KONFEDERASYON VE SENDİKA YÖNETİCİLERİ DE YANMIŞTIR!
Kocaeli-çayırova’da kurulu Akpınar Tekstil Fabrikası’nda geçtiğimiz perşembe günü (Ramazan Bayramı’nın son günü) çıkan yangında 4 işçi hayatını kaybetti.
Bu yangın Türkiye’ni en büyük sanayi merkezlerinden birisi olan Kocaeli’nin de İstanbul sınırında değil de sanki Afganistan’da olmuş gibi!
Çünkü bu işçi katliamını ütünden beş gün geçmiş olmasına karşın ölenlerin kimlikleri hakkında teyit edilmiş bir bilgi olmadığı gibi, bu işçi katliamının ölenlerini kadın mı erkek mi olduğu bile bilinmemektedir.
Bir itfaiyecinin, cesetlerden ikisinin birbirine sarılmış olduğuna dair verdiği bilgi, işletmede çocukların da çalıştırıldığına dair iddiaları gündeme getirmişti. Katledilen işçilerin dördünün de kadın olduğu söylenmiş, ama “öyle değil” de denmiştir. Bu belirsizlik ortamında bir TC vatandaşı işçinin öldüğü de söylenmiş ama bu da hâlâ belirsizdir.
Böyle vahşi ve acı bir iş cinayetinde üstünden beş gün geçmesinde sonra bile bilinen tek şey; bu yangında hayatını kaybeden 4 işçiden birisinin Afganistan üçünün de Suriye kökenli olduğu ve 4 işçinin de kaçak çalıştırıldığıdır! Nedir bu iş cinayetini bu kadar belirsiz yapan? Elbette ki bu işçilerin arkasından olup biteni takip edenin olmaması; amiyane deyimiyle hayatını kaybeden işçilerin sahipsizliğidir!
Nitekim pek çok iş cinayetinde de ancak aileleri takip edebiliyorsa az çok bir sonuç alınabilmektedir. Nitekim, 301 işçinin katledildiği Soma faciasında bile konfederasyonların ve sendikal camianın umursamazlığını aşamadığı hepimizin hafızasındadır.
Peki bu işçilerin “göçmen işçiler” olması ya da “kaçak çalışmak” zorunda kalmaları onları Türkiye işçi sınıfının fertleri olmaktan çıkarır mı? Ya da bu işçileri katledilmesi sendikaları bu katledilen işçilere sahip çıkmamalarını, bu katliamını tüm sınıfa yönelik bir katliam olduğu gerçeğini görmezden gelmelerini mazur gösterir mi? Bu iki sorunun yanıtı da büyük bir “Hayır”dır! Tersine dünyanın her yerindeki işçiler, din milliyet, yasal durumları, statüleri... ne olursa olsun aynı sınıfın fertleri olduğu, 150 yıldan fazla bir zamandan beri bilinmektedir ve kendisine sendikacı diyen her kişinin bilmesi gereken ilk şey de budur.
Bu yüzden de işçiler, çalıştıkları ortam, yasal koşullar, kimliklerinden bağımsız olarak işçi sınıfımızın parçasıdır.
Dolayısıyla da göçmen işçiler, TC vatandaşı işçilerle aynı haklara sahip olarak çalışmasının sağlanması, en başta, kuruluş amaçları işçiler arasındaki rekabete son vermek ve onların patronlar karşısında birleştirilmesi olan sendikaların görevidir.
Ama ne yazık ki bu açık iş cinayeti karşısında bile sendikaların kılını kıpırdatmadıklarını bir kez daha gördük.
Kısacası, Akpınar Tekstil’de sadece dört göçmen işçi değil konfederasyon ve sendika yöneticileri de yanmıştır!
Herhalde bu konuda bugüne kadar, İSİG Meclisi ve Emek Partisi dışında bir açıklama yapan bile olmamıştır.
Emek Partisi Kocaeli İl Örgütü, Çayırova’da yanan fabrika önünde bir basın açıklaması yaparak, patronu ve iş cinayetlerine karşı önlem geliştirmeyen Hükümeti ve sorunun Meclise getirilmesine karşı çıkan AKP ve MHP’YI eleştirdi.
Oysa yapılan araştırmalar gösteriyor ki, önümüzdeki 10 yılda Türkiye işçi sınıfının yaklaşık yüzde 5-10’nun bugün “göçmen işçi”, “kaçak işçi” diye “uzaydan gelmiş ve yakında geldiği yere gidecek” gibi gösterilen göçmen işçilerden oluşacak.
Bunun sendikalar açısından anlamı ayrıca önelidir ama bu önemli durum, sendikaların umurlarında bile değildir. Tersine en gerici odaklar gibi sendikalar da bu sorunu; göçmen işçileri, TC vatandaşı işçilerin rakibi olarak görmekte ve onların bir an önce geldikleri yere gönderilmesini istemektedir!
Bu yüzden de ileri işçiler ve mücadeleci sendikacılar, bu konuda da inisiyatif almak ve sınıfın gündemine getirmek, konunun sendikaların gündemine taşınması için girişimler yapmak durumundadırlar. Çünkü eğer sendikalar sınıf örgütleri olarak mücadele yürütecekse, daha bugünden ”göçmen işçiler”in örgütlenmesi, onların “kaçak”, dolayısıyla TC vatandaşı işçilerle rekabet eder durumdan çıkarılması vazgeçilemezdir.
Bunun koşulu ise; göçmen işçilerin de TC vatandaşı işçilerle aynı statüde çalışmalarının sağlanmasının ve yaşamasının sağlanmasıdır. Yani daha işe girmesinden itibaren; TC vatandaşı olup olmalarına bakılmadan, sigortalı ve sendikalı olama, Tıs’lerden yararlanma gibi her türlü haklarının tanımasıdır.
Ve bu ancak bir yandan göçmenliği istismar konusu yapan iktidara, ırkçı milliyetçi çevreleri ama öte yandan “göçmen işçileri” işçi, işçi sınıfını fertleri olarak görmeyen sendikal bürokrasiye karşı mücadele ile olacaktır.