HABERİN İÇİNDEN
“TV de böyle zaptı rap altına alınmadan.
Kaldı ki, “moderatör belirlenmesi” de geldiğimiz yeri göstermesi bakımından önemliydi. Çünkü moderatörlük için ilk aday olan Uğur Dündar daha adı gündeme gelir gelmez, bir linç kampanyasına maruz kalarak moderatörlüğü reddetmişti.
Moderatör olarak iki parti tarafından üstünde anlaşılan İsmail Küçükkaya için ise, Ahmet Hakan şu uyarıyı yaptı: “Herkes kendini kurtaracak, olan sana olacak İsmail”!
Uğur Dündar da Küçükkaya için; “Küçükkaya ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranacak. O gece kim bilir nasıl bir algı operasyonu başlatılacak” ifadelerini kullandı.
Kısacası iki adayın bir TV programında tartışacak olması büyük bir “demokrasi vakası” olmadığı gibi, mevcut ortamda gerçeklerin halka yansıtılması için de söylendiği kadar etkili olmayacaktır. Ama bu ekran tartışmasının bu kadar çok ön görüşme, kural, yasak ve bürokratik sınırlamalarla ve adeta “paketlenerek” piyasaya sürülmesi, Türkiye’nin nerelere getirildiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Kaldı ki, aylardır her şeyin konuşulduğu bir seçim döneminde aynı konuları birde kurallı, yasaklı olarak tartışmanın; yasaklı paketlenmiş tartışmaları bundan böyle “meşrulaştırma”nın ötesinde ne kadar işe yarayacağı da çok kuşkuludur.
31 MART’TA CUMHUR İTTİFAKI KAYBETTİ BEKA SORUNU ÇÖZÜLDÜ!
Son günlerin nerden nereye gelindiğinin olumlu anlamdaki konusu ise; Bahçeli ve Erdoğan’ın, onlarla birlikte Cumhur İttifakı’nın içine düştüğü durumdur.
İstanbul seçimini iptal edip, “tekrar seçim” kararı verildiğinde coşkulu açıklamalar yapan Cumhur İttifakı’nın liderleri o zaman pek heyecanlıydılar.
Bahçeli, “mitili İstanbul’a atmak”tan söz ederken, AKP cenahından da Erdoğan’ın ilçe ilçe, mahalle mahalle çalışarak, 39 ilçede 39 miting yaparak, seçmenin fikrini Yıldırım lehine çevireceği ilan edilmişti.
Ama aradan geçen günlerde bütün bu söylenenlerin atıp tutma haline geldiğini gördük.
Kuşkusuz böyle bir noktaya gelinmesinin anlamı, bir seçim kampanyası taktiğinin ötesindedir. Çünkü Cumhur İttifakı’nın köşeye sıkıştıran şey, Bahçeli ve Erdoğan’ın seçimlerde kendilerinden başka herkesi, her gün; “vatan hainliği”, “rabia”, “şehitlik gazilik”, “beka”, “terörizm”, “illet-zillet”, “çete”,... üstünden tehdit etmesidir. “Halka tepeden bakma”ya, “kibre”, “nabza göre şerbet verilerek aşağılanmaya”, “rüşvete”, ”hor görülmeye”, “popülizme”, “sınır ötesi operasyonlara”,... halkın artık pirim vermediği daha net görülmüştür. Bu durum AKP ve bizzat Erdoğan tarafından da kabul edilir hale gelmiştir.
Bu sonuç, İstanbullularını açıkça Cumhur İttifakı’nı köşeye sıkıştırdığını gösteren bir olgudur. Ki, bu tablo; son iki ay içinde “nereden nereye geldiğimizin” göstergesidir. Yani bir yandan Türkiye’yi AKP iktidarının nereden nereye getirdiğini öte yandan da halkın Türkiye’yi nereden nereye doğru götürmeye başladığının işaretlerini bir arada görüyoruz.
Bunlar, geçtiğimiz dönemin ne kadar önemli olduğunun işaretleridir.