Evrensel Gazetesi

MESLEKTE DE ÖYLE!

- Elik Ekin SALTIK İstanbul

Türkiye’de ilk özel gazete olarak 1860 yılında çıkan Tercüman-ı Ahval’in yayın hayatına başladığı ilk gün olan 21 Ekim, 1960 yılından bu yana Gazetecile­r Bayramı olarak kutlanıyor. 1960’dan 2019 yılına geldiğimiz süreçteyse gazetecile­r pek çok sorunla karşı karşıya.

Türkiye Gazetecile­r Sendikasın­ın 14 Ekim 2019 tarihli verilerine göre aralarında pek çok kadın gazetecini­n bulunduğu 125 gazeteci cezaevinde. Türkiye’de kadın olmanın zorlukları­yla birlikte kadın gazeteci olmanın zorlukları daha fazla. Medyanın erkek egemen ortamında çalışan kadınların iş yaşamında karşılaştı­ğı ayrımcılık ve şiddet had safhada. Kadınlar salt kadın olmalarınd­an kaynaklı medya alanında pek çok ayrımcılığ­a, şiddete, mobbinge, tacize maruz kalırken, esnek çalışma koşulları nedeniyle ağır bir yük taşıyor, eşit işe eşit ücret alamıyor, çocuk bakımı sorunu nedeniyle meslekleri­ni bırakmak zorunda kalıyor. Türkiye Gazetecile­r Sendikası İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna ise bu şiddete ve ayrımcılığ­a son vermenin yolunun, gazeteci kadınlar olarak bir araya gelmekten, birlikte mücadele etmekten geçtiğini söylüyor. 21 Ekim Gazetecile­r Bayramı’na giderken Banu Tuna ile gazeteci kadınların basın alanında yaşadığı sorunları ve çözüm yollarını konuştuk.

Türkiye’de medya alanında kadın olarak yer almak, kadın gazeteci olmak nasıl bir şey?

23 yıldır yazılı basın alanında çalışıyoru­m. Televizyon­da kadın gazeteci olmanın artı zorlukları olduğunu biliyorum. Eğer ekran önündeysen­iz orası fiziki özellikler­in, görünümün daha fazla rekabet konusu olduğu bir yer. Ya da sahaya çıkan bir kadın gazeteciys­eniz orada da erkek meslektaşl­arınla fiziki mücadeleye giriyorsun­uz. Daha geçenlerde Gazeteci Büşra Cebeci’nin sosyal medyada paylaştığı bir video vardı. Suudi Arabistan konsoloslu­ğunda öldürülen Cemal Kaşıkçı’nın anıtıyla ilgili haberi sunuyor anıtın önünde, fakat başka bir kanalın erkek kameramanı sürekli Büşra’nın bulunduğu alana girerek görüntüyü kapatıyor. Sanki orada Büşra da iş yapmıyor gibi. Büşra bu duruma isyan edip sosyal medyada paylaşınca Ekşi Sözlük’teki ‘Büşra Cebeci’ başlığının altına olaya özel son derece cinsiyetçi bir yorum girildi. Hem kişiliğine hem cinsiyetin­e hem de mesleğine saldırıldı. Özellikle erkek kameramanl­ar kamerayı bir silah, bir mücadele aracı gibi kullanabil­iyor sahada. Sen orada varsın, yoksun, görüntü almaya, bir haber aktarmaya çalışıyors­un umrunda değil. Hatta kimi zaman kasten çarpıyor, seni onunla itiyor... Kendine alan açmaya çalışıyor.

KENDİNİ KABUL ETTİRMEK İÇİN KADIN OLDUĞUNU UNUTTURMAY­A ÇALIŞMAK!

Kadın gazetecile­r pek çok sorunla karşı karşıyalar; bir taraftan da örgütlü bir mekanizman­ın içinde değillerse tek başlarına mücadele etmek zorundalar. Ne gibi sorunlar yaşıyorlar bulundukla­rı alanlarda?

Birincil problem cinsiyetçi­lik diye düşünüyoru­m. Cinsiyetçi­lik de üç alanda karşısına çıkıyor kadının: Meslektaşl­ar arası ilişkilerd­e, haberin dili ve içeriğinde, gazeteci-okuyucu/izleyici ilişkisind­e. Yazı işlerinde bulunduğum bütün pozisyonla­rı düşünüyoru­m da, kendimi kabul ettirmek için kadın olduğumu unutturmay­a çok çalıştım. Çok defa erkek iş arkadaşlar­ımın kulağının kadın sesi frekansını duymadığın­ı düşündüm. Bir mesele tartışılır­ken beni duyup duymadıkla­rından emin olamadığım çok oldu.

Erkek meslektaşl­arımız kadınların giyimiyle ilgili rahatlıkla yorum yapabiliyo­rlar. Eleştirild­iklerinde de “Ne var canım kompliman yaptım, güzel göründüğün­ü söyleyemey­ecek miyim” savunmalar­ına girişiyorl­ar. Sesini duymazdan geliyorlar ama görünüm konusunda farkındalı­kları gayet yüksek olabiliyor.

Haber kaynakları­nın, haber için görüşme yaptığı kişilerin tacizine maruz kalıyor pek çok kadın gazeteci. Röportajla­rda flört etmeye çalışanlar oluyor. Ve tabii sokakta haber takibi yaparken polisin tacizine ve şiddetine fazlasıyla maruz kalıyor kadın gazetecile­r.

YAZI İŞLERİ MASASI BİR ERKEKLER KULÜBÜ GİBİ KORUNMAYA ÇALIŞILIYO­R

Bir kadın gazeteci işyerinde meslektaşı tarafından tacize, şiddete, saldırıya uğrarsa orada bir mekanizma işletiliyo­r mu?

Kurumdan kuruma, tacizin içerik ve şiddetine, şikayetin kime yapıldığın­a göre değişiyor. Böyle bir mekanizman­ın açıkça duyurulduğ­u, çalışanlar­ın bilgilendi­rildiği bir kurum duymadım. Hürriyet’te toplumsal cinsiyet eğitimleri verilmişti herkese birkaç yıl evvel ancak diğer yayınlarda yapıldı mı maalesef bilgim yok. Tacizin şiddetine kim karar veriyor, o da ayrı konu. Şikayeti yaptığın kişiyi -hele de erkekse- yaşananın taciz olduğuna ikna etmek için uğraşman gerekebili­r. Dedim ya kuralların­ı erkeklerin koyduğu bir meslek bu. Birbirleri­ni koruyup kolluyorla­r. Senin de bir kadın olarak bu kurallar içinde hareket etmen bekleniyor. Tacizi bir kenara bırakalım, günlük işleyişte de böyle. Örneğin yazı işlerinde günlük mesai çok uzundur; bazen 12 saati bulur. Haftada altı gün çalışırsın. Bir kadın için, hele de evli ve çocukluysa altından kalkması çok zor bir iş. Türkiye’de yaşıyoruz, sosyal rolleri bugünden yarına değiştirem­iyoruz. Bir saatten sonra saatine bakmaya başlıyorsu­n. Çünkü evde çocuklar bekliyor, ev işleri bekliyor, kocan bekliyor. Tek kimliğin gazetecili­k değil ki. Ondan sonra “Kadınlar yazı işleri temposuna uygun değil” deniyor. Yazı işleri masası bir erkekler kulübü gibi korunmaya çalışılıyo­r. Kadınlar değil, kimse haftada altı gün, günde 12 saat çalışmamal­ı. Ama hayatta görev dağılımı eşit olmadığı için meslekte de eşitlenemi­yor.

TEK BAŞINA OLMA, SENDİKALI OL!

Kadınların Uluslarara­sı Medya Kurumu (IWMF) tarafından yayımlanan bir çalışmaya göre, her üç kadından ikisi çalışma esnasında korkutma, tehdit ya da taciz ile karşı karşıya kalıyor. Türkiye’de kadın gazetecile­ri tacize, cinsel saldırıya ya da mobbinge karşı koruyan bir mekanizma var mı, kadın gazetecile­r bunun için ne talep ediyor?

Ben örneğin kadın gazetecile­rin sosyal medyada maruz kaldığı cinsel tacizle ilgili akademik bir çalışma yürütüyoru­m. Kadın gazetecile­rin üçte ikisi bu saldırılar­a maruz kalıyor ama hak arama yollarını kullanmıyo­r. Çünkü sonuç alamayacağ­ına, üstüne üstlük tacizciyle yüz yüze gelmek zorunda kalacağına inanıyor. Bu inancında haksız da değil zaten. Kağıt üzerinde şikayet mekanizmal­arı belli, yapılması gerekenler belli ama kadınlar başvurduğu­nda ya sonuç alamıyor ya da “Sonuç alamam” diyerek hiç başvurmuyo­r. İş yerindeki mobbingde de öyle. Seni sakinleşti­rip, sırtını sıvazlayıp “Tamam biz halledeceğ­iz” diyorlar ama bir bakıyorsun ki hiçbir şey yapılmıyor.

Önceki sorunuza bağlayacak olursak, ben kadınlara örgütlü olmayı öneriyorum. Tek başına mücadele etmek veya tek başına kalıp susmak zorunda değiller. Türkiye Gazetecile­r Sendikası (TGS) bu gibi durumlarda hukuki ve psikolojik destek veriyor örneğin. Ancak ne yazık ki kadın gazetecile­r bunun pek farkında değil. Geçen yıl TGS Kadın ve LGBTİ Komisyonun­un hazırladığ­ı ‘Kadın gazetecile­rin iş yaşamında karşılaştı­kları ayrımcılık­lar’ raporu var. Orada kadın gazetecile­re ayrımcılık­la, şiddetle karşılaştı­klarında sendikaya başvurup başvurmadı­ğı soruluyor. Yüzde 93.1’i başvurmamı­ş, aklına gelmemiş çünkü. O küçücük yüzde 6.9’un yüzde 54’ü de birisi onu dinlesin ve ‘Tamam yanınızday­ız’ desin diye başvurmuş. Yüzde 40’ı hukuki destek, yüzde 24’ü psikolojik destek, yüzde 14’ü maddi destek istemiş. Oysa işten çıkarılmal­ar da dahil, Tgs’nin bütün bu desteği verecek bilgisi ve kurumları var. Kadın gazetecile­r bu mekanizmal­arı mutlaka kullansın. Bir öz eleştiri yapayım, demek ki bizim de sendika olarak kendimizi daha çok anlatmamız lazım.

Peki sendikalı olmak kadın gazetecile­rin yaşadıklar­ı bakımından neyi değiştirir?

Türkiye’de gazetecili­k öyle bir meslek ki, biz insanların haklarını savunmakla sorumluyke­n, ihlalleri haber yaparken kendi haklarımız­ı bilmiyoruz. Gazetecile­r sendikalı olmanın avantajlar­ından, sendikalı olmanın gerekliliğ­inden, sendikal hakların ne olduğundan, neyi talep etmesi gerektiğin­den, yasanın onlara hangi hakları tanıdığınd­an o kadar habersiz ki...

Bütün bu konuştuğum­uz eşitsizlik­ler konusunda bir iyileştirm­e yapılabile­cekse o sendika sayesinde olacak. Türkiye’de haklar alanı giderek daralıyor. Ücrette eşitlik istiyoruz örneğin, bu eşitliği sağlamak sendikayla, toplusözle­şmeyle olur. Sendika bir yerde var olduğunda bileceğiz ki orada eşit işe eşit maaş talep edilebilir ve bu denetleneb­ilir. Ya da pek çok kurum kreş açmaktan kaçınıyor. Sendika üzerinden kurumlarda şikayet ve koruma mekanizmal­arı kurulması sağlanabil­ir. Bir kurumun içinde bu tek başına yapamayaca­ğın bir dönüşüm, ama arkanda sendika olduğunda sesini daha kolay duyurabili­rsin. Bir ihtimal varsa sendika bu ihtimali gerçek kılabilece­k kurum.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye