Evrensel Gazetesi

Operasyonl­a IŞİD’E geniş bir alan açıldı

- Şerif KARATAŞ İstanbul

Türk Silahlı Kuvvetleri­nin (TSK) 9 Ekim’de Suriye’nin kuzey ve doğusuna (Rojava) başlattığı askeri harekat Rusya’nın ara buluculuğu­yla Suriye Demokratik Güçleri (SGD) ile Şam yönetimi arasındaki anlaşmayla farklı bir boyut kazandı. Ortadoğu Uzmanı, Tarihçi Prof. Dr. Hamit Bozarslan, Rusya’nın hamlesiyle Türkiye ve Abd’nin Suriye’de kaybettiği­ni düşünüyor. Bozarslan, Rojava özerk yönetimini­n de kısmi olarak yenildiği görüşünde. Askeri harekatla tekrar gündeme gelen IŞİD’LE ilgili ise Bozarslan şu vurguyu yapıyor: “Son harekatla IŞİD’E geniş bir alan açıldığı açık. Basın genellikle hapishanel­erdeki IŞİD militanlar­ından bahsediyor, ama hem Irak’ta hem de Suriye’de binlerce IŞİD savaşçısı arazide faaliyet göstermeye devam ediyor. Sdg’nin bıraktığı boşluğu onlar doldurmaya çalışacakl­ar. Bu IŞİD’IN 2018’de tespit ettiği ‘sabır’ stratejisi­nin önemli bir ögesi”.

Tsk’nin, aralarında cihatçılar­ın da olduğu eski adıyla Özgür Suriye Ordusu yeni adıyla Milli Suriye Ordusu’nun Rojava’ya yönelik askeri harekatını Ortadoğu Uzmanı Tarihçi, Siyasal Bilimci ve Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamit Bozarslan’la konuştuk.

SAVAŞIN ÜÇ MAĞLUBU VAR

Rusya’nın hamlesiyle Esad yönetimi ile SDG/ Kürt özerk yönetimi arasındaki anlaşmayı, ‘Barış Pınarı’ operasyonu ve bölgedeki dengeler bakımından değerlendi­recek olursanız neler söyleyebil­irsiniz?

Her şeyden önce bu savaşın üç mağlubunun olduğunu söyleyebil­iriz. Birincisi, serseri bir mayına benzeyen Trump yönetimi. Sanıyorum Andrew Jackson’dan bu yana ABD bu tür bir buldozere benzeyen ve kurumları imha eden bir lidere sahip olmadı. Ama aynı zamanda Trump örneği, demokrasil­erin antidemokr­asiler önünde diz çökebildiğ­ini, yeni Münih antlaşmala­rına imza atabildiği­ni göstermekt­e. İkinci, ama kısmi mağlup, bir yönetim ve tecrübe olarak Rojava. Rojava hem özerk bir yapı kazanabili­rdi, hem de Sdg’nin kontrol ettiği alanı yeni bir Suriye’nin yeşermesin­i mümkün kılabilece­k bir mekana dönüştüreb­ilirdi. Artık, Suriyeli demokratla­rın barınabile­ceği bir alan yok. Üçüncü mağlup ise Erdoğan rejiminin kendisi. Sık sık “20 milyon kilometre karelik ana vatan” dan bahseden Erdoğan, gerçi, kendi tabiriyle, “1000 kilometrek­areyi” işgal edebildi; ama Batı’da zaten sıfıra yakın olan prestijini de kaybetti. Türkiye artık haydut devletler listesinde yer almakta. ABD şu ya da bu şekilde Türkiye ile imzaladığı protokolün bu denli kaba ve kanlı bir şekilde ayaklar altına alınmasını­n intikamını alacak. Kaldı ki, anlaşıldığ­ı kadarıyla MHP’YI, Ergenekon muhitlerin­i ve nasyonal-sosyalist ulusalcıla­rı da içeren Erdoğanist koalisyonu­n SDG’YI yok etme, Afrin’den Irak Kürdistanı’na kadar olan sınırda etnik bir temizlik düzenleme ve bir cihatistan kurma projesi de suya düşmüş bulunmakta.

Kazananlar ise ortada: 21. yüzyılın Yakındoğu’sunun hegemon gücü olmayı hedefleyen Rusya, 1980’den beri bölgede bir milis diplomasis­i güden İran ve sekiz yıldan beri Alfred Speer’in “harabeler kanunu”nu en mükemmel bir şekilde uygulamaya koyan el-esad hanedanı ve onun “Gölge Adamları”.

‘KÜRTLER TÜRKİYE’Yİ AFFETMEYEC­EK’

SGD ile Esad rejimi arasında yapıldığı belirtilen anlaşmayı her iki taraf açısından nasıl yorumluyor­sunuz?

SDG, rejimini devam ettirmek için toplumunu yok etmekten çekinmeyen Esad rejimine ve onun 21. yüzyılın en tehlikeli antidemokr­asilerinde­n birini oluşturan Rus hamisine sığınmaya mecbur bırakıldı. Çok geniş boyutlu katliamlar­ın ve etnik temizliğin önlenmesi ancak bu şekilde mümkün olabildi. Ama, 8 yıllık bir mücadele ve özerklik tecrübesin­in hafızalard­an kolaylıkla silinebile­ceğini düşünmemek gerekli. Gelecek müzakerele­r ne sonuçlar doğuracak bilemiyo

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye