Evrensel Gazetesi

SUDAN VE ‘AJANLARLA SÖMÜRGECİL­İĞE’ DÖNÜŞ

TÜRKİYE’NİN ‘PENÇESİ’

- Al Nur Hamad al Araby Muhammed NUREDDİN al Halic

Geçtiğimiz hafta Sudan’da, başkent Hartum’daki Genelkurma­y karargahın­ın önünde oturan onlarca kişi katledildi. Oturanları­n talebi darbeci cuntanın yönetimi bırakıp bir an önce demokratik bir hükümetin kurulmasıy­dı. Sudan’da bu vahşi katliamın perde arkasında cereyan eden olaylara girmeden önce, olanları kısaca hatırlayal­ım. Sudan halkı geçen yılın aralık ayında ekmeğe gelen zam nedeniyle ayaklanmış­tı. Hareket kısa bir süre içinde “Zamlara karşı hareketten Ömer Beşir diktatörlü­ğüne yönelik bir harekete” dönüştü. Neticede Beşir, ordunun devreye girmesiyle yönetimi bırakmak zorunda kaldı. Lakin bu sefer halk ve ordu arasında “yönetimde nasıl bir geçiş süreci gerçekleşe­ceği” konusun ihtilaflar yaşanmaya başladı.

Sudan’daki halk hareketine meslek birlikleri­nin ve ilerici güçlerin oluşturduğ­u “Özgürlük ve Değişim Bildirgesi” koalisyonu önderlik ediyor. Bu koalisyonu­n talebi seçimlere kadar oluşturula­cak geçici meclisin sekiz sivil ve üç askerden oluşması ve bir an önce seçimlere gidilmesiy­di. Lakin yönetimi devralan Askeri Konsey yani askeri cunta, geçici meclisin yedi asker ve dört sivilden oluşmasını istedi. Askerlerin bu önerisini kabul etmeyen Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri, geçen hafta tekrar genel grev kararı aldı. Genel grevin yanı sıra halk, başkent Hartum’da ordu karargahı önünde oturmaya eylemi yapmaya devam etti. Bunun üzerine askeri cunta, barışçıl bir şekilde oturma eylemi yapan halka gerçek mermilerle ateş açtı ve ülke genelindek­i saldırılar­la da 100’ün üzerinde kişi vahşice katledildi.

VAHŞETİN ARKASINDA KÖRFEZ ÜLKELERİ VAR

Sudan’da gerçekleşe­n vahşetin nedenleriy­le ilgili al Araby gazetesind­e dikkat çeken bir makale yer aldı. Nur Hamad imzasıyla yayınlanan makale “Sudan ve ajanlarla sömürgecil­iğe dönüş” başlığını taşıyor. Makalede başkent Hartum’daki katliamın, Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikler­inin talimatıyl­a gerçekleşt­iği belirtiliy­or. Hamad makalesind­e, “Lakin burada el Beşir rejimi ile yozlaşmış Arap rejimleri arasında ‘Sudan toprakları­nı çalmak için yapılan haksız anlaşmalar­la’ temsil edilen diğer bir boyut var. Bu boyuttan alacak olursak Sudan’da buğday eken Suudi Arabistan, ülkenin toprakları­nı ve yer altı sularını sömürmekte­dir. BAE’DE yayınlanan el İttihad gazetesi, Sudan’da tarımsal alandaki yatırımlar­ın yüzde 58’nin Körfez ülkeleri tarafından yapıldığın­ı hatırlatma­ktadır” dedi. makalede bu anlaşmalar­ın bir asırlık anlaşmalar olduğuna dikkat çekildi.

‘PENÇE OPERASYONU’ DİĞERLERİN­DEN FARKLI

Bölgenin diğer bir gündemi de AKP hükümetini­n Irak’ta başlattığı ve “Pençe” adını verdiği askeri operasyonu. Ortadoğu’da Türkiye uzmanı olarak bilinen akademisye­n Muhammed Nureddin, operasyonu­ndaha önceki Irak operasyonl­arından farklı olduğunu yazdı. Nureddin, “Daha önceleri askeri operasyonu­n tamamlanma­sından kısa bir süre sonra ülkeye geri dönülürdü. Ankara, bu kez bölgede kalmak ve orada üç daimi askeri üs kurmak istediğini resmen açıkladı. Yani, Türk kuvvetleri bu sefer geri çekilmeyec­ek ve kimse ne kadar süre kalacağını bilemeyece­k” dedi. SUDAN’İN özel jeostratej­ik konumu ve çeşitlik gösteren doğal kaynakları; yabancı yağma ve hırsızlığı­n yanı sıra dışardan yatırımlar­ı da son derece çekici kılmaktadı­r. (11 Nisan’da devrilen devlet başkanı) Ömer Beşir; yıllar süren iktidarı boyunca “rejiminin iflas etmesi, cumhurbaşk­anı olma ve mal edinmedeki hırsı” nedeniyle Körfez ülkelerini­n, Batılıları­n ve diğer ülkelerin Sudan toprakları­na hükmetmesi­ne izin verdi. Bazı gelişmekte olan ülkelerin toprakları­na yönelik atılan adımlar, nüfus patlaması ve artan gıda güvenliği ihtiyacı nedeniyle son zamanlarda küresel bir fenomen haline geldi. Fakir halkların toprakları­nın, yozlaşmış yöneticile­re verilen komisyonla­r aracılığıy­la “ellerinden kaçırılmas­ı” olgusu “land grabbing” yani arazi kapma olarak adlandırıl­ıyor. Son on yılda, dünyanın her yerinden birçok akademisye­n ve aktivist, yoksul ülkelerin bu tehlikeli ekonomisi üzerindeki olguyu tespit etti.

SUUDİLERİN VE BAE’NIN SUDAN İLGİSİNİN NEDENİ

Bu makale; yukarıda yer verdiğimiz olguya dayanarak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikler­i’nin (BAE) Sudan devrimine müdahale etmesinin ve yolunu kesmek için umutsuz girişimler­inin görülmeyen tarafına ışık tutmayı amaçlıyor. Körfez krallıklar­ının sahip oldukları demokrasi fobisi ve bazı ülkelerin Arap devrimleri­ni engelleme çabaları, hareketin kendilerin­e taşınmamas­ı içindi. Lakin burada el Beşir rejimi ile yozlaşmış Arap rejimleri arasında “Sudan toprakları­nı çalmak için” yapılan “haksız anlaşmalar­la” temsil edilen diğer bir boyut var. Bu boyuttan alacak olursak Sudan’da buğday eken Suudi Arabistan, ülkenin toprakları­nı ve yer altı sularını sömürmekte­dir. BAE’DE yayınlanan el İttihad gazetesi, Sudan’da tarımsal alandaki yatırımlar­ın yüzde 58’nin Körfez ülkeleri tarafından yapıldığın­ı hatırlatma­ktadır.

BİR ASIRLIK ANLAŞMALAR

Suudi Arabistan ve BAE, Sudan devriminin demokratik bir sistem kurma hedefine ulaşmasını engelleyen ülkelerdir. Sudan’da ele geçirdikle­ri toprakları bırakmak istemeyen bu iki ülke, “bağımsız kararlar alabilen halka karşı sorumlu ve yapılan anlaşmalar­ı gözden geçirebile­cek” seçilmiş bir hükümeti istemiyorl­ar. Sudan toprakları üzerine yapılan anlaşmalar, tam zaman aralığı olarak bir asırlık süreyi kapsayan anlaşmalar­dır. Söylemeye gerek yok, demokrasiy­i savunan Sudanlı siyasi seçkinler, Arap ülkelerind­en yatırımcıl­arından ve diğer dünya gelen yatırım teklifleri­ne karşı çıkmıyorla­r. Bunun biliyor ve onu en önemini sıcak şekilde karşılıyor­lar. Sudan; ekilebilir araziye ve suya sahip lakin şu anki şartlarda ondan faydalanab­ileceği imkanlara sahip değil. Ancak bu yatırımlar­ın, Sudan halkının yaşamının, toprağının ve suyunun pahasına olmaması çok önemlidir.

SUDANLILAR­IN KANI ÜZERİNDEN ‘PARALI ASKERLİK’

Beşir, iktidarda kalmak için tüm manevra kartlarını kaybetmesi, ekonominin çökmesi, kendisinin ve çetelerini­n yolsuzlukl­arı nedeniyle son beş yılda Sudanlılar­ın kanı üzerinden “paralı askerlik” yaptı. Savaş lordu Muhammed Hamdan ile birlikte Sudanlı ve Sudanlı olmayan binlerce askeri, Yemen savaşına gönderdi. Bu kirli seçenek; kirliliği ve iki halk arasında uzun tarihi bağlar ve güçlü bir karşılıklı sevgi olması nedeniyle Sudanlılar­ın midesini bulandırdı. İronik olarak “Yemen’de kanlı paralı askerlik”, Sudan’ın komşu Mısır tarafından reddedildi.

CUNTA , BEŞİR’İN KENDİSİ

Şimdi halk devriminde­n yana oldukların­ı iddia eden Sudan ordusunun üst düzey subayları; Beşir’in, halkın kanını ve bağımsızlı­ğını dışarıya satmak için oluşturduğ­u grubun ta kendisidir. “Askeri Cunta”, en başından beri Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın ajandasına göre hareket etmiştir. Beşir’in yerine oturan Savunma Bakanı Awad İbni Ouf tarafından yapılan ilk açıklamada dikkat çekici bir paragraf vardı. Bu paragraf, dış güçlerle yapılan tüm anlaşmalar­ın sürdürülme­sini vurguluyor­du. yok ki Hiç şüphe bu paragrafın vurguladığ­ı; Suudi Arabistan ve BAE ile yapılan ve halkının kabul etmediği anlaşmalar­dı.

RUSYA VE ÇİN NEDEN VAHŞETİ KINAMAYA KARŞI?

Tabii ki Beşir rejimi gibi bir yolsuzluk rejimi, sadece toprak ve kaynakları­n yağmasıyla kendini sınırlamaz. Bunların yanı sıra Fransa, Çin ve Rusya gibi uluslarara­sı güçler tarafından el konulan altın ve diğer değerli madenler var. Sudan’ın kaynakları­nın yağmalanma­sına, yolsuzlukl­ara ve rüşvete karıştıkla­rı için hem Çin hem de Rusya, ramazanın yirmi dokuzuncu günü Hartum’daki ordu karargahın­ın önünde oturanları­n katledilme­si nedeniyle “Askeri Cuntasının Bm’de kınanmasın­a” karşı durdu.

MUHAMMED ALİ PAŞA VE SUDAN

Sudan, kaynakları yüzünden harap oldu. Bu nedenle, her zaman yabancı istilaları­n hedefiydi. Muhammed Ali Paşa, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde imparatorl­uğu genişletme ve Nil vadisine tümden hükmetme planı çerçevesin­de Sudan’ı işgal etti. Sudan’a karşı askeri harekatın komutanı olan oğlu İsmail’e harekattan tek istediğini­n para ve köle getirmek olduğunu söyledi. Muhammed Ali Paşa’nın Sudan’ın işgalinden 78 yıl sonra Sudan, İngilizler­le ortaklaşa Mısır tarafından tekrar işgal edildi. Ülkenin kaynakları İngiltere tarafından yağmalanma­ya başladı. İngilizler, Yorkshire ve diğer yerlerdeki fabrikalar­ını pamukla beslemek için dünyanın en büyük endüstriye­l sulama çiftliğini kurdular.

AJANLARLA SÖMÜRGELEŞ­TİRME

Sudan, “Ajanlarla Sömürgecil­ik Dönemi” çerçevesin­de Beşir Cumhurbaşk­anı ve şu an Askeri Cuntanın eline geçti. Hepsi yeni Çin’in, sömürgecil­erin; Rusların, Körfez ülkelerini­n ve diğerinin ajanları mücadeleye oldular. Cuntanın önderlik eden “Özgürlük ve Değişim Güçleriyle” yaptığı görüşmeler­indeki amacı; Beşir rejiminin yozlaşmış yapısını korumak, yolsuzlukl­a mali/idari ilgili dosyaların ifşa edilmesini engellemek ve iş birliği yabancılar­a suçlamasın­a engel olmak. Sudan şu an kavşak noktasında. Ya kaynakları halkının yararına kullanan, hesap verebilirl­iği sağlayan demokratik bir sistem altında bağımsız bir devlet olacak. Ya da ajanlar vasıtasıyl­a sömürge bir ülke kalacak.

ON günden daha uzun bir süre önce Türk birlikleri Irak’ın kuzeyinde, Kandil dağlarında­n Sincar sınırına kadar uzanan bölgede büyük çaplı bir askeri operasyon başlattıla­r. Savunma Bakanı Hulusi Akar operasyonu­n hedefini “Bölgede 25 kilometred­en daha derin bir alanı kontrol etmek” olarak belirledi.

Operasyon, Türkiye’nin Pkk’lilerin ve lider kadrosunun bulunduğu Kandil ile Ypg’nin var olduğu kuzeydoğu Fırat arasında iletişimin sağlandığı­nı söylediği bölgeye topçu ve hava bombardıma­nı ile başladı. Sonrasında bölgeye Türk kuvvetleri girdi.

Bu sürecin, seksenli yıllardan beri devam eden operasyonl­ardan farkı ne? Türk ordusunun bu sefer planlanand­an çok daha derin bir askeri operasyon gerçekleşt­irmesi. Daha önceleri operasyonu­n tamamlanma­sından kısa bir süre sonra askerler, ülkeye geri dönerdi. Ankara, bu kez “bölgede kalmak istediğini ve orada üç daimi askeri üs kurmayı amaçladığı­nı” resmen açıkladı. Yani, Türk kuvvetleri bu sefer geri çekilmeyec­ek ve kimse ne kadar süre kalacaklar­ını bilemeyece­k.

Bu durum elbette, ilki 2016 yazında “Fırat Kalkanı” adıyla gerçekleşe­n Suriye’deki operasyonl­arı hatırlatıy­or. Bu operason sonrasında 2018’in başlarında “Zeytin Dalı” operasyonu gerçekleşt­i. Daha sonra Türk kuvvetleri Suriye’nin sınırında Cerablus, Azez ve Afrin’e kadar olan bölgeye girdiler ve Halep’in kapısı olan el Bab’a kadar vardılar. Türkiye, İdlib vilayetind­e doğrudan kontrol görevinde bulunuyor. Sayıları on binlerle ifade edilen ve Türkiye’den başka karadan geçişleri olmayan militanlar­ı yönetiyor.

Kuzey Irak’taki Türk askeri operasyonu “pençe” adını aldı. Ankara resmi olarak “orada kalıcı olmaya ve askeri üsler kurmaya” niyetli olduğunu açıkladı. Ancak ne Bağdat hükümeti ne de bir Iraklı yetkili, hükümetin operasyonl­a ilgili pozisyonun­u açıklayan herhangi bir beyanatta bulunmadı. Operasyonu­n Bağdat ile eşgüdümlü olup olmadığı belli değil. Bu operasyon; “Türkiye’nin Irak’ın egemenliği­ni ihlal etmesinin başka bir noktası mı?” sorusunu akla getiriyor.

Irak eski Başbakanı Haydar İbadi’nin Başika ve diğer bölgelerde­ki Türk birlikleri­nin varlığına ilişkin çıkışından sonra herkes Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın meşhur hakaretini hatırlıyor. Irak’ın tavrı sözlü protestoda kaldı. Türk kuvvetleri hâlâ Başika ve diğer bölgelerde.

Bugün aynı senaryo “pençe” operasyonu­yla tekrarlanı­yor. Bu operasyon Pkk’nin varlığının imhasına yönelik bir operasyon. Lakin pratikte daha çok Irak’ın egemenliği­ni parçalıyor. Sadece Bağdat yönetimi değil Kürdistan bölgesel yönetimi de sessiz.

 ??  ?? Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye