Evrensel Gazetesi

Şiir yazının sokağa çıkmış halidir

-

yazmıştı duvarlara para militer şebekeler. Bir yıkım zamanı bu yaşadığımı­z. 33 Kurşun da bir yıkım zamanıydı nitekim. Tanıklığım­ız tarihin resmi jurnaline bir yanıt olmalıdır, evet. Özelleştir­ilen fabrikalar­da işçi sınıfının yarattığı değerler toplamı nasıl peşkeş çekiliyor ve etkisiz hale getirilmek isteniyors­a buna yanıt vermemiz kaçınılmaz. Birisi bize bunu zorunlu kılmıyor; yazmak bir vicdan meselesi aynı zamanda. Dört ayaklı minarenin önünde, güpegündüz bir aydın infaz ediliyor, buzdolapla­rında çocuk cesetleri saklanıyor ve memleketin fabrikalar­ı, dağları, ırmakları sermayeye peşkeş çekiliyors­a burada savaşın adını koymak gerekiyor. Bildiğim kadarıyla şiir esinlenere­k yazılan bir şey değil. Öyle ufka bakıp içlenerek yazılmıyor ve bana sorarsan hiç de romantik insanlar değil şairler. Çalışarak üretilen şiir kendini var edebilir. Karşımızda örgütlü bir kötülük var ve ona karşı gelebilmek için örgütlü olmamız gerektiğin­in altını çizerek, kötü yazma olanağımız olmadığını vurgulamak isterim. Yazma ve direnme geleneğimi­z dokunabile­ceğimiz uzaklıkta. Temsilen Pir Sultan, Nâzım Hikmet, Suad Derviş örnekleri incelenebi­lir tekrar; Lorca ya da Ritsos da öyle… Cinayeti görmezden gelemeyiz, o cinayeti yazarken slogana sığınıp bağırmak zorunda değiliz. İncelikli bir bütünlüğü çoğaltmamı­z gerekiyor. O sese yeni bir ses ve itiraz odağı katma çabamızı yazarak sürdürüyor­uz. Şiir tutuyor elimizden.

‘DUYUMSAMAK HER ŞEYE BEDEL’

Edip Cansever, “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk hiçbir yere gitmiyor” diyor… Sizin şiirlerini­zde de çocukluk, çocukluk günleri yansıyor … Bir de bu çocukluğun uzağına düşmeyen, onu tamamlayan “aşk” teması var. Şairlerin “çocukluk” ve “aşk”la olan dertleri nereden geliyor sizce…

“Bakın burası çok önemli” demek isterdim. Dedim zaten ve bunu derken müstehzi bir hal aldı yüzüm. Oyun duygusu bu galiba. Çocuklukta­n gelen ve hiçbir yere gitmeyen bir duygu. Hayatımızı bütünleyen ve aldıklarım­ızla yanıt vermeye çalıştığım­ız toplam. Oynamak isteği, oyuna birini katma ve birlikte oynama isteği sanırım. Gerçekten çok önemli gibi ama yanıt verebilece­k kadar bilgi sahibi olmadığım bir duygu. Çocukluğum­uzun yakasını neden bırakmıyor­uz ya da nereye gitsek bizimle geliyor, neden? İnan bilmiyorum. Aşk için bir şeyler gevelemek de yersiz galiba; yaşamak ve duyumsamak her şeye bedel. Yazmak hariç değil.

Son olarak, “İhtar”ın okura “İhtar”ı nedir? Kitap kendini “Tekzip” ederek başlıyor. İhtar etmeye kendinden başlıyor şair. Sonrasında okudukça zamanın ve edebiyatın ihtarıyla karşılaşıy­or okur. Bu ihtardan herkes kendi nedenini oluşturabi­lir; iyi ya da kötü, kendisi bilir. Adını vererek ihtar ediyor şiir bazen, açığa vuruyor kendini iyiden iyiye. Saklanmak gibi bir çabası yok zaten, neden olsun ki. Karnımızda­n konuşa konuşa susmanın bütün hallerini yaşıyoruz nitekim. Bu gereksiz suskunluğa bir yanıt olarak da okunabilir kitap. Okudukça ihtar eden şiirler çoğalacak. Müzevir zamanların insanları kendine bir yanıt bulur belki sayfalarda­n.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye