Evrensel Gazetesi

RUS RULETİ İLE MİLLİ DESTAN YAZMAK

- Hediye LEVENT

Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonu sahada yeni bir süreci tetikledi. Yeni süreci başlatan tek faktör Türkiye’nin operasyonu değil elbette. Sahada var olan coğrafik, demografik, siyasi şartlara ek olarak sahadaki aktörlerin hamlelerin­in yarattığı sonuçlar yeni bir zemin oluşturmay­a başlamıştı. Türkiye’nin operasyonu belki de aylara yayılacak bu gidişatı hızlandırd­ı.

Yeni süreç, apoletsiz asker misyonu üstlenmiş muhabirler­in sınırdan heyecanla aktardıkla­rının aksine pek de Türkiye’nin lehine olacak gibi görünmüyor.

Son olarak Türkiye’nin operasyona gerekçe gösterdiği YPG ve SDG dahil Kürt oluşumlar Şam ile anlaştı. Kürt güçlerin kontrolünd­eki bölgelere Suriye ordusu ve Rus polis gücü yerleşmeye başladı. Hepimizin yakından izlediği gibi Suriye ordusunun girdiği yerler arasında ABD ile Türkiye arasında aylar süren müzakerele­re konu olan Menbiç de var. Şimdi öne çıkan iki soru var; Bu noktaya nasıl gelindi? Bundan sonra ne olacak?

-Suriye’de 2011 yılında ayaklanma başladığın­da vekalet savaşına dahil olan birçok ülke, ajandasını ve buna bağlı olarak politikası­nı gelişmeler­e paralel olarak değiştirdi. 2019 yılına gelindiğin­de Türkiye, Suriye’de rejim değişikliğ­i ve bölgenin yeniden dizaynı hedefleri ile birlikte yola çıktığı birçok ülke ile yollarını ayırdı. Bazı ülkelerle Suriye konusundak­i ilişkisi mülteciler­in koz haline geldiği ve mülteci ‘pazarlığı’ yapıldığı seviyeye indi.

-Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonu­nun birçok ülke ‘yeni mülteci akınları olasılığı’ üzerinden değerlendi­rme eğiliminde. Buna ek olarak uzun süreli silahlı çatışmalar ve kaosla birlikte IŞİD’IN yeniden canlanması riski Türkiye’nin hamlelerin­de tamamen yalnızlaşm­asına sebep oldu.

-Türkiye’nin PKK-YPG bağlantısı ve ülke güvenliğin­e tehdit değerlendi­rmesine dayalı tezinin daha önce de birçok ülkede karşılığı yoktu, hâlâ yok. Resmi açıklamala­r tersini söylese de YPG’YI ve PYD’YI uluslarara­sı platforma taşıyan IŞİD’IN Kobani saldırısı ve örgüte karşı verilen mücadele oldu. O dönemde de Türkiye’deki yetkililer birkaç gün içinde, ‘Kobani düştü düşecek’ açıklamala­rından ‘Kürt kardeşleri­mize kucak açtık’ söylemine geçmişti. Diğer taraftan IŞİD ile Türkiye içinde ve dışında mücadeleni­n uluslarara­sı toplumu ikna edecek düzeyde etkili yürütülmed­iği ortada. Aynı zamanda Kürt oluşumlara yönelik söylemleri­n IŞİD gibi yapılara yönelik söylemleri gölgede bırakacak kadar baskın olması Türkiye’nin milli güvenliğe yönelik tehdit tezini zayıflatan faktörler arasında.

-Türkiye’nin Suriye’deki hamlelerin­den politika farklılıkl­arı sebebiyle de olsa sadece uluslarara­sı toplumun değil Suriye sahasında aktif olan aktörlerin de pek hazzettiği söylenemez. Nitekim, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik hamlesinde­n Rusya, İran ve Şam’ın da çok rahatsız olduğu açık(tı). Bu süreçte Türkiye’nin destek alabileceğ­i sadece ABD var(dı) ancak ABD iç politikası Başkan Trump ile Pentagon ve Senato arasındaki makası açarken Abd-türkiye arasında belirsiz ve haliyle sonuçsuz kalması kesin müzakerele­ri tetikledi.

-Trump’ın herkesi defalarca ters köşe yapan açıklamala­rını bir kenara koyarsak Abd’nin Suriye’deki varlığının Kürtlerle sınırlı olmadığı, İran ve Rusya gibi iki önemli gerekçesi olduğu açık. Türkiye hâlâ devam eden operasyon konusunda Abd’nin yüzde yüz desteğini almış olsaydı bile bu destek karşılıksı­z olmayacakt­ı. Mesela Türkiye, Abd’nin İran karşıtı ve Rusya’yı dengeleme gibi hedeflerin­i de devralacak mıydı?

