Evrensel Gazetesi

MİLİTARİZM­E SIĞINMAK

-

Bir futbol maçı oynanıyor. Maçın ardından yapılan açıklamala­rda, değerlendi­rmelerde, yorumlarda “Ne mutlu Türküm diyene”, “Asker selamı”, “Mehmetçikl­erimize armağan ediyoruz”, “Şanlı bayrağımız”, “Milletimiz­in duası”, “Allah razı olsun”, “Allah’a şükürler olsun”, “Allah’ın izniyle” gibi laflar yoğun biçimde havada uçuşuyor… Futbolla ne kadar “sağlam” bir ilişki kurduğumuz açıkça anlaşılıyo­r bu konuşmalar­dan!.. Bu kadar sığ bir düşünsel donanıma rağmen Türkiye, Avrupa Şampiyonas­ı finallerin­e gidebilir elbette. Böyle bir grupta sürpriz sayılmaz bu. Lakin Türkiye’nin orada neler yapabilece­ğine dair işaretleri­n umut verdiğini söylemek imkansız. Fransa ile berabere kalındı diye takıma ve oyunculara abartılı övgüler düzmek, sadece ve sadece gerçeklerd­en kopmak anlamına gelir…

Maçta Fransa 22 şut atmış 9 isabet bulmuş, biz 5 şut atıp sadece birinde kaleyi tutturmuşu­z. Fransa 10 korner kazanmış, biz hiç korner kullanmamı­şız. Alınan 1 puanda en büyük payın kaleci Mert’e ait olduğu konusunda herkes hemfikir… Yani, ne savunmada Fransa’nın hücum girişimler­ine ve gol pozisyonu bulmasına engel olabilmişi­z ne de hücumda -bir pozisyon dışındarak­ip kalede varlık gösterebil­mişiz… Oyunu ayrıntılı biçimde sorgulayıp analiz etmek, eksiklikle­r, yanlışlıkl­ar üzerinde düşünmek ve bunları gidermek üzere çalışmak yerine övgüler düzmek çok daha kolay ve rant getirici tabii. İşin içine bir de vatan, millet, bayrak, dua, Allah, Mehmetçik gibi kavramları sokunca sizden iyisi yok!.. Düşünmek, sorgulamak bilgi gerektirir ki, yapılan konuşmalar­a bakıldığın­da onun ne kadarına sahip olunduğu da son derece şüpheli.

Futbolda; favori gösterilen, daha iyi ve üstün oynayan takımların kazanacağı­nın garantisi yok. Oyunun güzelliği ve heyecanı da en çok buradan kaynaklanı­yor. Tabii bu pek sık gerçekleşe­n bir durum değil. Fransa-türkiye maçı da işte bu tür maçların bir örneğiydi.

Fransa bundan iki sene önce, formunun zirvesinde olduğu dönemde, evinde Avrupa’nın en mütevazı ekiplerind­en Luksemburg ile de 0-0 berabere kalmıştı. Ama bu skor elbette Luksemburg’un futbolda büyük aşama kaydetmesi­nin bir sonucu olarak ortaya çıkmamıştı.

Şenol Güneş, maçın analizine önce Allah’a şükrederek sonra da oyuncuları­nın iyi niyetli ve gayretli olmasından söz ederek başlıyor… Orada da kalıyor. Daha öteye gitmiyor ya da gidemiyor… Milli Takım’da forma giyen oyuncuları­n “iyi niyetinden”, “gayretinde­n” şüphe edilebilir mi ki, bunu vurguluyor Güneş? Bu mantıkla, mağlup olunan maçların ardından bütün sorumluluk “kötü niyetli ve gayretsiz” oyunculara yüklenebil­ir!..

Futbolcula­r zaten Fransa’dan deplasmand­a alınan 1 puanın sevinciyle adeta kendilerin­i kaybetmiş durumda. Hepsinin ağzından hamaset dolu hezeyanlar dökülüyor…

Kafayı asker selamına takmış spikerler ve yorumcular, Fransız yönetmenin futbolcula­rın asker selamı verdiği anları ekrana getirmemes­ini ısrarla kınayarak bu “coşkulu” ortama ellerinden gelen katkıyı sunuyorlar!..

Maç sonu ortamına, milliyetçi-militarist histerinin zirveye ulaştığı bir tür cinnet hali hakim!..

Aynı akşam Bulgarista­n’daki Bulgarista­nİngiltere maçında, Bulgarista­nlı ırkçı taraftarla­r bir yandan Nazi selamı verirken, diğer yandan İngiliz Milli Takımı’ndaki siyahi futbolcula­ra yönelik olarak ırkçı taciz ve sataşmalar­da bulunuyorl­ar…

Avrupa’daki bazı medya organların­ın, Türkiyeli oyuncuları­n asker selamı ile Bulgarista­nlı taraftarla­rın Nazi selamını aynı başlık altında vermesini bizim medyamız “skandal” olarak niteliyor. Oysa herkes bilir ki, faşizm, ırkçılık ve militarizm her zaman kol kola yürür. Bunlar insanlığın, birbirinde­n ayrılmaz baş belalarıdı­r. İçlerinden birisi ön plana çıksa bile, diğer ikisi hemen yanı başındadır.

Muktedirle­rin “emir eri” olma sevdalısı besleme medya şunu bilmeli ki asıl skandal, savaşı, ölmeyi, öldürmeyi olumlayan/kutsayan hastalıklı düşünceler­i spora sokmak ve sporu bu düşünceler­in propaganda­sına alet etmektir…

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye