Kürdün kendi gerçekliğiyle sinema yapması engelleniyor
Yazar ve Yönetmen Soner Sert’in “Devletsiz Bir Ulusun Sineması” isimli kitabı Dipnot Kitap’tan çıktı. Kürt sinemasının varoluşunu ve biçimlenişini konu alan kitap, farklı coğrafyalardaki Kürt sinemacıların üretimleri üzerindeki ortaklıkları araştırıyor. Kürt sinemasının özünü oluşturan “vatansızlık”, “sınır” ve “ölüm” temalarını farklı boyutlarıyla irdeliyor. Kitapta, “Kürt sinemasını Kürt sineması yapan şey nedir?” sorusunun yanıtı aranan kitapta Bahman Ghobadi’nin “Sarhoş Atlar Zamanı”, “Anavatanımın Şarkıları”, “Kaplumbağalar da Uçar” ve “Yarım Ay”, Hiner Saleem’in “Votka Limon”, “Sıfır Kilometre” ve “Tatlı Biber Diyarım”, yine aynı bölgeden Şevket Emin Korkî’nin “Taşa Yazılmış Hatıralar”, Kazım Öz’ün “Fotoğraf” ve Hüseyin Karabey’in “Gitmek” filmleri mercek altına alınıyor.
Kendi dillerinde film yapabilmek için uzun süre beklemiş bir halkın sinemasının doğuşuna ve gelişimine tanıklık edeceğiniz bu kitap, mücadele ve estetik ilişkisi konusunda düşünceler barındırıyor.
Yazar ve Yönetmen Soner Sert ile kaleme aldığı, “Devletsiz Bir Ulusun Sineması” kitabını, Kürt sinemasının gelişim sürecini ve sorunlarını konuştuk.
Bugüne kadar Kürt sinemasına dair irili ufaklı araştırmalarla karşılaştık, ancak ilk defa bu denli kapsamlı şekilde hazırlanmış bir kitap var elimizde. Böyle bir konuyu tartışmaya ne zaman karar verdiniz? Ya da şöyle sorayım, neden bu vakte kadar böyle bir kitap yazılmadı?
Son sorudan başlayayım yanıtlamaya: Aslında Kürt Sineması’nı konu alan bir kitap daha var. Yaklaşık on sene önce benim de beğenerek okuduğum, Mizgin Müjde Arslan’ın derlediği, kıymetli bir çalışma mevcut. O kitap, farklı kişilerin yazdığı makalelerden oluşuyordu ve Kürt sineması üzerine okurun düşünmesini amaçlıyordu. Ben o tarihlerde üniversitede sinema öğrenimi görüyordum ve bu mesele üzerine kafa yoruyordum. Hemen edindiğimi hatırlıyorum.
Aynı dönemlerde Kürt sineması tartışması çok popülerdi. Kürtlerin sosyal ve siyasal durumunu, kültürel bir izlekle harmanlayıp, estetik bir karşılık aramaya çalıştım. Kürtlerin siyasi durumu, farklı devletlerde yaşıyor oluşları, sinemalarının finansal ve estetik sorunsalı, Kürt sinemasının tartışılma biçimini etkiliyordu. Ben de Türkiye’de yaşayan ve sinema okuyan bir Kürt olarak, Kürt sineması üzerine daha çok düşünmeye başladım. Yurtdışında ve yurtiçinde yazılan çoğu makaleyi okudum. Kürtlerin odağında olduğu hemen her filmi izledim. Sosyal ve kültürel kodları bir araya getirerek, kavramsal bir tanımlamanın estetik karşılığını aradım. On yıllık bir düşünsel sürecin, aralıklı olarak altı yılda kaleme alınmasıyla üzerine konuştuğumuz çalışma ortaya çıktı.
Bir filmi Kürt sineması başlığında değerlendirmek için, o filmin Kürtçe olması mı gerekli? Ölçütümüz nedir? Siz hangi kıstaslarla böyle bir ayrımda bulundunuz?
Eğer konu sinemaysa dilden daha güçlü göstergelere, enstrümanlara ihtiyacınız var kanımca. Diyaloga yer verilmeden çekilen bir film de Kürt sinemasına dahil edilebilir. Dil, edebiyat için şarttır. Sinema için ise belirleyici olan görüntüdür. Kitapta, Kürt sinemasını, Kürtlerin tarihsel sürecini odağa alarak, görsel kodlar üzerinden nitelemeye çalıştım. Irak, İran, Türkiye ve Suriye’de sinema yapan Kürt yönetmenlerin sinemalarında, ortak özellikler ne olabilir? Bunların üzerine kafa yordum. Karşıma çıkan göstergelerin, filmlerde karşılığını aradım. Dil, bu noktadan sonra devreye girdi. Örneğin, Hüseyin Karabey’in yönetmenliğini yaptığı Gitmek (2008) filmi, Kürt sinemasının en güzide örneklerinden biri. Ancak filmin en fazla yüzde 25’i Kürtçedir.
Kürt sinemasına dair incelediğiniz örnek filmlerin hemen hepsini kabaca “festival filmi” olarak değerlendirebiliriz. Peki Kürt sinemasında ticari filmlerin yeri nedir? Toplumcu gerçekçi olmak, Kürt sinemasının kaderi midir?
Kitapta, birtakım görsel kodlar çıkararak, o kodlar üzerinden bir Kürt sineması okuması yaptım. Filmleri o kodlara göre belirledim. Bu noktada da, Kürt sinemasının biçimini, “docu-drama” olarak tarif ettim. Özünde katı bir gerçekliğin, bu gerçekliğe sadakatin ve tıpkı Yeni Gerçekçiler gibi küçük bir hikayenin bu gerçekliğe eklemlenerek ortaya Kürt sinemasını çıkardığını söyledim. Bugün