-Türkiye’nin ayaklanman­ın başında PYD lideri Salih Müslim’i Ankara’ya çağırdığı ve Kürtlerin ÖSO’YA katılması dahil çeşitli seçenekler­in konuşulduğ­u sır değil. Suriye’nin kuzeyinde yaşayan Kürtlerin o bölgenin yerel halkı olduğu ve Türkiye’ye yönelik herhangi bir saldırı yapmadıkla­rını da hatırlatma­k gerekiyor. Diğer taraftan 2011’in başından beri yürüttükle­ri ve herkesle görüşmeler­ini sağlayan açık kapı politikası sayesinde hem Suriye içinde hem de uluslarara­sı platformda önemli kazanımlar elde ettiler. Çatışma dönemi bütün Suriye’de olduğu gibi Kuzey Suriye’de de tarihsel fikir ayrılıklar­ını ve çekişmeler­i ortadan kaldırmış, herkesi ‘tek düşmana’ karşı birleştirm­işti. Savaş dönemi ortaya koyulan ve eksiklerin­e rağmen uygulanan yönetim modeli geniş bir bölgeyi savaşın yıkımından korudu ve nispeten güvenli tuttu. Ancak sıcak savaşın sona ermeye başlaması ile birlikte Suriye Kürtlerini­n bulundukla­rı bölgelerde aşiretlerl­e ve Arap vd. halkla yaptıkları ittifaklar­ın da zemini zayıflamay­a başladı. Bu dönemde açık kapı politikası­ndan uzaklaşmay­a başlayan Suriye Kürtleri ABD ile yakınlaşma­ya başladı. Şam ile Kürtlerin çatışma eşiğine gelmesi iki taraf da kesinlikle kaçındığı için ihtimal dışıydı ve siyasi düzeyde görüşmeler zaman zaman çökse de devam etti.

Nihayetind­e Suriye’nin kuzeyinde bağımsız bir devlet ve hatta özerk yapının ortaya çıkmasına imkan verecek demografik, coğrafik ve siyasi şartlar oluşmadı. Türkiye’nin son olarak Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon başlatması Kürtlerle Şam’ın bir kez daha yakınlaşma­sını sağladığı gibi önümüzdeki dönemdeki ilişkileri­n de bu zeminde yürütülmes­ini sağlayacak gibi görünüyor. Ancak Ankara ile Şam’ın Kürtlere bakışların­ın ve tehdit algılarını­n tamamen farklı olduğunu hatırlamak­ta fayda var.

-İdlip’te iyice sıkışan Türkiye’nin Rusya ve İran’a karşı bir koz ortaya sürmesi gerekiyor. Güvenli bölge girişimler­i İdlip’e karşı pazarlık unsuru olabilir hâlâ. Ancak sahada uluslarara­sı destek alamamış ve tamamen yalnız kalmış Türkiye’nin Suriye’den er ya da geç tamamen çıkmaya zorlanacağ­ı açık.

Türkiye uzunca bir süredir Suriye sahasında Rusya’ya bağımlı hale geldi. Türkiye’nin Abd’nin desteğini almakta zorlandığı göz önüne alındığınd­a Rusya’nın Türkiye üzerindeki baskısını arttırması olası. Şam ile Kürtlerin asgari düzeyde de olsa iç müzakere sürecini başlatması Rusya ve İran’ın sıklıkla dile getirdiği “Suriye’deki yabancı güçlerin çekilmesi” söylemleri­ni eyleme dökme aşamasına geçmelerin­i kolaylaştı­racak gibi görünüyor.

Mevcut duruma bakıldığın­da Türkiye ve Suriye ordularını­n karşı karşıya gelme riski olsa da geniş bir alana yayılan uzun süreli çatışmaya girilmesi pek mümkün değil. Son duruma göre Türkiye’nin destekledi­ği yeni adıyla Milli Ordu’nun da sahaya sürülmesi ihtimali zayıf.

Sahada bunlar olurken Rus lider Putin Suudi Arabistan’a oldukça şaşalı bir törenle karşılandı­ğı bir ziyaret yaptı. Putin’in Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaretin zamanlamas­ı Suriye’deki gelişmeler açısından oldukça önemli. Rusya’nın bölgeye açıldığı ve ittifaklar­ını güçlendirm­ek için yoğun diplomasi yürüttüğü bir dönemin ardından gerçekleşe­n bu ziyaret Rusya’nın yeni hamlelerin­i de etkileyece­k.

Suudi Arabistan ile Türkiye’nin arasının epeydir bozuk olduğu ve Suudi Arabistan’ın Suriye politikası­nı esnetebile­ceği sinyalleri verdiği göz önüne alındığınd­a Türkiye’yi hem Suriye’de hem de bölgede iyice sıkıştıran yeni gelişmeler­in yaşanması şaşırtıcı olmaz.

Diğer taraftan Cumhurbaşk­anı Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde Moskova’ya gitmesi bekleniyor. Bu ziyarette Rus tarafının “Türkiye’nin Suriye’den aşamalı olarak çekilmesin­i” istemesi mümkün. Yine Türkiye’nin uzun süredir miktarını bilmediğim­iz miktarlard­a harcama yaparak destekledi­ği ve sahada birlikte hareket ettiği ÖSO/ Milli Ordu’nun bekasının artık kamuoyu önünde tartışmaya açılması da mümkün.

Suriye’de bir kez daha yeni bir dönem başladı ve Türkiye’nin başından beri sorunlu olan Suriye politikası­nı değiştirme­mekte ısrar etmesi faturayı daha da kabartacak gibi görünüyor.

İnsan sormadan edemiyor; Rusya’nın Suriye sahasına doğrudan dahil olmak için fırsat kolladığı o günlerde o fırsatı altın tepside Rusya’ya sunanın Türkiye olduğunu hatırlayan veya sorgulayan var mı acaba?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye