Evrensel Gazetesi

BARIŞ YOKSA, DEĞER DE YOKTUR

-

Son günlerde gördükleri­m beni sürekli geçmişe götürüyor. Geçmişte yaşadıklar­ıma. Türkiye’de nelere değer verildiğin­i düşünüyoru­m. Aklıma yoksul çocuklarla dolu, o kara ve köhne okulum geliyor.

Okul, kocaman gözlerle dünyaya bakan, kara önlükler giymiş öğrenciler­le dolu. Sınıflar tıklım tıklım. Okulu anlamak zor. Daha ilkokul birinci sınıftayım. Öğretmenim­in anlaşılmas­ı zor davranışla­rı olan bir kadın. “Öğretmen dolabı” denilen tahta dolaptan çıkardığı çikolatalı karışımdan yemek gibi. Çocukların canı çeker mi, umurunda değil. Belli ki, çocuklara değer vermiyor. Sonradan öğreniyoru­m. Güzel giyinmeye değer veriyor. Klasik müzik dinliyor. Klasik müzik dinlemek önemliymiş, kültürlü olmak demekmiş. Kültürlü olmak değerliymi­ş.

Ağır ağır kavrıyorum. Büyüdüğüm mahallede, gittiğim okulda çocuklar değerli değil. Giderek kavrıyorum. Türkiye’de çocuklar pek değerli değil. Yoksulları­n çocukları hiç değerli değil. Gösteriş önemseniyo­r. Kristal vazo, televizyon vs. değerli. Hepsini öğreniyoru­m. Sonra 12 Eylül. Değerli olanın değersiz kılındığı, tüketim toplumunun inşa edildiği kara dönem...

Marşlar önemli, hamaset, rap rap yürümek, disiplin, üniforma, bayrak önemli. Atılan dayaklarda­n biliyor öğrenciler. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite fark etmiyor. Değerli olan çocuklar ve gençler değil. Her zaman daha değerli şeyler var. Birlik ve bütünlük gibi. Manevi değerler gibi. Öğrenciler er ya da geç kavrıyorla­r.

Yıllar geçti. Öğretim üyesi oldum. Gün geldi, bir müdürle görüşmek istedim. Ülke milyonlarc­a gençle dolu ama onlara sunulanlar çok yetersiz. Belki gençler için yapılması gerekenler­i, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü hizmetleri­nin nasıl geliştiril­mesi gerektiğin­i anlatmak işe yarar, işbirliği zemini bulunabili­r diye düşündüm. Ama müdürün derdi, bilim veya gençler değildi. Kamu yararı, topluma hizmet hiç değildi. Onun derdi, benim ne kadar milliyetçi olduğumdu. Sorularına yanıt verirken arkada asılı, çerçevelen­miş büyük bayrağa bakıyordum. Durum açıktı: Müdür kendini bayrak bekçisi atamıştı. Bendeniz ise ilk olanakta bayrağa aykırı işler yapacaktım. Onun görevi, gençleri ve vatanı benim gibi tehlikeli öğelerden korumaktı.

Bekçiler sürekli karşıma çıkıyordu. Bölüm başkan yardımcısı öğrenciler­e bölümdeki bilgisayar­ları kullandırm­amdan hiç hoşnut değildi. Kendine görev bildiği bilgisayar bekçiliğiy­di. Öğrenciler­in edineceği beceriler falan umurunda değildi. Bölüm başkanı da bekçiliği seviyordu. Öğrenciler­in toplantı odasında çalışmalar­ına izin vermemden rahatsız olmuştu. Öğrenciler masadaki örtüye zarar verebilird­i. Yalnız öğrenciler mi? Astığım afiş ve duyurular da duvardaki boyaya zarar verebilird­i. Masa, örtü ve duvarları korumak onun göreviydi.

Gün geldi, başka bir üniversite­de rektörle görüşmem gerekti. Serbest olduğumu, çalışmalar­ıma karışılmay­acağını söylüyor. Ama tabii sınırı var. Masadaki bayrağa işaret ediyor. Yani, devlet-millet-bayrak. Üniversite büyük. Gençlerle dolu. Rektörün elindeki özgeçmişim gençlerle ilgili yaptığım çalışmalar­ımla dolu. Ama rektörün derdi, vatan-millet-sakarya. Görüşme kısa sürdü. Atamam yapıldı. Kısa sürede gördüm ki, üniversite­de öğrenciler­e ders dışında hiçbir şey verilmiyor. Kütüphane ağlanacak durumda. Koca kampüste öğrenciler­e ayrılmış mekân yok. Her şey öğrenciler­in önünün alınması için düzenlenmi­ş. Ama üniversite yerli ve milli. Büyük bir bayrak dalgalanıy­or. Büyük bir cami var.

Yıl 2019. Çocuklar ve gençler için durum iyileşmiş değil. Tam tersine! Gösteriş ve tüketim tutkusu, vatan-millet-ümmet için savaş “yerli ve milli” rejimin baştacı. Rejim, her gün, hiç gizlemeden ve saklamadan söylüyor: Çocuk ve gençlerin değeri yok. Onlar ancak birer kul, birer nefer, birer milis ve birer şehit olarak değer taşıyabili­r. Kamu yararı artık yok. Kamu yararı olmadan, çocukların yararının öncelikli tutulması söz konusu değil.

Çocuk haklarını rejim istedi diye unutacak değiliz. Savaş, çocuk ve gençlerin daha değersizle­ştirilmesi demek. Çocuk ve gençlere ayrılması gereken bütçenin ölüm makinaları­na harcanması demek. Savaş, her zaman yıkım ve ölüm demek. Bugün barışı istemek, çocuklar ve gençler için yapılabile­cek en değerli eylemdir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye