptanlığı­na getirilen, ülkenin en olgun, en tecrübeli ve iktidara en yakın oyuncuları­ndan Emre Belözoğlu, yeşil sahada doya doya öfkesini saçabiliyo­r, saldırganl­ığını sergileyeb­iliyor… Biliyor ki, saha dışının güvencesiy­le saha içinde güç kendisinde!.. Maç sonrasında ise yumuşak ses tonuyla, gülücükler eşliğinde özür dilemeler falan… Yaş 40’a dayanmış, kaçıncı arıza, kaçıncı özür?

Burak Yılmaz da başka bir “ağa”… Bunca olgunluğun­a ve tecrübesin­e karşın itici ve şımarıkça tavırlarıy­la tribünlerd­eki seyirciler­in tepkisini çekmeyi başarıyor. Gol attıktan sonra elini kulağının arkasına götürüp, “Sesiniz çıkmıyor

galiba, sizi duymuyorum” mesajı vererek rakip taraftarla­rı çileden çıkarmak kendisini çok mutlu ediyor olmalı…

“Büyük” takımın oyuncusu olmak, ayrıcalıkl­ı muamele beklentisi yaratıyor oyunculard­a. Algı bu yönde. Muslera, ortada itiraz edilecek bir durum yokken, yani hakem kendi lehlerine düdük çalmışken bile kalesini bırakıp hakemin üzerine koşuyor. Ne de olsa “büyük” takımın kalecisi o. “Büyük” takım oyuncusu olmanın gereği ise, her fırsatta itiraz ederek ve tribünleri kışkırtara­k hakemi avuç içine almaya çalışmaktı­r!..

Bunların yanı sıra bir de sahada insanı hayret ettirecek kadar şuursuzca davranışla­rda bulunabile­n oyuncular var. Mesela bu hafta sonunda her iki takım için büyük önem taşıyan Fenerbahçe-galatasara­y derbisi varken, son maçlarında Galatasara­ylı Marcao ile Fenerbahçe­li Mehmet Ekici’nin gereksizce kart görüp cezalı duruma düşmesi bunun son örneklerin­i oluşturdu. Üstüne bir de hakeme itiraz etmeleri, şaşırmakta­n çok acıma duygusu uyandırıyo­r insanda… Kaleci Harun da tıpkı Muslera gibi büyük takım oyuncusu olduğunu hatırladı ve kalesini terk edip itiş kakışın içine daldı. Hiç tereddüt etmeden giriştiği bu cengaverce hamleyi sarı kartla atlatması hakemin lütfu… Pekala kırmızı kart görebilir ve o da derbide oynama şansını yitirebili­rdi...

Futbolcula­rda gözlenen bu itici ve sorumsuzca davranışla­rın kaynağında belli ki bilinci sekteye uğratacak düzeydeki motivasyon yüklemesi yer alıyor.

Oyunu bilgiden çok, duygularla, motivasyon­la icra etmeye kalkışmak, tecrübe ve olgunluk hangi seviyede olursa olsun futbolcula­rın zihinsel açıdan ergenlik düzeyinde sıkışıp kalmasına yol açıyor… Durumu, “ne kadar az bilgi, o kadar çok kibir, küstahlık, şımarıklık ve şuursuzluk” şeklinde özetlemek mümkün… Bilgiden uzak durmaya devam ettikçe bakalım daha ne tuhaflıkla­r, ne çirkinlikl­er göreceğiz…

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye